Ülkemizin en “iç açıcı” mücadele alanlarının başında bu olgu yer alıyor:

-Tek Adam!..

İktidarda yirminci yılını icra etmekte olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Tek Adam”lığın en parlak şahsiyeti olarak gösteriliyor. O da, muhalefetin bu ithamlarından hiç şikâyetçi değil:

-Evet, Tek Adam benim! Var mı bir diyeceğiniz?

Erdoğan daha “Tek Adam” haline gelmeden bu yolun taşlarını döşüyordu. 10 Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında öne çıkan slogan şöyleydi:

“Adam gibi adam/ Recep Tayyip Erdoğan.”

Bu iddia Erdoğan’a 21 milyon oyla birinci turda (yüzde 51.79) Cumhurbaşkanlığı’nı kazandırdı. Tarihimizde ilk kez halkoyu ile seçilen Erdoğan’ın geride bıraktığı rakipleri Ekmeleddin İhsanoğlu 15 milyon 500 bin (yüzde 38.44), Selahattin Demirtaş ise 3 milyon 960 bin (yüzde 9.75) seçmenin oylarını almışlardı.

***

Erdoğan sandıktan çıkan ilk Cumhurbaşkanı olarak “tarafsız kalacağı” üzerine Anayasa’ya uygun şekilde yemin ettikten üç gün sonra samimiyetini en içten biçimde açıklamıştı:

-Ben bu Anayasa’ya uyamam, tarafsız kalamam!

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk kendini ifade ederken ne demişti?

-Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir!

Son Cumhurbaşkanı ise daha farklı özelliklere sahip olduğunu diplomatik incelikle izah etti:

-Bana uygun bir Anayasa yapın!

Bu çıkışıyla kamuoyunda büyük bir aydınlatma yarattı:

“Tek Adam Rejimi geliyor!”

O andan itibaren bütün muhalefet “Tek Adam”lığa karşı yeni stratejiler geliştirdi.

Türkiye “Tek Adam” adını ilk kez -aleni olarak- Şevket Süreyya Aydemir’in 1963’te yayınladığı “TEK ADAM” kitabıyla okudu. Aydemir 1965’e kadar üç ciltte tamamladığı eserinde Atatürk’ün biyografisini kaleme almıştı.

***

Siyasi partilerin tümünde muhalefet yıllarında ekip çalışmasına itibar eden liderler, iktidara gelir gelmez “Tek Adam”lığın avantajlarını keşfettiler.

Mesela tarihimizin “en demokratik” lideri olarak kabul edilen Bülent Ecevit 3 Haziran 1977’deki mitingi için bir gece öncesinde (2 Haziran akşamı) TRT Radyosu’ndan çok önemli bilgi paylaşımı yaparken “Başbakan Süleyman Demirel, yarın Taksim’deki CHP mitinginde Sheraton Oteli’nden bana ateş edileceğini bildirdi” dedi. Sonra da şöyle devam etti:

-Bu koşullarda kimseye mitinge gelin diyemem, ama EŞİM ve BEN Taksim’de olacağız!

O tarihlerde birinci parti olan CHP’nin adını telaffuz etmedi. Kimseler de buna takılmadı. Zaten bir ay önce 1 Mayıs’77 Katliamı yaşanmıştı. Bu tür tehditlerin demokrasiyi hedeflediği günlerde “partim ve ben” yerine “eşim ve ben” demesi liderin niteliği konusu üzerine gereksiz tartışmalara girmeyi engelliyordu.

Tıpkı 2022 Türkiye’sinde olduğu gibi!

O yüzden partisinin örgütlü gücü yerine kendini öne koyan, her şeyi “tek başına” düzeltme sözleri veren liderlerin söylemlerine fazlaca takılmıyoruz.

Tek Adam Rejimine karşı “tek başına” mücadele edenler istemeseler de “Tek Adam” rejimini meşrulaştırmış olmuyorlar mı?

Demokrasi mücadelesi için örgüt lazım. Örgütlü olmanın en üst hali de siyasi parti yapılanmasıdır. O yüzden tek adam rejimine karşı iyi örgütlenmiş partilere ihtiyaç var. Bunun yolu da parti içi demokrasiden geçiyor. Kendi içinde demokratik işleyişi kuramamış hiçbir parti ülkeye demokrasiyi getiremez. Geriye bir tek şey kalır:

-Tek adam olmanın cazibesi!