TEKEL Direnişi’nin üzerinden 10 yıl geçti. 78 gün süren direnişin önde gelen katılımcılarından Sevim Yoleri Ulaş’a göre TEKEL direnişinin sembolü İzmirli işçiler ve kadınlardı.

TEKEL Direnişi 10 yaşında: En ön safta kadınlar vardı

Aycan Karadağ

Ankara’da 2010 yılında 78 gün süren tarihi bir direniş yaşandı. TEKEL fabrikalarının özelleştirilmesine karşı yapılan bu direnişin ismi doğal olarak ‘TEKEL Direnişi’ydi. AKP iktidarı ilk kez bu denli geniş katılımlı bir işçi direnişi ile karşı karşıya kalmıştı. Kara kışın ortasında, ülkenin dört bir yanından Ankara’ya gelen işçiler, TEKEL fabrikalarının özelleştirilmesini protesto etti. İşçiler hakları için mücadele ederken, polis o soğukta işçilere cop ve tazyikli suyla müdahale etti. Sevim Yoleri Ulaş ile TEKEL Direnişi’ni konuştuk.

► Direniş süreci sizin için nasıl başladı?
AKP’nin iktidara gelmesiyle beraber özelleştirmeler artmaya başladı. Alkol fabrikaları zararına özelleştirildi. Bu özelleştirmelerden sonra işçiler dağıtılmaya başlandı. Örneğin biz İzmir içki fabrikasından, İzmir’de çalışabileceğimiz yerler olmasına rağmen İstanbul sigara fabrikasına yollandık. Mücadele edip geri döndük. 2009’dan itibaren depolar kapanmaya başladı. Balatçık’ta bulunan Türkiye’nin en büyük tütün işletmesi de kapandı. 12 bin işçinin sözleşmeleri feshedildi. AKP ile beraber kapatılan kurumlarda çalışanların neredeyse tamamı atıldı. Ardından 4-c maddesini yürürlüğe soktular. 4-c’yi eleştirsek de bu da bir kazanımdır. TEKELde 12 bin işçinin işten çıkarılması söz konusu olunca sendika harekete geçti. Tek Gıda İş’in aldığı en iyi karardı. 14 Aralık’ta bir daha dönmemek üzere AKP Genel Merkezi önünde toplanıyoruz diye basına ve kamuoyuna haber verdiler. Kararın daha önce alınması gerektiğini düşünüyorduk. 14 Aralık günü AKP Genel Merkezi önünde gidildi, geceyi orada geçirdik. Sabah polis o bölgeyi çember altına aldı ve girişi yasakladı.


İlk günlerde polis ile ciddi çatışmalar oldu…

Türk-İş başta olmak üzere Tek Gıda İş görüşmeler yaptı. Sendika insanları Abdi İpekçi’ye yönlendiriyor. Orada da olaylar başlıyor. Meşhur havuzun içine düşme olaylarından bahsediyorum. Olayları gördükten sonra gelmeyen işçi arkadaşlarımızda geldi. Gelenleri sendika Abdi İpekçi’ye biz ise AKP genel merkezine yönlendirdik. Dediğiniz gibi çok şiddetli çatışmalar oldu. Bize çok sert müdahaleler yaptılar. Özellikle kameraların çekemediği AKP Genel Merkezi önünde müdahaleler çok sertleşti. En son hepimiz mecburiyetten Abdi İpekçi’ye gittik. Daha sonra polis dağılın anonsu yapmaya başladı. Ondan sonra da büyük bir saldırı gerçekleşti. Böyle korkunç bir saldırı daha önce görmemiştim. Eylemin 3. günüydü gözaltılar, baygınlıklar oldu. İnsanlar bizleri ölmüş mü diye kontrol ediyorlardı.

