Düşünüyorum da, bundan elli yıl sonra filan, varsayalım bir tarihçi 1439 Hicri Cemaziyelevvel, 2018 Miladi Şubat ayında Türkiye’de neler olmuş, ahali ne ile iştigal eylemiş, diye merak edip araştırsa…

Varsayalım TTB’nin açılımını da bilmese…

Kesin, söylediğinde gönül tellerini titreten, vurduğunda gümbür gümbür ses getiren, milyonları peşinden sürükleyen, dönemin ana muhalefet partisi zanneder!

Cumhurbaşkanı, yetmedi, Hükümet Sözcüsü, yetmedi, İçişleri Bakanı, yetmedi, Mini Muhalefet Partisi Başkanı, yetmedi, Savcılar.

Hakikaten, tarihte hiç siyasi iktidarın bu kadar ilgi ve alakasına mazhar olmuş bir tabip odası olmuş mudur, dersiniz?
Herhalde olmamıştır.

•••

Biliyorsunuz, TTB’nin basın açıklamasında Afrin’in A’sı bile geçmiyordu ama gene de ilk baş olay, TTB’nin Afrin Harekâtı’na karşı çıkması gibi yansıtıldı.

O halde TTB ve de her zamanki kankası TMMOB cezalandırılmalı, adlarının başındaki “Türk” ibaresi kaldırılmalıydı.
Bütün yandaşlar bunun üzerinden çullandılar TTB ve TMMOB’ye.

Ve fakat Allah’ın sopası yok, diye boşuna dememişler.

Tayyip Erdoğan TTB’nin yanında Afrin Harekâtı’nı açıktan destekleyen Türkiye Barolar Birliği’ni de telaffuz edince işin rengi belli oldu.

Döndük gene Gezi’nin o meşhur sloganına…

Mesele Afrin meselesi değil, sen hâlâ anlamadın mı?..

•••

Mesele, meslek örgütlerini susturmak meselesi…

Öncelikle de TTB’yi ele geçirmek meselesi.

Aslında AKP on beş yıldır uğraşıyor, TTB’yi ele geçirmek için.

Türkiye siyasetinin o kadim kuralını, Türkiye’de iktidar olmak için önce İstanbul’da iktidar olmak gerektiğini de biliyorlar, onun için en çok da oraya yükleniyorlar.

İl Sağlık Müdürü mü, dersiniz; SSK Genel Müdürü mü, dersiniz; özel hastane patronu mu, dersiniz; kimleri sürmediler ki meydana?

Hiçbiri beceremedi.

Ve fakat tabip odası seçimlerinde liste çıkarmak bile öyle itibarlı bir işti ki o cenahta, seçimi kaybetseler de teselli mükâfatlarını kazandılar.

Seçimi kaybeden Rektör oldu.

Seçimi kaybeden Sağlık Müdürü oldu.

Seçimi kaybeden Müsteşar oldu!

Hatta şimdiki Sağlık Müdürcüğü’nün bile bir seçim yenilgisi vardır CV’sinde.

•••

Her yenilgiden sonra da aynı komik bahane…

Seçime katılım düşüktü de ondan kaybettik!

Duyan da zannedecek ki, mevcut tabip odası yönetimi seçim kaçırıyor, ya da muhalefetin seçime girmesini engelliyor, ya da ne bileyim, hile hurdayla seçim kazanıyor.

Hâlbuki seçimin yeri ve tarihi haftalar, aylar öncesinden ilan ediliyor, dört bir tarafa duyuruluyor, bütün üyeler oy kullanabiliyor…

Dahası, tabip odası seçimini tabip odası yönetimi değil, İlçe Seçim Kurulu yapıyor, sonuçlara bir itiraz olursa onu da o karara bağlıyor.

Sonuçta katılım düşük oluyor ve kazanan taraf düşük bir oy alarak kazanıyorsa…

Kaybeden taraf daha da düşük oy aldığı için kaybediyor.

Üstelik sizin kazandığınız tabip odalarında seçime katılım çok daha mı yüksek?

Bırakın bahane üretmeyi.

•••

Peki ne oluyor da yandaşlar bir türlü başarılı olamıyor?

Çünkü modern, laik, aydınlanmacı hekim kimliği yok edilemiyor.

Çünkü doktorlar vaatlerle kandırılamıyor, baskılarla susturulamıyor.

Çünkü doktorlar AKP’ye boyun eğmiyor.

Peki, şimdi ne olacakmış?

Herkes kendi TTB’sini kuracakmış.

Yani?

Mevcut TTB’nin karşısında Sağlık-Sen’e bağlı bir TTB…

Hacamatçılar Federasyonu’na bağlı bir TTB daha…

Bir tane de Sülükçü TTB...

Bakarsınız Canan Karatay da kendi TTB’sini kurar, İstanbul Tabip Odası Onur Kurulu’ndan alıp, mahkemede bozduramadığı cezayı orada bozdurur.

•••

Bir de; hepsi iyi, tamam, güzel de…

Tek Millet…

Tek Devlet…

Tek Bayrak…

Çok TTB!..

Karizmayı bozmayacak mı?

Not: Yakın arkadaşım, dostum, gözaltında bile Toplum ve Hekim’in matbaaya gitmesini merak eden işkolik Editör’üm Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu‘nun bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını diliyorum.