Mizah dolu üslubuyla sevilen Gülsevin Kıral, halk edebiyatının belleklerden silinmeyen tekerlemelerini, küçük okurları için muzip birer öyküye dönüştürdü

Tekerlemeler kalıpların dışına çıkmaya davetiyedir

MUALLA UÇMANER

Sarımsaklanır mı Kedi’deki söylemesi hoş, dinlemesi hoş, dil oyunlarıyla kurgulanmış öykü şiirler, her yaştan okuru tekerlemelerin komik, şen şakrak ve renkli dünyasına davet ediyor. Gülsevin Kıral ile hem son kitabını hem de tekerlemelerin bizlere sunduğu imkânları konuştuk.

► Daha önce Berber Pire Tellal Deve adlı kitabınızda da benzer bir teknik kullandığınızı görüyoruz. Son kitabınız Sarımsaklanır mı Kedi? ise yine tekerlemeler üzerine inşa edilmiş, halk edebiyatı geleneğini çağdaş bir yorumla aktardığınız bir kitap. Böylesi zengin bir geleneğe olan motivasyonunuzu açıklar mısınız?
Halk edebiyatını çok seviyorum. Lise ve üniversite yıllarımda halk oyunları oynadım, her zaman türkülerle, masallarla iç içe oldum. Sanırım bu sevgi, beni halk edebiyatının verimli topraklarında gezinip, cömertçe sunduğu kurguları, oyunları, söz dizinlerini kullanmaya, onlardan el alıp yeni öyküler yaratmaya itti. Berber Pire Tellal Deve isimli kitabımda daha çok masallarda rastladığımız tekerlemeleri kullanarak yeni öyküler oluşturmuştum. Sarımsaklanır mı Kedi ise “Şu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak, sarımsaklamasak da mı saklasak” ya da “Fış fış kayıkçı, kayıkçının küreği, hop hop eder yüreği” gibi kulaklarımızda yer eden tekerlemeler üzerine inşa edildi.

Nasıl ki masallar, deyişler zamanla değişti ve günün koşullarına göre uyarlandı, ben de sırtımı halk edebiyatına yaslayıp bugünün çocuklarına öyküler yazmak istedim. Örneğin, bir öyküde, dinlediği masala fen bilgisinde öğrendikleriyle itiraz eden bir çocuğu, diğerinde Kuzey Kutbu’nu keşfetme serüvenini 'kâşifçilik' oynayarak yaşayan abla kardeşi, bir başkasında ise sonbaharın renklerini, seslerini saklama yöntemlerini konu ettim.

Bazı öykülerde, masallarda ise tekerlemelerin yanı sıra halk edebiyatı motiflerini ve temalarını da kullandım. Çoğu halk masalında hayvanlar dile gelir ve insanlara yardım eder. Bu kitapta da hayvanlar ya başrolde ya da önemli işlevler taşıyorlar. Masallarımızın Keloğlan’ı dışlanan, hor görülen bir karakterdir. Ancak çoğu zaman ya zekâsıyla ya da rastlantılar sonucu mutlu sona ulaşır. Bu kitapta da iki öyküde Keloğlan başrolde. 'Tarlada İzi Olanın Harmanda Yüzü Olur' isimli öyküde, köy halkı Keloğlan’ın yardımı, zeki planı sayesinde zalim ağayı kandırır. Bununla birlikte mutlu sona dayanışmayla ulaşılır. 'Çoban Ayşe' isimli öyküde ise Keloğlan çok tembel bir çobandır. Karısı Ayşe, çözümü geleneksel rolleri tersine çevirmekte bulur. Keloğlan ev işlerini yaparken, o anlı şanlı bir çoban olur.

► Kitabınızda sadece tekerlemeleri vermek yerine onları ek metinlerle besliyor, tekerlemeler hakkında çeşitli türlerde kısa metinler kaleme alıyorsunuz. Bu farklı anlatım yoluyla neyi amaçladınız?
Bu kitabı, tekerlemeleri çocuklara tanıtmak ya da hatırlatmak gibi bir dürtüyle yazmadım. Nasıl ki masallar, tekerlemeler bir şey söylemek, eğlendirmek, oyun oynamak amacıyla söylenmiş, kulaktan kulağa aktarılmış, ben de kitabımın demek istediklerimi ifade etmesini, okuru eğlendirmesini umdum. Öykülerimin temasını da, hem çocukların ilgisini çekeceğini düşündüğüm hem de benim gündemimde olan konular oluşturdu.

