“Söz bitti, yazılacak bir şey yok” diyecektim. Ama, bir şeyler yapmalıyız; en azından, susmamak: İyi ki BirGün var…

Yurdumuz, çekirge istilasına uğramış. “Ananı da al da git” diyor, çekirge başı. Daha sonra hiç mi hiç utanmıyor, kafayı Dilşat’ın şahsında kadınların bekaret zarına taktığını: “Kadın mıdır, kız mıdır, bilmiyorum.” Vah vah, bilmeliydin, değil mi: Yahu, seni kim yetiştirdi; daha doğrusu “nasıl böyle yetiştirdi?”

Ensar Vakfı’nda seri tecavüzler; hem de yıllar boyu: Ülkenin tümü sapıklaştırılmışken, “sağ dizkapağımın altında bir sivilce var, pek bir kaşınıyor” diyen müzmin şeker hastasının ferasetsizliği misali.
Bunlar 3-5 yaşındaki kız çocuklarının başını örtüp oğlanlardan ayıran sübyancı sapıklar; ama, bunu sapıklık olarak göremeyecek kadar azgın ve kuduruk: Hepsi ‘rabia’cı; hatta, o kadar bile şerefli değiller; zira ‘rabia’cılıkları da otantik değil, ‘reis’ korkusuna.



‘Rabia’cı dediğim, 9 yaşında kızları evlendirip ‘ölmüş kadınla kaç saat sevişilir’i yasaya bağlamanın peşindeki ‘Müslüman biraderler’; kefen giydirilmiş maaşlı teröristleri mitingden mitinge taşımak da cabası. Bir de unutmayalım, aç kalınca kocanın karısını yemesi de caiz; hatta belki de sevap, bir müminin hayatta kalmasını sağlayacak olması açısından: ‘Bunlar’, bunlar işte.

Ama esas ‘terorist’ dediğin, “Suriyeli, Kürt, PYD’li, ayrıca aile fertleri de ‘Esed’in El Muhaberat’ına çalışır” olmalı: Nasıl da ‘sevinçli bir telaş’ içinde müjdelemişti hepimize bizim başbakan-ı evvel,-kendisini kim kandırdıysa- Merasim Sokak bombacısının böyle biri, dolayısıyla PYD’nin teröristliğini ABD nezdinde ispatlamak üzere kendilerinin müzahirliğine mazhar olmaya layık bir eleman olduğu konusunda kendisinden fevkelade emin ve gururlu bir tavırla. Canlı bombanın, bizim buralardan biri, Vanlı bir oğlan olduğu ortaya çıkınca da hiç mi hiç utanmadı: Bunların hepsi ‘utanmazlık hapı’ yutmuş...

Her neyse; Brüksel’den Suruç’a, Savcı Kiraz tezgâhından Dündar-Gül davası dolaplarına veya Tahir Elçi ‘kolektif’ cinayetine, tümüne bakarken Serap kızı yakanların, “iki adam göndeririz Suriye’ye, attırırız oradan bu tarafa dört füze” diyenlerin, Reyhanlı katliamından sonra “Erdoğan’ın eli güçlendi” diye ellerini ovuşturanların kimler olduğunu bir lahza bile aklımızdan çıkartmayalım; ama yine de “yaşasın yerli ve millî başkanlık sistemi.”