Meclis kısmen de olsa bütçe hakkı sürecinde yeniden bir işleve sahip olmak istiyorsa, tek maddelik bir Anayasa değişikliği ile bu sorunu çözmek durumundadır. İşte o zaman ‘Yüce Meclis’ nitelendirmesini hak etmiş olacaktır

TBMM bütçe hakkına sahip çıkmalı(1)

Bu köşeyi izleyenler, eskileri de dâhil yazılarımızda, resmi kuruluşları ve toplumun örgütlü kesimlerini ilgili oldukları alanlarda ve konularda sorumluluklarını hatırlatarak göreve çağırdığımızı yakından bilirler. Bu kez “Yüce Meclis’’ diye nitelendirilen TBMM’yi bütçe hakkına sahip çıkmaya davet ediyoruz.

Bilindiği üzere 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 15’inci maddesiyle bütçeyle ilgili bir düzenleme yapılmıştı. Bu düzenlemeyle bütçe sisteminde iki köklü değişiklik gerçekleştirilmişti.

İlki Meclis’in içerisinden çıkarttığı hükümete ait olan bütçe hazırlama ve sunma yetkisinin hükümetin tasfiyesi nedeniyle cumhurbaşkanına verilmesiydi. 1215 tarihli Büyük Özgürlükler Sözleşmesi’yle (Magna Carta’yla) birlikte Meclis’e verilmiş bu yetki, halkın temsilcilerinden alınıp tekrar tek adam konumundaki kişiye (bu kişi geçmişte kraldı, bugün cumhurbaşkanı) iade ediliyordu. Yani bütçe hakkı toplumdan, Meclis’ten çıkıp tekrar güçlü otoriteye geri dönmüş oluyordu. Tabii böyle bir durumda, Meclis adına denetim yapmakla görevli Sayıştay’ın bütçe denetimi de Meclis devre dışı bırakıldığı için anlamsızlaşıyor ve geçersiz kalıyordu.

İkincisi ise Meclis’in bütçe oylaması sürecinde işlevsiz hale getirilmesiydi. Bütçenin Meclis tarafından reddedilmesinin hiçbir önemi kalmıyordu. Çünkü yeni bütçe kanunu kabul edilinceye kadar bir önceki yılın bütçesinin yeniden değerleme oranına göre artırılarak sürdürülmesi olanağı getiriliyordu. Yani cumhurbaşkanının hazırlayacağı bütçeye Meclis onay vermezse dahi hiçbir sıkıntı yaşanmayacak. Bir önceki yılın bütçesinin ödenekleri otomatikman yeniden değerlendirme oranında artacak (bu düzenlemenin bütçe hakkı açısından ayrıntılı bir değerlendirmesi için 2 Temmuz tarihinde yayımlanan “Yeni Rejimin Emekçiler Açısından Anlamı’’ başlıklı yazımıza bakılabilir). Çok açıktır ki, bu iki köklü değişiklikle bugüne kadar titizlikle korunması gerekirken çok ciddi bir şekilde zedelenmiş olan bütçe hakkı, “adı var kendisi yok’’ konumuna getirilmiştir.

Öncelik tek maddelik Anayasa değişikliğinde olmalı
15’inci maddeyle getirilen bu bütçe düzenlemesi, anayasal uyum çerçevesinde getirilen diğer düzenlemelerle birlikte 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun bu değişiklikleri yansıtacak şekilde düzenlemesini zorunlu hale getirdi. Tüm bu değişikliklerin ilgili kanuna işlenmesi “Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’’ başlığını taşıyan 703 sayılı KHK’nin (KHK 9 Temmuz 2018 tarihli Resmi Gazete ’de yayımlanmıştır) 213’üncü maddesiyle gerçekleştirilmiştir (Kanunun yeni hali için www.mevzuat.gov.tr adresine bakılabilir).

Ancak 15’inci madde dahil diğer anayasal düzenlemelerin kanuna taşınarak tescil edilmesi, yine de bütçe hakkı açısından her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. Çünkü kanunun başlangıcından beri var olan 4’üncü maddesinde sıralanan, kamu maliyesinin temel ilkeleri arasında yer alan d bendinde açıklanan “Kamu malî yönetimi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bütçe hakkına uygun şekilde yürütülür’’ ilkesi, Meclis açısından önemli bir teminattır. 15’inci maddeyle getirilen köklü değişikliklerin kanuna işlenmiş olması oldukça manidar bir durum yaratıyor.

Çünkü bu iki köklü değişikliği içeren düzenleme, kanunun d bendindeki temel ilkeyle çelişiyor.

Bu çelişme sadece bu düzenlemeyle sınırlı değil. Kanunda söz konusu ilkeyle uyuşmayan daha çok sayıda düzenleme mevcut. Yani kanunun önceki hali de bütçe hakkı açısından oldukça sorunlu. İkinci çelişkili durumu düzeltmek ilkine göre nispeten daha kolay. Çünkü ilki tek maddelik bir Anayasa değişikliğini gerektirirken ikincisi bir yasa değişikliği ile (5018 sayılı Kanun’da değişiklik yapan bir kanunla) mümkün olabiliyor.

Burada önceliği ilkine vermek gerekiyor. Ancak yapılacak bu değişiklikle tümüyle eski duruma dönmek mümkün görünmüyor. Geri dönüş kısmi olmak durumunda. Tek adam rejimi tercihinde değişiklik olmadığı sürece, bütçe hazırlama ve sunma yetkisinin cumhurbaşkanına verilmesi düzenlemesinin virgülüne bile dokunulamaz. Bu durumda sadece Meclis’i bütçe oylaması sürecinde işlevsiz hale getiren düzenlemeyi değiştirmek mümkün olabiliyor. Gerçekleştirilebilirse bu değişiklik, bütçe hakkı açısından önemli bir kazanım olacaktır.

TBMM göreve
Bu değişikliği gerçekleştirebilecek yerin adresi, yaratılan sorunun kaynağı olan TBMM’dir. Seçimle yenilenmiş TBMM’nin yeni üyeleri, eski üyelerin yarattığı bu sorunu mutlaka çözmelidir. Meclis kısmen de olsa bütçe hakkı sürecinde yeniden bir işleve sahip olmak istiyorsa, tek maddelik bir anayasa değişikliği ile bu sorunu çözmek durumundadır. Bu yapıldığında işte o zaman “Yüce Meclis’’ nitelendirmesini hak etmiş olacaktır. Meclis’in yeni aritmetiğine göre bu değişikliğin referanduma gerek kalmaksızın yapılabilmesi için Meclis üye tam sayısının 3’te 2’si olan 400 milletvekili sayısı yeterli olmaktadır. Meclis açıldığında bu değişiklik gündemin ilk sırasında yerini almalıdır.

Geliniz, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda bütçe hakkını güçlendirmeye yönelik düzenlemelerde Meclis’e nasıl bir görev düştüğünün tartışmasını da gelecek yazıya bırakalım.