Türkiye, adım adım “teokratik oligarşi"ye teslim ediliyor! Yani siyasi iktidar; her biri ayrı bir güç olan yasama, yargı ve yürütme erkleri yerine, Tanrı’nın temsilcileri oldukları iddiasındaki din adamlarının, toplumu ve siyasi düzeni yönettikleri “din erkine” teslim ediyor. AKP işbaşına geldiği günden bu yana belli bir plan dahilinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerini teker teker ya kaldırdı ya da önemsizleştirdi. Oysa bu temel ilkeler, demokrasi, yargı bağımsızlığı, insan haklarının kabulü, özgürlüklerin genişletilmesi, üreten ekonomi, gelişen kültür, kendini ifade etmekten korkmayan ve adil paylaşan bir toplum yaratmanın temel prensipleriydi. Disiplinler arasındaki farklılıkların oluşturduğu çeşitlilik, kabul gören çoğulculuğun bir zenginlik olarak gelişmemizi, toplumsal birlikteliğimizi, yurttaş ve de halk olmamızı sağlayan bulunmaz bir sinerjiydi. Çağdaşlık ve uygarlığa ulaşmanın en anlamlı yoluydu! Atatürk’ün işaret ettiği; “muasır medeniyetlerin üstüne” geçmenin tanımıydı! Kısaca teknolojik, bilimsel, ekonomik ve sanatsal gelişmelere, kültürel, inançsal ve geleneksel değerlerimizi yitirmeden ulaşabilmekti...

***

Ama AKP ne yaptı? Sinsice bilime dayalı eğitim/öğrenimi dine dayandırmaya çalıştı. Cumhuriyet’i, evrensel hukuk yerine şerri hukuka, demokrasi yerine otoriterleşmeye, devleti ise Saray yönetimine bağladı. Kamu görevlisini parti üyesinin emrine verdi… Laik, demokratik bir devlet yapısından uzak düzen kurdu. Özellikle gençleri, “kindar ve dindar” yetişmek adına, çağın tüm gerçeklerinden olabildiğince uzaklaştırdı. Bu anlayış hem insan enerjisini bitirdi hem de devleti çökertti. Artık ülkemiz, hukuk devleti olmaktan çıkan, siyasileri uyuşturucu ve kara parayla anılan bir “narko/haydut” devlet haline dönüştü! Sonuç; ekonomi mafyanın, devlet kaynakları siyasetçilerin, halkın emeği vahşi sermayenin eline geçti… Artık tefecilerden borç alan, çetelere iş yaptıran sömürge haline geldik.

60 milyon kişi açlık ve yoksullukla boğuşurken, nüfusun yüzde 1’i “Karun” gibi, sefa içinde! Yani, Türkiye’de vahşi bir adaletsizlik hüküm sürüyor. Artık yurttaşlarımız AKP’nin haksız, taraflı ve insanı aşağılayan uygulamalarından yoruldu! Yaşam biçimini elinden alınmaya çalışılmasından ve uyguladığı korkutma hamlelerinden dolayı öfkeli. Bu nedenle, sinmediğini göstermek için de sandığın önüne konmasını bekliyor! Demokratik hakkını kullanarak seçimde AKP’yi iktidardan uzaklaştıracağını da açıkça belli ediyor…

***

Bu durumun farkında olan AKP, koltuğu kaybetmemek için son çırpınışlarını yaşıyor! Geçtiğimiz günlerde Meclis’e getirdiği, “Kuran Eğitim Merkezleri ve Diyanet Akademisi Kurulmasına Dair “yasanın kabulü, Anayasa’da var olan laiklik ilkesinin yok edildiğinin tam bir görüntüsüdür. Dahası zorlama olarak İslamiyet’te olmayan “ruhban sınıfının” zorla var edilmeye çalışılmasıdır! Yapılan bu inanç dışı faaliyet, Türkiye’de toplumu kızdıran ve İslam anlayışına vurulan yeni bir prangadır!

***

Geçen hafta TBMM‘ye getirdiği “Milletvekili Seçim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni” bugünden itibaren Meclis’ten geçirmeye çalışacak! Bu teklif, “demokratik hakları yok eden” ve ucube sistemde AKP ve MHP’yi kurtarmak için hukuk dinlemeyen bir kafanın hazırladığı manzume olarak kabul edilmeli. Şimdilik, seçim barajını geçmiş partilere imkân tanıyor ancak demokrasinin vazgeçilmez gücü olan tüm partilerin de aleyhine! Yapılan etik dışı teklifin siyaset ahlâkına uymayan kısmı, seçim yasağına herkesin uyması gerekirken bu yasaktan “yalnızca, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı’nın muaf tutulmasıdır!”

Devletin tüm imkânlarından sadece AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı’nın yararlanabilmesi haksızlıktır ve anayasal suçtur. Bu durum bırakın adaletsizliği, vergilerle oluşan ülke kaynaklarının partili Cumhurbaşkanı’nca pervasızca kullanıldığının göstergesidir. İl ve ilçelerdeki “Seçim Kurulları’nın” en kıdemli değil de AKP’nin yargıya doldurduğu 1’inci sınıf hâkimler arasından kurayla belirlenmesi başka bir şaibe konusudur!

***

Barajın hâlâ yüzde 7’de bırakılması ve seçim bölgelerinde de bu barajı geçemeyen partilerin, ittifak içinde olsa dahi milletvekili hesaplanması olan D’hodnt sistemine dahil olamayacakları hükmü, teklifin en önemli kısmıdır! Bu hüküm, küçük partilerin milletvekili çıkarmalarını engelliyor. Meclis’te çoğulculuğun önünü kesiyor… Bugün yüzde 7 barajını geçebilen sadece 4 parti milletvekili çıkarabilecek! Bu durumda Millet İttifakı’nda bulunan CHP ve İYİP, diğer partilerin adaylarını kendi listelerinden göstermek zorunda olacak. Belki Babacan; Ankara’dan, Davutoğlu Konya’dan ve Karamollaoğlu da Sivas’tan CHP listelerinde yer alacaklar! Bu durumda, demokrasi anlayışı, parti üyelerine saygısı, gelenekleri ve tüzük gereği adaylarını ön seçimle belirleyen CHP’yi iyice karıştıracaktır.

Denilebilir ki CHP, milletvekili adaylarını zaten merkezden atıyordu! Ancak Kılıçdaroğlu, yapılan yanlışlığın düzeltilmesi gerektiğini, bir CHP Grup Toplantısı’nda açıklamıştı. Parti yönetiminde bazı yetkililer, şimdiden gönüllü olmadıkları tüm üyelerle önseçimin yasal olarak kaldırılmasına sevinebilirler. Ancak tam da iktidara giderken CHP’nin en büyük gücü olan üyelerinin enerjisini yok etmeyi göze almazlar sanırım!

***

Bilinmeli ki “teokratik oligarşi” oyunu, tek taraflı ve çok tehlikelidir. Ortak akıl ve örgütlü çalışma, iktidarın değişmesi için en önemli yöntemdir. Zorlu mücadelede kimseyi feda etme kolaycılığı olamaz! Sözüm başta muhalefet liderlerine; “hata yaparak, var olan halkın umudu boşa çıkarılmamalı!”