“Seçimi kesin aldık”, “AKP bitti”, “Erdoğan mutlaka kaybedecek”…Nereye gitsem hep böyle cümleler duyuyorum ama galiba yanlış yerlere gidiyorum.

Mesela Macro… Burada alkol çeşitleri bol, şarküteri zengin, glütensiz ve veganreyonları muazzam. Cihangir’de ofis açıkken Carrefour Gourme’ye giderdim; müşterilerin yarısının Avrupalı zengin ‘expat’lardan oluşması bana tuhaf bir ‘evimde’lik hissi verirdi. Akşam saatlerinde bir önceki akşamdan kalmış dizi oyuncularının uykulu uykulu raflar arasında dolaşması, sepetlerde cicili bicili ambalajlar, sepetlerin üzerinden cumhuriyetçi oklar gibi fırlayan viski, cin, votka şişeleri…

Macro gibi marketlerde kasa yanında bekleyen poşetçigençler olur, poşetleri doldururken yardımcı olurlar ve otomobile kadar taşımaya yardım ederler. Ben bu çocuklarla konuşmaya utanırım, çünkü gizleyemeyeceğin bir sınıfsal farkı az önce poşetlere doldurmuştur ve otomobile kadar sürecek kısa yol arkadaşlığı sırasında onla bilgiç gibi konuşmak istemem.

Geçen hafta nasılsa biri dile geldi. “Abi ben BİM’den transferim buraya” dedi. Bir süre sessizce devam ettik. “Macro ile BİM’in ne farkı var sence?” dedim. Bu kez sessizlik sırası delikanlıya geldi.“Macro’da kasada müşterilerin çoğu zamlardan şikâyet edip Tayyip’e saydırıyor, BİM’de böyle bir şey pek olmaz.”

“Seçimi kesin aldık.”, “AKP bitti”, “Erdoğan mutlaka kaybedecek”… Öyle mi? Emin miyiz?

***

Yetmişlerde kente göçen köylülerin sayısı yerleşik kentlileri aşmaya başladı. Başlangıçta köyle bağlantılarını devam ettirdiler: Köyden pirinç, bulgur, patates gelince kentte yaşamanın güçlüğü biraz olsun azaldı. Zamanla bu git geller, semt pazarları ağını da geliştirdi, hallerbüyüdü.

Biz solcular eski devrimcileri sık sık anarız, çok da iyi yaparız. Ama İhsan Alyanak’ı anan pek fazla kişiye rastlamadım. Bana göre Alyanak, Türkiye tarihinin en devrimci solcularından biri. Google’a bakmakla yorulmayın: Yetmişlerdeki İzmir’in efsanevi belediye başkanından söz ediyorum.

Alyanak diyor ki: “Köylüleri köyünde zengin etmek ve kentte yaşayanları ucuz ve güvenli gıdayla buluşturmak halkçı ve devrimci belediyeciliğin görevi.” Tansaş bu görev aşkıyla kuruluyor. Tansaş, tanzim satış demek, üreticiden tüketiciye aracısız güvenli satış. Tansaş açılınca İzmir’de kentte yaşayanlar karaborsacıların, köyde yaşayanlar tefeci tüccarların sultasından kurtuluyor. Halk öyle ilgi gösteriyor ki, belediye otobüsleri bile mobil marketlere dönüştürülüyor. İhsan Alyanak’ınzihniyeti bugünün ölçeklerinde Dersim’deki Komünist Başkan’dan bile önde: Belediye zabıtaları, tüccarların silahlandırdığı faşistlerle mücadele ediyor.

***

Aynı dönemdeki İstanbul’da Ahmet İsvan fırıncı tekeline karşı Halk Ekmek’i kuruyor, Ankara’da Vedat Dalokay modern kentleşmenin mimarı oluyor. Bu insanların üçü de sosyal demokrattan öte sosyalist, üçü de CHP’nin içindekiler dâhil tüm çıkar çevreleriyle kavgalı. Onlardan sonra gelen Ali Dinçer, Murat Karayalçın, Nurettin Sözen ve Yüksel Çakmur’un eylemleri ve hizmetleri Batı’daki sosyalist belediye başkanlarıyla aynı düzeyde.

