Bir ilçe adliyesinde arşiv memuru olarak çalışıyorsunuz ve yaşadığınız ilçeye belediye başkanı olmaya niyetlendiniz. Yaklaşık bir ay önce, 1 Aralık 2018 tarihinde istifa etmeniz gerekirdi. Seçimleri etkileyecek, rakiplerinize karşı avantaj sağlayacak bir kamu gücü elinizde değil, buna rağmen 1 Aralık’ta istifa etmediyseniz geçmiş olsun, aday olmazsınız! Çok basit, ahlaki ve mantıki bir gerekçeye dayanır bu […]

Bir ilçe adliyesinde arşiv memuru olarak çalışıyorsunuz ve yaşadığınız ilçeye belediye başkanı olmaya niyetlendiniz. Yaklaşık bir ay önce, 1 Aralık 2018 tarihinde istifa etmeniz gerekirdi. Seçimleri etkileyecek, rakiplerinize karşı avantaj sağlayacak bir kamu gücü elinizde değil, buna rağmen

1 Aralık’ta istifa etmediyseniz geçmiş olsun, aday olmazsınız!

Çok basit, ahlaki ve mantıki bir gerekçeye dayanır bu engel: Adayların görevleri gereği kamu adına ve lehine kullanmak üzere verilen olanakları, kendi lehlerine/rakiplerinin aleyhlerine kullanma ihtimali. Ayrıca tarafsız icra edilmesi gereken bazı görevlerin siyasi kimlikle bağdaşmaması da bir etken. Yetişmiş insan kaynağının kıt olduğu dönemlerde bile bu ahlaki ilke gözetilmiş.

Kökeni çok eskiye gider bu ilkenin. 1876 tarihli Kanuni Esasi’de bile iki görevin (mebusluk ve memuriyet) birleşemeyeceği öngörülmüş. 3 Nisan 1923 tarihli 320 sayılı kanundan bu yana kamu görevlilerinin seçime katılma koşulları şu ya da bu şekilde düzenlenmiş. Ama mutlaka hepsinde kamu görevlilerinin seçimlerden belli bir süre önce görevden ayrılma şartı getirilmiş. Hatta yukarıdaki gerekçe ile halen hâkim, savcı, subay ve astsubay gibi görevlilerin seçilememeleri halinde kamuya dönüşlerine dahi izin verilmez.

Yerel seçimlerle ilgili olarak ise 2972 sayılı yasa özel bir istifa çekilme düzenlemesi getirmemiş. Ancak özel hüküm bulunmayan durumlarda diğer seçim kanunlarının uygulanacağı vurgulanmış. Tam da bu hükümlere dayanan Yüksek Seçim Kurulu, 23 Ekim 2018 tarihinde toplanmış ve diğer kanunlara bakmış. Yerel seçimlerde aday olmak için en geç 1 Aralık 2018 tarihinde istifa etmesi gereken kişileri saymış: “Hâkimler ve savcılar, Yüksek yargı organları mensupları, Yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, Kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, Subay ile astsubaylar, Siyasi partilerin il, ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar”.

Şimdi gelelim TBMM Başkanı’nın durumuna. Anayasanın 94/6. Maddesi açıkça “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine, görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar” demektedir. Bu nitelikleri gereği de protokolde ve kamu olanaklarını kullanmada ayrıcalıklı yetkileri vardır. Bu madde ayrıca TBMM başkanları ve vekilleri için özel hüküm (lex specialis) niteliğindedir. Aday tanıtım toplantısına katılması bile Anayasanın açık ihlalidir.

Kesin aday listeleri teslim edilinceye kadar sorun ağırlıklı olarak siyasi etik ve meşruiyet sorunudur. İstifa etse bile bunu tamir edemez. Muhalefet partileri “Anayasaya aykırı ama…” diye başlayarak bahane üretemezler, üretmemeliler. Bu kaba ihlale göz yumulamaz. Bu tartışma epeydir unuttuğumuz anayasa, hukuk, adalet ve ahlakı yeniden hatırlatabilir.

Bu ihlalin yaptırımı olmadığı doğru değildir. Kesin aday listeleri verildiği anda YSK, açık hüküm bulunmayan diğer görevlilerde olduğu gibi bir değerlendirme yaparak adaylığın “geçersizliğini” tespit edecektir. Tabii hukuk içerisinde kalacaksa ve “Yasalar örümcek ağları gibidir, küçük sinekleri yakalar, eşek arıları ise deler geçer” özdeyişini haklı çıkarmayacaksa!

Ama hukuktan bahsetmekten daha çok ahlaki duruma tekrar dikkat çekmek isterim: seçime etki etme şansı olmayan bir memur ayrılarak maaşını dahi bırakmak zorunda. TBMM başkanı ise, rakibi olan bir vekil hakkındaki dokunulmazlık dosyasını gündeme alıp, kendi aleyhine sonuç doğurabilecek soru önergesini geri çevirdikten sonra, partisi lehine bir yasayı öne alıp rakibinin vergisi ile finanse edilen makam arabasına binip trafiğe takılmadan mitinge yetişebilir!

Bunu sindiren ve adil bulan bir kimse ile değil aynı gemide, aynı anlam ve hukuk dünyasında bile olamayız!