Kahırdan lütuf yaratan karantina çağı kapanmışa benzeyen balkonları geri getirdi. Peki, balkonlar niye bize esin veriyor, bizi mutlu ediyor? Hep bunun için tasarlanmışlardı da ondan. Modern hayat, yeni buluşlar insanları dışarı ile bağlanmak yerine içerde kalmaya itince işlevlerini unuttular sanki. Neleri gerçekleştirebileceklerini yeniden ilk kez İtalya’da kanıtladılar.

Tecritin panzehiri balkonlar

Brüksel’de bir balkondan İtalyan işçi hareketinin en sevilen şarkılarından biri yükseliyor. Genç ve güzel bir kadın akordeon eşliğinde çalıyor marşını: “Bandiera Rossa, Bandiera Rossa / Kızıl bayrak zafere erişecek!” Gerçi burası İtalya değil Belçika ama kimse yadırgamıyor. “Yürü halkım, kızıl bayrağı kurtarmaya koş!”

Ama balkonlardan yalnız marşlar söylenmiyor ki! Bu karantina dünyasında insanların dışarıya açılan gözü, hava alma yeri balkonlarda şarkılar, aryalar da okunuyor, havai fişekler atılıyor, sağlık çalışanları alkışlanıyor. Balkonlar karantinadaki insanları keyiflendiriyor, onları bir araya getiriyor, dış dünyadan tamamen kopmalarını önlüyor.

Balkon iyidir zaten. Belki de balkonlu, cumbalı, verandalı, teraslı çocukluğumuzun özlemiyle bize öyle geliyordur, kim bilir. Yeni evlere bakarken, balkonsuz olanlarla ilgilenmiyorum. Haydar Ergülen’in deyişiyle “Ölümün cesur körfezi” balkonlardan yoksun evi neyleyeyim ben?

Ancak, kahırdan lütuf yaratan karantina çağı kapanmışa benzeyen balkonları geri getirdi. Peki, balkonlar niye bize esin veriyor, bizi mutlu ediyor? Hep bunun için tasarlanmışlardı da ondan. Modern hayat, yeni buluşlar insanları dışarı ile bağlanmak yerine içerde kalmaya itince işlevlerini unuttular sanki. Neleri gerçekleştirebileceklerini yeniden ilk kez İtalya’da kanıtladılar. Şimdi dünya nüfusunun yarısından çoğu devlet eliyle konmuş birtakım sosyal mesafe önlemlerine tabiyken, Madrid, Mumbai, Chicago, Zhejiand, Hamburg ve İskenderiye’de de balkonlar dışarıyı seyretmenin ve kendilerinden da büyük bir şeyle bağlantı kurmanın önemini insanlara hatırlatıyor.

Torino’da şarkıcı-basteci Federico Sirianni, müzisyen Federica Magliano ile binalarının balkonunda karantinalı komşuları için ‘live’ bir konser verdiğinde karantinanın da anlamı değişti, balkon yeniden eski rolüne kavuştu. Siriannı, “Bizi balkonlardan izleyenlere bir mucize duygusu hâkim olduğunu anladık,” diyor. “Kendilerini daha az yalnız hissetmelerine yardımcı olduğumuz için pek çok kişi bize teşekkür etti.”

Milyonlarca İtalyan gibi Sirianni de 9 Mart’ta başlayan ülke çapında bir sokağa çıkma yasağı ile evinde mahsur kalmıştı. Ve dünyanın her yanındaki şehir merkezlerinde bulunan binlerce kişi gibi o da balkonunu, dış dünya ile bir bağlantı ve zorunlu tecrit çağında bir umut ve ilişki kaynağı olarak yeniden keşfetti.

Ne diyelim, Batı edebiyatındaki en bilinen ve sevilen romantik sahnelerden biri Shakespeare’in “Romeo ve Juliet”ndeki balkon sahnesidir. Edmond Rostand’ın “Cyrano de Bergerac”ı ile aynı adı taşıyan koca burunlu kahramanın, kendisinin de âşık olduğu kuzeni Roxane’a gönül vermiş Christian’ı öne sürüp kız balkondayken güzel söz düşkünü Roxane’ı etkileyecek cevapları taflanların arasından ona gönüllü olarak sufle ettiği yer de bu balkonun altıydı. Birçok devlet büyüğünün muhtelif vesilelerle halk karşısına çıktığı, Cape Town’da henüz serbest bırakılmış Nelson Mandela’nın halkı selamladığı ve hâlâ her pazar günü Vatikan’da Papa’nın milyonlarca inanç sahibini kutsadığı yer de balkondur. Kadim Mısır’da saray balkonları tiyatro dekoru gibi kullanılırdı. BBC’den Vittoria Traverso’ya göre şehir arkeoloğu Mary Shepperson kitabı “İlk Şehirlerde Güneş Işığı ve Gölge”de balkonların İ.Ö. 3000’de de varolduğıunu belirtiyor. Kadim Mezopotamyalılar, sokağı yakıcı güneşten korumak için üstten asılmış siperler yapmıştı. Şimdi Yunanistan olan yerde ise balkonlar, doğal ışığı ve havalanmayı artırmak için yapılıyordu.