► Sendika o dönem nasıl bir tutum sergiledi?
O saldırıdan sonra sendika desteğini geri çekti.78 günlük eylemin sadece 5 gününde sendika destek verdi. Ondan sonrası hep işçilerin inisiyatifindeydi. Tek Gıda İş topu Türk İş’e atmaya çalıştı. Ama zaten Türk İş başkanı AKP’liydi. Ne kadar yanımızda olabilir ki… Bizde tekrar bir şey yapmak istedik, belirli insanlar olarak tekrar AKP Genel Merkezi önüne gittik ve zincir eylemi yaptık. Polis yine saldırdı gözaltına alındık. Sonra serbest bıraktılar. Süreç boyunca KESK, DİSK iş bırakma eylemi yaptı. Dayanışma eylemleri yapıldı. O gece Ankara’da TÜRK-İŞ’i işgal ettik ve Mustafa Kullu’nun istifasını istedik. Bu işgal saatlerce sürdü ve en son polis müdahale etti. Sonra işgali sonlandırdık. Yapılan hiçbir görüşmeye Tek Gıda İş katılmadı. Türk İş ile aralarındaki çıkarlar için biz işçileri kurban ettiler.

► Süreç nasıl devam etti?
Direnişte trafik kazası sonucu Hamdullah Uysal arkadaşımızı kaybettik. Korkunç çatışmalar yaşadık. Saatlerce sürdü. Daha sonra sendika tepki göstermeyince ‘Tekrar bir şeyler yapalım’ dedik ve AKP Ankara il binasını işgal kararı aldık. Tesadüf bir cuma günü işgale başladık. Ziyarete gelmiş gibi üçerli dörderli girdik ve binadan Hamdullah’ın katili AKP’dir pankartını sallandırdık. Polis ancak o zaman fark etti. 78 günlük direnişin en güzel ve organize eylemiydi. Çok etkiliydi. Yine 2 günlük bir gözaltı yaşadık. Tabi bu arada 4-c ile ilgili şey mahkemeye sunulmuştu. Karar açıklandı ve bizim istediğimiz bir karar değildi. Bizim istediğimiz özlük haklarımızla başka kuruma geçmekti. Çıkan karar işçi çıkarma kararını durduran bir karardı.

► Peki, çıkan karar direnişi nasıl etkiledi?
Direnişte bir gevşeme oldu. Herkes illerine dönmeye başladı. Fakat biz güvenemeyiz bu bir rahatlatma sürecidir devam edelim dedik. İşçiler artık yıpranmıştı ve döndü. Biz ufak tefek eylemler basın açıklamaları yapıyorduk. Sonra mahkeme hepimizi 4-c ye geçirmeye başladı. Herkes bir yerlere dağıldı ve çalışmaya başladı. O kadar anlamlı direnişten istediğimiz sonucu alamadık. Bende Kültür Bakanlığı’nda çalışmaya başladım. Özlük haklarımızla bir yere geçemedik ama TEKEL eylemcileri 4-c yasasını iyileştirdi.1 Nisan’a randevu verildi. Türk İş’in önünde buluşuyoruz dendi. 31 Mart akşamından Kızılay’ın çevresi olduğu gibi polislerle kapatıldı. Sendika sadece bin kişi çağırdı ama biz çok kalabalık gittik. Polis girmemize izin vermedi ama biz zorladık.

► TEKEL'in İzmir için öneminden bahsettiniz. Direnişte İzmir nasıl bir rol oynadı?
Direnişin sembolü İzmirli işçiler ve İzmir’in kadınlarıydı. Direnişi yürüten damgasını vuran İzmirli işçilerdi. Önce bizler başlatır diğer arkadaşlar destek verirdi. Biz geldikten sonra Ankara buluşmasına kadar boş durmadık. İzmir Türk İş binasını işgal ettik eylemler basın açıklamaları yaptık. Diğer işçi arkadaşlarımızı ziyaret ediyorduk. Hep gündemde tutmaya çalışıyorduk. Tek Gıda İş’i sık sık işgal ettik. Nitekim 1 Nisan buluşmasından sonra gündemde tutmak için sendikadan bağımsız İzmir’den iki otobüsle 1 Mayıs İşçi Bayramına gittik. O zaman alan açılmıştı ve biz gitmiştik çok anlamlı bir gündü.