Ortalık süt liman; ama mahkemeler Türkiye’nin iftihar vesilesi olacak insanlarını birer birer tutuklamakta, şakır şakır ceza vermekteler... Hem de “teröre destek” ya da “halkı nefrete sürüklemek” gibi ciddi suçlardan!..

Ortalık süt liman; ne sokağa çıkan var ne de sokağa adamakıllı bir davet!.. Ama bir bakıyorsunuz, bir gazeteci, –soyu tükenmekte olan namuslu gazetecilerden biri- “Birileri çıkmış portakal mıdır mandalina mıdır sokağa çağırıyor. Haddini bil. Bilmezsen haddini, bu millet patlatır enseni” gibi akıl almaz bir dille tehdit edilmekte...

Ortalık süt liman ama ana muhalefet lideri bile, işçilerin hak aramaları gerektiğini hatırlattı diye, “Bilesin ki bu millet 15 Temmuz’da FETÖ’cülere ve uşaklarına meydanları nasıl dar ettiyse, yine dar eder” diye korkutulmaya çalışılmakta.

Bir garabetler dizisi demek mümkün ama garabetlerin kaynağı gibi nedeni de belli... Toplumun yarısı -bugün ses çıkarmasa da- bu rejimi desteklemediğini ortaya koyduğuna göre “teyakkuzda” olmak durumundalar.

“Yangın var” feryadı yapmaktan başka çareleri de yok!..

Üstelik gerçek yangınlar da alıp başını gitmişken!.. Olmayacak tren kazaları yaşanır, insanlar ölür, maden ocakları, inşaatlar çöker, geçim darlığı çok konuşulur ama seçim şovlarından ötesi yapılmaz bu memlekette...

Velhasıl, gerçek yangının nerede olduğunu anlamayı bekler durur ahali...

Memleket beklerken cezalarla can yakmalar da eksik olmaz kuşkusuz.

Örneğin farklı suçlardan olsa da yargılanıp ceza alan iki kadın arkadaşım var ki, memleketin halini anlatmak açısından ilginç. Biri Şebnem Korur Fincancı, diğeri Yazgülü Aldoğan...

İkisi de, farklı düşüncede, farklı kulvarda olan insanlar; birlerine göre karşı taraflarda oldukları da söylenebilir. İkisinin de paylaştığım ve paylaşmadığım düşünceleri var ama ikisine de inandıkları doğrultuda mücadele eden dürüst ve aydın insanlar olarak saygı ve sevgi duyarım.

Ama öyle bir devirdeyiz ki, ikisi de suçlu!..

TİHV Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya, Barış İçin Akademisyenlerin “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildirisini imzaladığı için 2 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Suçu, “terör örgütü propagandası” yapmak!..

Savunmasında yer alan küçük bir bölüm ile Brecht’ in bir şiirini aktarmak istiyorum.

“...işimi yaptığım, hem hekim, hem de adli tıp uzmanı olarak hakikatin peşinde olduğum için ödüllendirilmenin yarattığı (verdiği uğraş nedeniyle uluslararası çevrelerden aldığı ödülleri kast ediyor) mahcubiyet duygusu yerine, bu kez hakikatin ve insan hakları mücadelemizin suça dönüştürülme çabası karşısında utanç içindeyim, ne yazık ki.

Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.
bakarsınız bol olur bu ekmek,
bakarsınız kıt,
bakarsınız doyum olmaz tadına,
bakarsınız berbat.
Azaldı mı ekmek, başlar açlık,
bozuldu mu tadı, başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.
Bozuk adalet yeter artık!
Acemi ellerle yoğurulan, iyi pişirilmemiş adalet yeter!
Yeter katıksız, kara kabuklu adalet!
Dura dura bayatlayan adalet yeter!”

Yazgülü Aldoğan ise, attığı bir tweet nedeniyle “şiddete teşvik etmekle” suçlanıp ceza aldı. Mardin’de görevden alınan belediye başkanının yerine atanan kayyumun adı nedeniyle sorun olacağına ilişkin bir tweet atmış. Cumhuriyet’teki yazısından aktarıyorum: “Bölgedeki can güvenliği sorunu yüzünden adının dikkat ekici olduğunu yazıyorum. Ve bundan ötürü halkı şiddete teşvik etmekten, kin ve nefrete sürüklemekten suçlanıyorum. Ne yazık ki o genç kaymakam kısa süre sonra belediyede bir suikasta kurban gidiyor. Benim öngörüm gerçek oluyor, dikkate alınsa yaşayacaktı...”

Bir başka kaymakam ihbarda bulunuyor ve dava açılıyor. Mahkeme de, ancak sınırlı sayıda kişinin okuyup haberdar olduğu bir tweeti, “şiddete teşvik” olarak değerlendirip Yazgülü’ne 10 ay cezayı uygun görüyor.

Bunlar da hukuk ve adalet adına yapılmakta!..

Yangın vaaar!..