Erdoğan’ın 3’üncü kez aday olup olamayacağı tartışılırken muhalefet edilgen bir tavır takındı. Muhalefetin bir ‘B planı’nı devreye koymaması, seçim güvenliği konusunda endişeleri artırdı. Siyaset bilimciler, “Muhalefetten bu siyasi zemini yırtıp atacak bir hamle bekleniyor. Seçimin gasp edilmesi tehlikesine karşı muhalefetin elindeki tek dayanak halk desteği olacak” diyor.

Tek dayanakları halk olmalı
YSK'nin İstanbul'da seçimleri iptal etmesinden sonra Kadıköy'de protesto yürüyüşü gerçekleşmişti. (Fotoğraf: Depo Photos)

Mehmet Emin KURNAZ

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 14 Mayıs’ı işaret ettiği seçimde üçüncü kez aday olup olamayacağı tartışması sürüyor. Hukukçular mevcut Anayasa’ya göre Erdoğan’ın yeniden aday olmayacağını vurgularken muhalefet ise konuya ilişkin edilgen bir tavır içinde. Geçen hafta CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç’un "mağduriyet yaratırlar" sözlerinin ardından CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da benzer açıklamalar yaptı. Sözcü’ye konuşan Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın adaylığıyla ilgili soruya, “Diyelim ki ses çıkardık nereye gidecek? YSK üyelerini atayan kim? Erdoğan. İtiraz edeceğin hiçbir yer yok” yanıtını verdi. Erdoğan’ın adaylığı aylar öncesinden belli olmasına karşın muhalefetin hukuksuzluğu ifşa eden bir ‘B planı’nın olmayışı, seçim güvenliği konusunda kaygıları biraz daha artırdı.

Konuyu BirGün’e değerlendiren siyasal iletişim uzmanları ve siyaset bilimciler, seçim güvenliğinin yalnızca sandıkları korumaktan ibaret olmadığına, olası hukuksuzluklara karşı muhalefetin bugünden gerçekleşecek her hamlesinin seçim sürecinin bir parçası olduğuna dikkat çekti.

TÜM DEVLET AYGITLARI İKTİDARIN ELİNDE

Fiili durum konusunda Kılıçdaroğlu’nun söylediği tarifin haklı olduğunu hatırlatan Siyaset Bilimci Özgün Emre Koç, “Fakat siyaset zaten tam olarak bu fiili durumu değiştirmek adına müdahaleler için yapılır. Bir siyasi parti lideri ve muhalefetin de en güçlü lideri olarak bu sözler, söylenmesi gereken bir durum analizi değil. Bu durumu nasıl değiştirebiliriz? Siyaseten bunları dile getirmesi gerekir” dedi. Ortada bir iletişim problemi olduğuna vurgu yapan Koç, “Vatandaş da hukuki teamüllerle zaten sonuç alınamayacağını biliyor. Erdoğan'ın kuvvetle muhtemel aday olacağını da her vatandaş biliyor. Ancak muhalefetten bu siyasi zemini zorlayıp onu yırtıp atacak bir siyaset bekleniyor. Aday olması bir hukuksuzluk, doğru. Ancak seçimin gaspı daha büyük bir hukuksuzluk tehlikesi. Buna karşı muhalefetin elindeki tek dayanak halk. Çünkü sermaye iktidarın elinde, devlet araçları, aygıtları, iktidarın elinde” ifadelerini kullandı.

Özgün Emre Koç, Siyaset BilimciÖzgün Emre Koç, Siyaset Bilimci

Muhalefetin kendisine çizilmiş olan sınırları zorlayacak, ezberi bozacak tek dayanağının halk olduğuna değinen Koç, “Dolayısıyla halkın kaslarının çalıştırılması gerekiyor. Daha büyük hukuksuzluk ihtimallerine karşı iktidarın uyarılması gerekiyor. Erdoğan'ı hukukla, Anayasa’yla, mahkemeyle durduramazsınız. Ancak büyük bir toplumsal mobilizasyonla veya bir toplumsal seferberlik haliyle Erdoğan'ı durdurabilirsiniz” değerlendirmesini yaptı.

