Doğaya ve bedenlerine durmadan mega projelerle tecavüz edilen bir dünyada insan doğası ve bedeni bu tecavüzden kaçabilir mi?

Tecavüz, müstehcen ve sanat

“Tecavüzcüyle evlenir misiniz?” diye sorsam, hep bir ağızdan “hayır!” diyeceksiniz, biliyorum. Peki, tecavüzcüyle zaten evli olduğunuzu söylesem? Kızmayın hemen, birlikte düşünmeye başladığımızda bana hak vereceksiniz, vermeseniz de en azından kafanızı karıştırmakla yetineceğim.

Sanatın ve sanatçının tek bir sınırı vardır oysa: Durmadan kaçan ufuk çizgisi. Sanatçı, ufuk çizgisine doğru yönelerek serüvene atılandır. Ama sanata yapılan bu müdahaleyle hem sanat ve sanat kurumu hem de kadın imgesi bir kez daha ‘nomos’un sınırlarına yenik düşmüş ve tecavüze uğramıştır. Dedim ya, tecavüzcüyle evlenmişsiniz!

Doğaya ve bedenlerine durmadan mega projelerle tecavüz edilen bir dünyada insan doğası ve bedeni bu tecavüzden kaçabilir mi? Eril iktidarın evcilleştirme çiftliğinde doğduk ve doğar doğmaz doğal kudretimizi kısıtlayan bir form içine hapsedildik; toplumsal cinsiyete, ulusal, dinsel, etnik kimliklere özgü kalıpların içine yerleştirildiğimiz an bedenimizin doğal kudretinin, tıpkı sahildeki dalgalar gibi kudretine bağlı olarak değişen sınırlarına tecavüz edilmiş oldu zaten. Sonra evcilleştirme sürecinde tecavüze devam edildi ve tecavüze cevaz vermenin inceltilmiş yollarını öğrendik. Tecavüz ve cevaz, her ikisi de aynı kökten geliyor: Arapça “cwz” kökünden. ‘Tecavüz’: geçme, haddini ya da ölçüsünü aşma; ‘cevaz’: geçme, geçiş belgesi, onay. Sınırları belirleyen, geçiş hakkını da düzenliyor. Eril iktidar, bizi biçime sokarak sınırlarımızı belirleyen ve ardından da bu sınırları istediği gibi geçme hakkını elde edendir.

tecavuz-mustehcen-ve-sanat-213717-1.

Sizin payınıza düşen nedir?
Bedenlerimizin tapusu eril iktidarın elinde çünkü. Arazisinin sınırlarını istediği gibi düzenleyebileceği gibi, direnseniz de koyduğu sınırları geçecek ve size tecavüz edebilecektir. Ya da geçişleri yasal olarak düzenleyerek size bu kez yasal olarak tecavüz edecektir. Ne fark eder ki? Yasaları, yani ‘nomos’u yapan odur çünkü. Yunanca ‘nomos’, insan yapımı bir mekân inşasında sınırların çizilmesiyle, yani mülkiyetle ilgilidir. Ve ‘nomos’un Arapçası ‘namus’, eril mülkiyetin arazisine dönüştürülmüş kadın bedenine uygulandığında, mülkiyet meselesi namus meselesine dönüşecektir. Sınırı koyan erkektir; biçimsiz olanı biçime sokan. Felsefeyi yapanlar da erkeklerdi ve Anaksagoras maddeyi etkin ve edilgin olarak ikiye ayırdığında, etkin maddeye akıl anlamına gelen ‘Nous’ adını vermişti. ‘Nous’ edilgin olanı biçimlendiren daha ince bir maddedir, yani erkek. Bu düalist yaklaşımlar yakamızı hiç bırakmadı, erkeğin evcilleştirme alanında erkek sınırı çizen ve biçimlendirendir. Ve kadın, erkeğin sınırlarını tanımladığı ve sınırlarına istediği gibi girebildiği bir arazi. Sadece kadın mı? Doğa, hayvanlar, doğası ve ürünleriyle birlikte insan bedeni, çocuklar ve aklınıza gelebilecek her şey ve tabii ki bir beden olarak sanat da bu tecavüzden payına düşeni alacaktır.

Kadın bedeninin temsiline bile dayanamıyorlar
Bir tecavüz haberi: “Ordu’da kadın heykellerine saldırdılar.” Kadın bedenini temsil eden heykel tecavüze uğramış ve başı gövdesinden ayrılmış. Bırakın kadın bedenini, temsiline bile dayanamıyorlar. Başka bir haber: “Sansüre tepki gösteren sanatçı sergiden çekildi.” Bu yıl çok küratörlü bir yapıya dönüşen ve “Umulmadık Topraklar” genel başlığı altında bu çoklu yapıyı bir araya getiren Artist 2016 Sanat Fuarı’ndaki küratörlüğünü yaptığım “Sizi çok formsuz gördüm!” sergisinde yer alan Özgür Korkmazgil’in dört parçadan oluşan işinin bir parçası, müstehcenlik suçlamasıyla sansüre uğradı. Müstehcen sınırla ilgili bir kavramdır, iktidarın koyduğu sınırla, yani ‘nomos’la. Bir kadın bedeninin müstehcen olup olmaması, tamamen bu sınırların aşılıp aşılmamasıyla ilgilidir. Kadın bedenini haritalandıran giysinin sınır çizgileri, eril iktidarca belirlenmiş mülkiyet sınırlarını, ‘nomos’u ihlal ettiğinde müstehcenlik giriyor devreye. Ve bu ‘nomos/namus’, kadın bedeninin temsillerine de uygulanacak ve sanatçının işi müstehcen diye suçlanacaktır. Yine öyle oldu. Kadını parçalara ayırarak tüketen eril bakışı ve anlayışı eleştiren Korkmazgil’in işi, mahalle baskısına yenik düşen TÜYAP Sanat Fuarı yetkililerince sergiden kaldırılmak ya da +18 ibaresiyle kapatılmak istenmiştir. Sanatın ve sanatçının tek bir sınırı vardır oysa: Durmadan kaçan ufuk çizgisi. Sanatçı, ufuk çizgisine doğru yönelerek serüvene atılandır. Ama sanata yapılan bu müdahaleyle hem sanat ve sanat kurumu hem de kadın imgesi bir kez daha ‘nomos’un sınırlarına yenik düşmüş ve tecavüze uğramıştır. Dedim ya, tecavüzcüyle evlenmişsiniz!