Tehdit, baskı, şiddet Polonez işçisini sindirmiyor: Direniş her gün büyüyor
Yaklaşık 2 aydır kolluk kuvvetlerinin şiddet ve tehditlerine rağmen mücadeleye devam eden Polonez işçileri, direnişten vazgeçmiyor. Önceki gün birçok arkadaşlarının polis müdahalesiyle yaralanmasına rağmen fabrika önündeki nöbet, slogan ve halaylarla sürdü.
Gökay BAŞCAN
Sendikaya üye olmalarının ardından işten çıkarılan Polonez işçilerinin direnişi, dün 58’inci gününde de sürdü.
İstanbul Çatalca’da bulunan fabrika önünde mücadele eden işçiler önceki gün gerçekleşen polis müdahalesinin ardından dün de tüm kararlılıklarıyla fabrikanın önünde direnişteydi.
Önceki gün gerçekleşen polis müdahalesi sırasında pek çok işçi yaralandı, 7 işçi hastaneye kaldırıldı.
Kadın işçilerden sakatlananlar oldu. Hastaneye kaldırılan iki işçi, kaburgalarında meydana gelen kırıklar sebebiyle pazartesi ameliyat olacak. Yaralı işçilerin tedavisi sürerken nöbeti arkadaşlarından devralan diğer işçiler, tüm baskı ve engellemelere rağmen direnmeye devam ediyor. İki aydır hakları için direnen işçiler, ilk günkü gibi kararlı. Fabrikanın hem ön girişinde hem de arkadaki kapısının önünde nöbet tutan işçiler, halaylar ve türküler eşliğinde direnmeye devam ediyor. Sendikal haklarının tanınması ve işe iade talebiyle direnen işçileri sendikalar, kitle örgütleri ve sosyalist partilerin ziyaretleri de sürüyor. Dün son olarak SOL Parti dayanışma ziyaretinde bulundu. Günün ilerleyen saatlerinde fabrika önüne gelen palyaçolar da direnişteki işçilerin çocuklarıyla oynadı.
Hakları için direnirken birbirinden güç bulan, mücadele ettikçe kararlılıkları artan işçileri üzerinde polisin kurduğu baskı ise azalmıyor. Polis ekipleri, gün boyu direnen işçilerin üzerinde drone uçurdu.
KABURGASI KIRILAN İŞÇİLER VAR
Önceki gün polis müdahalesi sırasında darbedilen işçilerden Adem Malkoç, yaşananları BirGün’e anlattı. İşverenin üretime devam etmek için aldığı gündelikçi işçilerin polis ekipleri eşliğinde servislerle fabrikaya sokulmasına karşı çıktıkları için müdahaleye uğradıklarını aktaran Malkoç, şunları söyledi: “Önceki gün bağırış seslerini duyduk, gördük ki dört arkadaşımız polis tarafından yere yatırılmış, baygın bir haldeler. Biz de müdahil olduk. Kolluk kuvvetleri bizden çok fazlaydı. Bir ekip müdahale ederken diğerleri arkada dinleniyordu, sonra da dinlenmiş olanlar müdahale ediyordu. Dinlene dinlene bizim üstümüze geldiler. Biz vurmamaya gayret ettikçe onlar bizi devamlı ittirdi kaktırdı, hakaret etti.”
İşten çıkarılma kodlarının, firmanın küçülmeye gittiği gerekçesiyle işten çıkarım yaptığı anlamına gelen kod 04’e çevrildiğini hatırlatan Malkoç, şöyle devam etti: “Devlet kod 04 için diyor ki 6 ay içinde eğer işçi alacaksan çıkardığın işçiyi almalısın. Oysa biz bakıyoruz buraya günlük 100-150 tane yevmiyeli işçi getiriyor. Üstelik bu çalışan arkadaşların ne bir bilgisi ne de bir sertifikası var. Bu halk sağlığını da tehdit ediyor. Biz buna karşı çıkıyoruz, hiçbir kötü niyetimiz yok. Mücadelemize devam edeceğiz, direne direne kazanacağız.”
