AKP-MHP bloku, iktidar ömrünü uzatmak için yönetememe krizini bir kör düğüme dönüştürmüş durumda. Millet İttifakı’nda somutlaşan muhalefet bloku ise kör düğümün çözümünü sandığa erteleyen ve bu bağlamda iktidar blokundan erken seçim talep eden bir pozisyonda konumlanıyor.

Tek adam rejimi ve sol çıkış

Levent Hekim

AKP’nin 19 yıllık iktidar sürecinin ve ideolojik özlemlerinin moment noktası, 2017 referandumu sonucu açığa çıkan rejim değişikliği oldu. Ortaya çıkan “tek adam rejimi” modern dünyada örneği olmayan şahsına münhasır bir yapıyla mamul. Daha çok modernite öncesi döneme ait siyasal ve ideolojik argümanları seferber eden bir muhtevayla işleyişini sürdürüyor. Bir kişinin iradesini, ulusal irade adı altında bütün topluma dayattığı ve işlevsiz bir parlamento ile nispi demokratik bir görünüm altında mutlak monarşide var olan tek adam egemenliğinin, ulus egemenliği adı altında yeniden tesisine dayanan bir yapıya sahip. Muhtevasına uygun bir şekilde iktidarının ilkesini aşkın bir tanrıya dayandıran rejim, meşruiyetini ise İslami ideoloji ile sağlamaya çalışıyor. Buna paralel yurttaşlık mefhumu da iktidar nezdinde kulluğa dönüştü. Bugün tek adamın denetleme ve sınırlandırma mekanizmalarından yoksun, keyfi yönetimi rejimin saydığımız temel niteliklerine dayanıyor.


Geldiğimiz aşamada tek adamlık ciddi bir krizle sarsılıyor. Tek adamın keyfi ekonomi politikaları geniş kesimlerin her gün daha çok yoksullaşmasına ve yoksunlaşmasına neden olurken, iktidarın çevresinde konumlanmış küçük bir kesim zenginleşmeye devam ediyor. Yaşanan kriz, kontrol edilemeyen döviz kurları ve enflasyonun faturası, yapılan zam ve vergilerle geniş kesimlere ödetilmeye çalışılıyor. Rejim bir önceki dönemde egemen sınıf fraksiyonlarının ortak çıkarını, toplumun genel çıkarı olarak sunma kapasitesine sahipti. Bugün ise kendine yandaş sermaye fraksiyonu ve kesimlerinin temsilcisinden öte bir karşılığı bulunmuyor. Daha 16. yüzyılda Fransız Yazar Etienne La Boetie’nin Tiranlığın iktidarını nasıl sürdürmeye çalıştığını anlattığı “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev” eserinde değindiği biçimiyle; “tiranlığa destek olan ve bütün ülkeyi kulluk altında tutan dört ya da beş kişidir. Her zaman tiranın gözüne girmiş, ona yakınlaşmış böylelikle gaddarlığının, eğlencelerinin yoldaşı ya da yağmaladıklarının ortağı olmuşlardır”. Geniş kesimler hayat pahalılığı, işsizlik ve yoksullukla uğraşırken bir avuç yandaşın nasıl zenginleştiğinin şifreleri tek adamlığın yüzyıllardır değişmeyen yapısal karakterinde kendini gösteriyor.

Sol çıkış

Bu rejimin yarattığı siyasal, ekonomik ve toplumsal krizden çıkabilmenin olmazsa olmaz koşulu bugünkü mevcut iktidardan ve tek adam rejiminden kurtulmak. Bu konuda muhalefet eden bütün aktörlerin geniş bir mutabakatı olduğu bir gerçek. Ancak bunun öznesi ve yöntemine dair nasıl bir yol izlenmesi gerektiği sorunsalı ortada duruyor. AKP-MHP bloku iktidar ömrünü uzatmak için, yönetememe krizini bir kör düğüme dönüştürmüş durumda. Millet İttifakı’nda somutlaşan muhalefet bloku ise kör düğümün çözümünü sandığa erteleyen ve bu bağlamda iktidar blokundan erken seçim talep eden bir pozisyonda konumlanıyor. Tek başına sandığı işaret eden ve geniş kesimleri egemenlik nosyonunun dışına iten bu yaklaşımın düğümü çözme olasılığı görünmüyor.

Onları koltuklarından indirecek, iktidar blokunu seçime zorlayacak yol, geniş kesimlerin örgütlü mücadelesinde, sokaktan geçiyor. Bu bağlamda kördüğümün çözümünün öznesi ve yerine dair ipuçlarını, SOL Parti’nin Trabzon, İzmir ve İstanbul mitingleri ile işaret fişeğini yaktığı, 23 Kasım’da ise sosyalist kesimlerin sokaktan yükselttiği “Hükümet istifa” ve “AKP mezara halk iktidara” sesinde görmek mümkün. MGK toplantısında iktidarın ekonomi politikalarını eleştiren tepkilerin milli güvenlik sorunu olarak kodlanması iktidarın tedirgin olduğu düzlemi işaret ediyor. Ayrıca bu tedirginlik iktidar blokunun tetikçilik görevini yürüten unsurlardan bir tanesi olan ve hemen 23 Kasım akşamında açıklama yapan Alaattin Çakıcı’nın tehditlerinde de kendisini açığa vuruyor. Diğer yandan düzen muhalefetinin sokağa çıkmayın çağrıları ise muhalefetin sınırlarını açıkça gösteriyor.

Güzel günler ona yürümezsen gelmez

Kuşkusuz tüm muhalif kesimlerin önünde duran temel görev bu iktidardan kurtulmak. Ancak yukarıda da ifade edildiği biçimi ile seçim beklentisi ve sandığa kilitlenmiş, emekçi halk kesimlerinin siyasalın dışına itildiği bir anlayışın, AKP sonrasına dair kısmi restorasyon planlarının, geniş kesimlerin sorunlarına köklü çözümler üretemeyeceği ise ortada. Bugün açığa çıkan temel sorunlar düzenin temel karakterinden kaynaklanıyor. Geniş halk kesimlerinin siyasal alana doğrudan katıldığı, bu bağlamda temsilinin önünde engel oluşturan siyasi partiler yasasının, seçim barajının ortadan kalktığı devrimci demokratik bir rejimin inşasına yönelen kurucu bir irade, bu rejimle köklü bir hesaplaşmaya cüret edebilir.