Tasarı, cezaevlerinde ölümlere varan direnişler sonrasında geri adım atılan 'tek tip elbise' ve 'zorunlu çalışma'yı tekrar getiriyor

Tasarı, cezaevlerinde ölümlere varan direnişler sonrasında geri adım atılan 'tek tip elbise' ve 'zorunlu çalışma'yı tekrar getiriyor

Fehmi ÖZTEKİN ANKARA

Hükümetin geçen yıl Meclis'e sunduğu ve halen komisyonda üzerinde çalışılan Ceza İnfaz Yasası "zorla çalıştırma", "tek tip elbise", "zorla eğitim" gibi düzenlemeler getiriyor. Üstelik yasa ile yeniden tanımlanan "disiplin cezası", bu uygulamaları "zorla yapmanın" yasal dayanağını oluşturacak.

İHD, Çağdaş Hukukçular Derneği ve TAYAD, yeni düzenlemeyi "izolâsyon, tecrit, disiplin cezaları, haber alma hakkının ortadan kaldırılması, hatta sessizliğin bile suç sayıldığı bir 'Nazi yasası' olarak nitelendiyor. Aynı düzenlemeler, 12 Eylül döneminde de getirilmek istenmiş, ancak cezaevlerindeki direniş üzerine geri çekilmişti.

Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Hüseyin Biçer:

'Tehlikeli bir yasa'

Uğruna mücadele edilen bütün kazanımlar elden gidiyor. Diğer ülkelerdeki sistemlerin en kötü tarafını alıp, bize özgü bir model oluşturuyorlar. Gelişmiş ülkelerde gece mahkumlar birkaç kişi aynı yerde yatıyor ama gündüz hepsi bir araya gelebiliyor. Bizimkiler ise 24 saat tecrit uyguluyor. Tecrit, tutuklu ve hükümlüleri çıldırtmaya varan tahribatlara neden olduğundan birçok ülkede denendikten sonra vazgeçildi. Disiplin suçu düzenlemesi ile her şey 'disiplin suçu haline' getiriliyor. Zorunlu çalışma ile hapishaneler ticarethaneye dönüştürülüyor. Çok tehlikeli ve sakıncalı bir yasa.

BİR TUTUKLUNUN KALEMİNDEN*

İNFAZ YASASI

Yeni yasa değişikliğinde yer alan Ceza İnfaz Kanunu ile ilgili tek bir soru tek bir kelime yok. Bu infaz kanunu ile birlikte hapishanelerdeki siyase tutuklu ve hükümlülere yönelik kişiliksizleştirme saldırıları, uygulamaları da hayata geçirilecek.

Bu yasa tasarısıyla hapishanelere gelecekler

-Tek Tip Elbise (TTE) uygulaması getirilmektedir. TTE, insanları tek tipleştirerek siyasal kimliğinden, düşüncelerinden soyundurulmasının bir aracıdır. Bu yeni bir uygulama da değildir. 12 Eylül sonrası 1983 yılında gündeme getirildi. 1984 yılında hapishanelerde sürdürülen ölüm orucu direnişi sonrası 4 tutsak yaşamını yitirmiş ve TTE'den geri adım atılmıştı. Bugün doğuracağı sonuçlar bilinmesine rağmen tekrar gündeme getiriliyor.

-Bu yeni tasarıyla zorunlu çalışma dayatılmaktadır. Bu zorla çalıştırma uygulaması da bizleri kişiliksizleştirmenin, tek tipsizleştirmenin bir aracıdır. Bir yandan kimliğimize saldırırken, diğer yandan zorla çalıştırılarak sırtımızdan rant sağlamak hedeflenmektedir. Hapishaneler birer ticarethaneye çevrilmeye çalışılmaktadır.

-Yeni tasarıda disiplin cezaları uygulamaları yaygınlaştırılmakta, her şey ''suç'' olarak görülmektedir. Bir kaç örnek yazayım size: ''Gereksiz yere slogan atılmayacak, marş söylenmeyecek'', ''Gürültü yapılmayacak'', ''Korku, panik yaptıracak sözler söylenmeyecek'', ''TTE giyilecek'', ''Yatma planına uyulacak'' ve daha neler neler.

Türkü söyledik, ceza... Slogan attık, ceza... TTE'yi reddettik ceza... Çalışmadık, ceza...