YASAYI ÖNCE İŞVEREN UYGULASIN
İşçilerin üye olduğu Tekgıda-İş sendikasının Örgütlenme Uzmanı Yunus Durdu ise işverenin, işten çıkardığı işçilerin hijyen belgelerini teslim etmediğini kaydetti. “Benim tahminim bu belgeleri fabrikada tutarak aldığı taşeron işçilerin belgesiymiş gibi gösteriyor. Çünkü zaten müfettiş gelince bu hijyen belgesi kime aitmiş diye T.C. kimlik no ile herhangi bir kontrol yapmıyor” diyen Durdu kolluk kuvvetinin ‘adeta firmanın genel müdürüymüş gibi’ davrandığını belirtti. Durdu, şunları söyledi: “Çatalca İlçe Emniyet Müdürü Ali Osman Turhan sanki Polonez firmasının genel müdürüymüş gibi defalarca müdahale etti. Daha önce işçileri çocuklarıyla tehdit ettiği tüm kamuoyunda yayılınca onun intikamını almak için olağanüstü bir müdahale gerçekleştirdi. Ve çevik kuvvet de maalesef bunların kararını hiç sorgulamadan uyguladı. Ben de dahil buradaki herkesin vücudu yara bere içinde. Çalışma Bakanlığı bizzat buraya kendi atadığı teftiş kurulu ve müfettişlere 146 işçinin sendikal haklarının çiğnendiğine, Anayasanın ihlal edildiğine karar verdi. İdari para cezası kesti. Suç duyurusunda da bulunduğunu söyledi. Ama bunu yapmış olması işini yaptığı anlamına da gelmiyor. Evet, işçilerin işten çıkarılma kodu kod 46’dan kod 04’e çevrildi ama kod 04’le çıkarılan işçinin işsizlik sigortasından faydalandığı gibi ihbar ve kıdem tazminatını da alması gerekiyor. Yasa oldukça açık. Bakanlık bu kodu değiştirmesine rağmen işveren yine suç işliyor, yasayı tanımıyor, diyor ki ‘Ben sizin tazminatınızı, ihbarınızı ödememem gidin mahkemeye mahkemeden alın.’ Kural ve kanunu, yasayı tanımayan bir Ürdünlü şirket sonra bize yasa tanıtmaya kalkamaz. Çalışma Bakanlığını, valiyi, kaymakamı, İŞKUR’u tanımayan bir Ürdün fabrikasında emniyet yöneticilerinin bize ‘Kanuna uyun’ demeleri kadar yanlış bir şey yok. Onlar Polonez işverenini kanuna uyduracaklar. İşçiye saldırarak, işçinin kolunu bacağını kırarak kanun uygulanamaz. İçeride sucuk, kavurma yiyeceksin, çayını içeceksin sonra fabrika önünde bana diyeceksin ki kanuna uy. Bir emniyet müdürü duvarların arkasından insanları fişleyemez, insanlara terörist diyemez. Bunlar bu fabrikada 20 yıldır çalışan sigortalı işçiler. İşçi kapının önüne çıkıp hakkını aramaya başlayınca bu kez terörist diyorsun.”
Durdu, pazartesi günü polis müdahalesi sırasında darbedilen işçilerle birlikte adliye önünde basın açıklaması düzenleyeceklerini, ardından da Çatalca İlçe Emniyet Müdürlüğü ve çevik kuvvet ekipleri hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını da söyledi.
***
‘BİZİ ÇİĞNEYİP GEÇECEKSİNİZ’
Direnişteki Polonez işçileri, fabrikanın ön ve arkada bulunan kapıları önünde nöbet tutuyor. Arka kapıda nöbet tutan işçiler, kapının önüne yatarak ‘Eğer işveren üretime devam edecekse bizi çiğneyip edecek’ diyor. Arka kapı önünde yere uzanan işçiler, fabrikaya girecek gündelikçi işçilerin önünde vücutlarıyla barikat kuruyor. Fabrikaya çalışmaya gelen gündelikçi işçiler ise yere uzanan direnişteki işçilerin üzerlerinden geçerek fabrikaya giriyor. Direnişteki işçiler, gündelikçi işçilerin fabrikaya girmelerini herhangi bir şekilde engellemedikleri gibi herhangi bir sözlü müdahalede de bulunmuyorlar, ancak ‘Geçecekse bizim üzerimizden, bize rağmen geçecekler’ diyorlar.