Zamanla balkon tasarımı daha özenli bir hal aldı. Arap ülkelerinde meşrebiye balkonları kafesleriyle kadınlara din icabı gereken gizliliği sağlıyordu. Rönesans’da korkuluklu balkonlar İtalya’da moda oldu. Özellikle Venedik, Kuzey Avrupa’dan gelenleri hayrete düşüren balkonlarıyla meşhurdu. Sonunda sömürgecilik balkonları dünyanın her yanına taşıdı. Malta’nın kapalı kutu balkonları ile Endülüs’ün aynı şekilde kapalı balkonları bölgelerin eski Mağrıbi toprak sahiplerinden kalmadır. Hanoi’den New Orleans’a kadar uzanan ferforje balkonlar da Fransız egemenliğinden izler taşır.

19’uncu yüzyılla birlikte balkonlar modern bir metropol hayat tarzının sembolleri oldu. Kamu hayatı ve özel hayatın sınırını çizdiler. Şehir hayatının uçarı ritmini yakaladılar. Akdeniz şehirlerinde bu ritm, 20’nci yüzyıl sanatında ölümsüzleşir. TV’nin duruma hâkim olmasına kadar, balkonlardan bakmak akşam vakit geçirmenin eğlenceli bir biçimiydi. Ama son elli yılda vaktiyle şehir hayatında oynadıkları rolü kısmen kaybettiler.

Günümüzde koronavirüs salgınındaki mecburi tecrit, balkonların baş rolde olduğu yeni bir birleştirici oldu. Salgın bize kendimizin dışına bakmayı ve birbirimizin ihtiyaçlarını fark etmeyi öğretti. Torino’lu emekli Rosalba Durante, komşularına yemek iletmek için bir makara düzeneği icat etti. Madrid’de Hotaleza semti halkı balkonlarda tombala turnuvaları düzenliyor. Hindistan şehirlerinde tencere-tavalarla balkon konserleri düzenleniyor. Mulhouse Senfoni orkestrası kemancısı Jessy Koch, balkonundan komşularına konser veriyor. Yıllarını Tel Aviv ve Akdeniz şehirleri balkonlarını araştırmakla geçiren Carolin Aronis, balkonların dijital teknolojinin sağlayamadığı bir şey, bir beraberlik ruhu sağlamasını umuyor.

Koronavirüs sırasında balkonlarında şarkı söyleyen insanlar İ.Ö. 7’nci yüzyıldaki Kara Ölüm’e kadar uzanan bir yöntemi yineliyordu: Hastalığa karşı müzikle savaşmak! Ölüm kol geziyordu, halk evlere saklanmış, tüm faaliyet durmuş, şehrin katedrali İl Diomo ve çevresi bomboş kalmıştı. Bütün dini toplantılar yasaklanmıştı. Ama “Ruhen kiliseye gidelim,” çağrısı üzerine pencereler açıldı, kapıların kilidi de ve binlerce kadın, erkek ve çocuk şarkı söylemeye başlarken, balkonlar doldu. Sonra 1576 yazında Aziz Charles vebası İtalya’nın kuzeyini mahvetmişken şehirde tek duyulan şarkılardı. Yani ülkedeki balkon harekâtının çok gerilere giden bir tarihi var. Zaten kadim Mısır, Yunan ve Babil’de de müzik ruhsal şifa ve toplumsal birleşme için güvenilir bir mücadele aracı olmuştur.

Koronavirüste de şarkılar Çin’de “Kuvvetli ol, Wuhan!” nağmeleriyle başlamıştı. Halen devam ediyor. Yalnızca müzikle de değil. Berlin’de sanat galerileri kapalı olduğu için 50 ressam balkonlarda iki günlük bir sergi düzenledi. Balkonlar, bir nefes temiz hava, bir demet güneş, ya da bir sigara ihtiyacına çare olurken sanattan da uzak kalmadı. Brezilya’da ise her gece insanlar balkonlarına çıkıp liderleri Jair Bolsonaro’yu protesto ediyor. Halk burada da tencere-tava çalıyor ve önce salgını küçümseyen, şimdi de Brasilia’da tecritte olan başkanı da kendilerine katılmaya çağırıyorlar. “Fora, Bolsonaro / Dışarı Bolsonaro!” Şarkılarla tencere-tava seslerine bazen borular da karışıyor. Beşinci kattaki bir kadın, karanlığın perdesi altında tanınmadığına ve sokakta başkan taraftarlarının saldırısına uğramayacağına güvenerek penceresine geliyor. Kimileri de elli yıl öncesinin, o karanlık askeri diktatorya döneminin şarkılarını okuyor: “Bugün sizin gününüz, ne isterseniz söylersiniz, kimse karşı çıkmaz. Ama size rağmen, yarın gelecek.”

Ve umarız balkonlar hep bizimle olacak.