''Hükümlü, sağlığını en iyi şekilde korumakla yükümlü''ymüş... Ham tecrite koyarak insana en büyük kötülüğü yapacak, sosyal hayattan koparacaksın, insana hasret bırakacaksın, hem de kalkıp ''Sağlığını en iyi şekilde korumakla yükümlü'' diyeceksin.

Soruyoruz size, MANTIĞINIZ ALIYOR MU? Bu uygulamayla, bizlerin en meşru hakkı olan direnme hakkımız resmen gasp ediliyor. Burada, saldırılar ve hak gasplarına karşı yapılan açlık grevi, ölüm orucu gibi direnişlerin engellenmesi amaçlanmaktadır.

Hayatımızı, sağlığımızı bu kadar düşünen (!) bir kafa yapısının, 19-22 Aralık 2000'de, 5-13 Kasım 2001'de Armutlu'da ne kadar iyi düşündüğünü gördük.

-''Açık havaya (yani havalandırma) çıkarma, hava koşulları elverdiği ölçüde olacak''mış. Bu ifadeden ne anlamak gerek? ''Bugün hava yağışlı, çıkmasınlar'', ''Bugün kar yağıyor, çıkmasınlar'', ''Bgün hava güneşli, çıkmasınlar'' mı? Havalandırma bir haktır. Hapishanedeyken bile karın tadını çıkaramayacak, yağmur altında yürüyemeyecek miyiz? Bu uygulamayla, keyiflilik meşrulaştırılıyor, yasallaştırılıyor.

Daha sayalım mı?

3.5 yıldır koyu bir sansür ve uygulamayla sürdürülen tecritin doğurduğu sonuçlar somut olarak ortadayken, bu çıkarılacak yeni infaz kanunuyla, tecrit daha da koyulaştırılıyor, pekiştiriliyor.

Size bir süredir birlikte kaldığım Hasan Tahsin Akgün'den bahsedeyim biraz. 2001 Mayıs'ında tutuklanarak buraya getirildi. 2002'nin sonlarından sonra tecritten kaynaklı psikolojik sorunlar yaşamaya başladı. Her geçen gün koşullardan kaynaklı bu rahatsızlığı arttı. 2003'ün ilk aylarında kendini yakarak öldürmeye çalıştı. Dönem dönem krizler geçirdi. Son olarak 20 Nisan'da geçirdiği krizin ardından hastaneye kaldırıldı ve şu an Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde tutuluyor.

Hasan Tahsin Akgün, kulağında sesler duyuyor, renkleri karıştırıyor, dikkat dağılımı yaşıyor, vücudunda sürekli uyuşukluk hissediyor, halisünasyonlar görüyor, ortada olmayan şeyleri yakalamaya çalışıyor. Tüm bunları, içinde bulunduğumuz koşullardan, tecritten dolayı yaşıyor.

Şimdi yeni çıkarılacak bu yasayla bu insana da TTE, zorunlu çalışma, disiplin cezaları dayatılacak.

Bizler burada insani taleplerimizinden, hastalarımızdan yoksun bırakılırken, yeni uygulamalarla tüm yaşam borularımız kesilerek nefes almamız dahi engellenmektedir.

Ve siz bunlar ortadayken, tecritin doğurduğu sonuç (111 insanın ölümü, yüzlercesinin sakat bırakılması, onlarcasının intihar girişimi, rahatsızlığı, 4'ünün intiharı) ortadayken, ropörtajda bu TCK'nın ne kadar insani olduğundan, kadın erkek eşitsizliğinden bahsediyor, sanki devrim yapılıyormuş gibi yansıtıyorsunuz.

Herhangi bir konuda yasaların çıkarılması, o konunun meşru ve haklı olduğunu göstermez.

Nasıl F tipleriyle hapishanelerde ve dışarıda insanlar tektipleştirilmeye, tecrit edilmeye çalışıldıysa, yeni infaz kanunuyla da aynı politika sürdürülerek pekiştiriliyor, koyulaştırılıyor. Ve siz de bu insanlık dışı uygulamalara, yaptığınız o ropörtajda övgülerle, gerçekleri gizleyerek, eksik anlatarak ortak oluyorsunuz. Zemin hazırlıyorsunuz bu uygulamaların hayata geçirilmesi için.

''Bağımsız gazetecilik'' anlayışınızla da ters düştüğünün farkındasınızdır umarız!

Bu yaptığınızı düzeltmeli, bir de madalyonun bu yüzünü anlatmalısınız.

(*): Mustafa ÇAPARDAŞA - 1 Nolu F Tipi Cezaevi / Tekirdağ