GÜÇLÜ İTİRAZ OLMASA MAZBATA VERMEZLERDİ

Şu an içinde yaşadığımız sürecin de seçimin bir parçası olduğunu belirten Koç, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Yani sadece sandığa gidip oy kullanmak olarak değerlendirmemek gerekiyor. Yapılan her türlü açıklama, verilen her türlü beyanat, masada alınan kararlar… Hepsi seçim sürecinin bir parçası. Seçim şu an gerçekleştiriliyor. Sizin olası hukuksuzluklara karşı şimdiden mücadele veriyor olmanız gerekir. Olası hukuksuzluğa karşı sadece siyasileri değil, sadece yürütmeyi değil, yargıyı da bürokrasiyi de ikna etmeniz, onları uyaracak şekilde bir toplumsal gücünüzün olduğunu göstermeniz gerekiyor. Tıpkı İmamoğlu'nun on üç bin farkla kazandığı seçimde YSK'yi mazbatayı vermeye mecbur bırakmak gibi. Eğer doğru bir kriz yönetimi gerçekleştirilmemiş olsaydı İstanbul'da o mazbatayı da vermeyeceklerdi muhtemelen. Dolayısıyla yapılan iş ne yazık ki teslimiyetçi bir tablo verilerek seçmeni karamsarlığa sürükleyen ve mobilize olmanın da artık mümkün olmayacağı veya artık bunlarla da sonuç alınamayacağı birtakım olumsuz duyguları besleyen yanlış ifadeler.”

SÖYLEMDE BİLE BİR HAZIRLIKLARI YOKMUŞ

Risk yönetimi ve kriz ieltişiminin önemine değinen Siyasal İletişim Uzmanı Suat Özçelebi ise “Altılı Masa’nın özelinde CHP’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adaylığı konusunda ortak bir açıklama ve tutum konusunda anlaşamadıkları, hatta bir hazırlıkları olmadığı, DEVA Partisi’nin Meclis eğer erken seçime kararı vermezse her koşulda Cumhurbaşkanı’nın adaylığının iptali için YSK’ye başvuracağını açıklamasından belliydi. Siyasal iletişimin en önemli araçlarından biri de risk yönetimi, kriz iletişimidir. Bu konuda kampanya ekibinin, danışmanların çalışılacak senaryolara ilişkin en küçük, söylem düzeyinde bile bir hazırlıkları olmadığını görüyoruz” yorumunu yaptı.

Suat Özçelebi, Siyasal İletişim UzmanıSuat Özçelebi, Siyasal İletişim Uzmanı

Altılı Masa’nın 26 Ocak’taki toplantısında bu konuda tüm seçmenleri ve kamuoyunu tatmin edecek ortak bir açıklama yapması gerektiğine işaret eden Özçelebi, “Hak, hukuk, adalet diyerek Hukuk devleti, anayasal devlet vurgusu yapan bir lider olarak Kılıçdaroğlu, ‘Cumhurbaşkanı buradan bir mağduriyet çıkarır’, ‘YSK nasıl olsa adaylığını kabul edecek’ ya da ‘Biz onu sandıkta yeneceğiz’ diyerek, açık bir Anayasa ihlalini önemsemiyormuş, göz ardı ediyormuş gibi bir izlenim yaratmamalıdır. Bu sadece Kılıçdaroğlu için değil Altılı Masa için de çok zararlı bir algı yaratır, bunun bedeli çok ağır olabilir” ifadelerini kullandı.

İKTİDARI DEĞİŞTİRME İNANCINI ZEDELEYEBİLİR

Bu durumun YSK’yi tamamen Cumhurbaşkanı’nın inisiyatifiyle hareket eden bir kurum olarak topluma göstereceğine dikkat çeken Özçelebi değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Anayasal haklarınız askıda izlenimi oluşturulursa, seçim güvenliği konusunda yanlış adımlar atan bir YSK ile mücadelede de zaaf oluşturursunuz. Sandık oyunlarında gidilecek yegane merci YSK’dir. ‘Bu kurum Cumhurbaşkanı’nın tümüyle elindedir’ algısının kimseye bir faydası yoktur. Her şeyi Cumhurbaşkanı’nın bir biçimde kontrol ettiği inancını yaymak, seçmenin sandığa gitme, oy kullanma ve iktidarı değiştirme inancını da zedeleyebilir. ‘AK Parti şeçim kaybetmez, bir biçimde kazanır, Cumhurbaşkanı istediğini her şekilde alır’ algısını yıkmak gerekirken bunu besleyecek bir argümanı fark etmeden beslemeye başlarsınız.”

Özçelebi, bu süreçte yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Altılı Masa açısından yapılacak nettir, ‘Haklarınızı Anayasa’yı sonuna kadar savunuruz’ demektir. Liderler hep birlikte Anayasa ihlalini vurgulamak, YSK dahil tüm yasal süreçleri takip etmek, sonra da seçim tarihine odaklanarak kendi kampanyasına, vaat setlerine, gündemine geri döneceğini anlatmalıdır. Kritik tarih 30 Ocak’ta açıklanacak ortak vaat ve politikalar setidir, bu tartışma ile gündemin kaplanmasına izin verilmemelidir.”