Bir insan günde en az üç defa acıkır, evler temizlik ister, giysiler yıkanır, eskir, insanın duvara resim asmak için çiviye, çivinin de çekice ihtiyacı vardır. Sürekli alışveriş yaparız. Nüfus arttıkça tedarik zincirleri karmaşıklaşır, ölçekler devleşir.

Migros’un 2500, Carrefour’un 700, Macro’nun 300 mağazası var. Şok, A101 ve BİM’in ise yaklaşık 30.000 mağazası var. Şok, Türkiye’nin ilk İslami holdingi olabilecek Ülker’e ait; BİM’in kurucusu Mustafa Latif Topbaş’ın kızı Sabri Ülker’in torunuyla evli; A101’in kurucusu Turgut Aydın altmışlarda tornacı çıraklığı yapan beş vakit namazında Maçkalı bir delikanlıydı.

Perakendenin orta sahası bütünüyle dinci sermayenin elinde. Geriye kalan da Migros, Macro filan… Ortada bir Tansaş yok. Çünkü Tansaş batırıldı, satıldı ve yok edildi. Peki biz seçimlere BİM kaybetsin Migros kazansın diye mi gireceğiz? “İdeolojimiz kalmadı ama şarküteri reyonumuz muazzam…”Öyle mi?

***

CHP son elli yılda üçüncü kez üç büyük şehire belediye başkanı getirme başarısını gösterdi. İlk iki ekip o günün ölçeklerinde sosyal demokrat, bugünden bakılınca “komünist” sayılacak devrimci insanlardı.

Yaklaşan seçimlerle ilgili bir Macro müşterisi kadar net değilim. O Macro müşterileri her seçimde aynı şimdi olduğu gibi “Bu sefer kesin CHP kazanacak” diyorlardı...Şu anki hal ve gidiş de bana olumlu sinyaller vermiyor: AKP’nin kazanacağı her seçim öncesi “sokak röportajları” yükselir, tıpkı şimdi olduğu gibi; CHP’ye ve değişmez MYK’sine bir gürlük gelir, tıpkı şimdi olduğu gibi; Empati gitgide kaybolur, moral motivasyon yerini alaycı bir öğretmen üslubuna bırakır, tıpkı Macro’da alışveriş yapanların poşetçi çocuklara nutuk atması gibi.

31 Mart seçimlerinde Keçiören’de bir grup sosyal demokrat genç kendi adaylarını çıkardılar ve bugün olsa Vedat Dalokay, Ali Dinçer veya İhsan Alyanak’ın kullanacağı bir söylemle kampanya yaptılar. Sonuç? Adaylıkları tartışılmadı bile.

Seçimde koltuğa oturan altı yeni büyükşehir belediye başkanı, geçmişteki sosyal demokrat başkanları örnek aldıkça, onlar kadar cesur oldukça(ve olabildikleri oranda) iklim de değişir, siyaset de… Muhtaç oldukları bilgi birikimi,Tansaş, Halk Ekmek gibi başarı hikâyelerinde. Biz BİM’e özenecek, Migros’u savunacak değiliz. Kendini bilmeyen, ideolojisi olmayan bir anlayış, tedarik zinciri olmayan bir perakendeciye benzer. Halkçı olmanın, devrimci olmanın kuralları ve kanıtları elli yıl önce yazıldı bu ülkede.

“Seçimi kesin aldık.”, “AKP bitti”, “Erdoğan mutlaka kaybedecek”… Bu sözleri İmamoğlu, Yavaş, Soyer, Böcek, Karalar, Seçer derlerse ve dedirtirlerse inanın.

Gerisi Macro’da kasa muhabbeti.