Örneğin, 'Sarımsaklanır mı Kedi?' ve 'Kuzey-Kutu-Bu' gibi şiir öyküler, çocukların oyunlarını anlatırken, aşağıda örnekleyeceğim öyküler/masallar ise benim kafama takılan meseleleri konu aldı:

'Gün Gelir' isimli masalda doğa talanına, ağaç kıyımına olan tepkim kitabın sonunda küçük kartalın

“Annem güldü: Elbette. / Ağaçlar dosttur bize, herkese. / Bunu bilmeyecek ne var? / Bir gün gelir, insanlar bile anlar” demesi şeklinde ortaya çıktı.

Türkçe’ye, anadile olan duyarlılığım, 'Tekerleme Şekerleme' isimli masalda zürafanın, dünyayı bir kuşun kanadında dolaşan çocuğa

“Sen özlemişsin kelimelerini. / Haklısın. Nazlıdır başkasınınki. / Ancak anadilin verir sana / En kıvrak, en ince ifadeyi. / En derininde durur insanın / Ve tadı olmaz başka dilde / Anlatılan masalın, görülen rüyanın...” demesini getirdi.

Leylek leylek havada / Yumurtası tavada diye başlayan tekerlemeden esinlenerek yazdığım ve mülteci sorununa değindiğim 'Geride Kaldı Oyunlarım, Arkadaşlarım' isimli öyküde, küçük çocuk yabancı bir ülkede arkadaşsız kalmasının, dostlarını, oyunlarını geride bırakmasının kimin suçu olduğunu sorar. Ninesi ise şöyle yanıtlar:

“Ah bir bilsem, dedi. / Bu işte büyük haksızlık var. / Ama ben güveniyorum gençlere. / Öyle bir dünya kuracaklar ki gelecekte, / Arkadaşlarından ayrı düşmeyecek / Tek bir çocuk bile.”

► Tekerlemelerin çocukların yaratıcılığına katkısı nedir? Tekerlemeler neden yaşatılmalıdır?
Tekerlemelerin en büyük özelliği oyunculukları. Çoğu gerçek dışıdır; olmayacak olaylardan, kişilerden söz eder. Çocukta oyun ve yaratıcılık birbirlerini besler, geliştirir. Bu nedenle tekerlemelerin çocuğun yaratıcılığını besleyeceğini, onu kalıpların dışında gezinmeye iteceğini düşünüyorum. Daha önce bu kitabı, tekerlemeleri tanıtmak, hatırlatmak dürtüsüyle yazmadığımı söylemiştim. Ancak dilerim, tekerlemeler bu kitabı okuyan çocukların günlük hayatlarına girer ve yaratıcılıklarını tetikler.

► Modernizmin bu coğrafyada kendini göstermesiyle halk edebiyatına yönelik ilgi zayıfladı mı? Bu bağlamda halk edebiyatının bir unsuru olan tekerlemeler de unutuldu mu?
Ne yazık ki öyle. Berber Pire Tellal Deve isimli kitabım için davet edildiğim okullarda, çocukların fazla tekerleme bilmediklerine şahit oldum. Bu, İstanbul’daki okullar kadar Anadolu’nun köy okulları için de geçerli. Bunu da doğal saymak gerekir. Modernizm ya da günümüz koşulları, bırakın sözlü edebiyata, aile içi sohbetlere bile zar zor yer açıyor.

► Tekerlemelere ve öykü şiirlere eşlik eden zengin bir görsellik de var kitapta. Metninizin Sadi Güran’ın desenleriyle buluşmasını nasıl yorumlarsınız? Daha önce Umut Sokağı Çocukları’nda da bir araya gelmiştiniz…
Dediğiniz gibi, kitapta gerçekten çok zengin bir görsellik var. Sadi Güran çok değerli bir çizer. Çizimleri öykülere başka bir boyut kattı, zenginleştirdi. Çocuk, kitabın resimlerini takip ederek öykülere eklemeler yapabilir, hatta belki de başka bir öykü yaratabilir. Umut Sokağı Çocukları’nın kapağı öyle güçlü bir çizim ki, dehşeti ve umudu aynı karede ustalıkla gösterdiği gibi, resmettiği karakterlerin masumiyetiyle savaşın en çok da çocuklara haksızlık ettiğini hissettiriyor. Güran ile bu iki kitapta buluştuğumuz için çok şanslıyım.

cukurda-defineci-avi-540867-1.