Tekinsiz  bir roman

ALİ DENİZ USLU

Uyanıkken görülebilen bir rüya ‘Gece Köpekleri’. Ölümüne yaşayanların, göğüs kafesini hayatla dolduranların anlayacağı türden. Yaşamın yükünü sırtlamış bir roman. Düğümleri birer birer çözerken okuyucu kendine doluyor. Sözün özü uzun soluklu ve nefes aldırmayan bir hikâye. Bir ilk roman için de iddialı. Peki, nasıl bir süreçte yazıldı? Yazar Levent Karakoç “Aslında bu, yazdığım ilk romanım değil. Yayımlanma zamanının henüz gelmediğini düşündüğüm ‘Demirevler’ isimli bir adet daha tamamlanmış romanım var. ‘Gece Köpekleri’nin ise araştırmalar ve kurgu çalışmalarını da, özel hayatım sebebiyle hiç elleyemediğim dönemlerini de içeren beş yıllık bir öyküye sahip. Tüm süreç, bedellerini ödeyerek kendi yolumu çizdiğim bir savaşın ta kendisi! Tarihimin ‘5 Yıl Savaşları’ olarak hafızamda kayıt altında” diye özetliyor macerasını. Karakoç, ‘Gece Köpekleri’nde okuyucu ile muhabbete koyuluyor. Çekinmeden, korkmadan sohbeti ahlaki baskılardan, aile değerlerine kadar kendine rağmen ustaca yönlendiriyor. Kalemi net, kalemi keskin. İnce görüp can yaktığı kadar, şifalı çözümler de sunuyor.

Romanda gerçek ve rüya, günümüz ve geçmiş iç içe geçmiş. Her şey insana dair. Bu roman ne kadar gerçek, ne kadar kurgu? Yazarın cevabı kitabını özetliyor; “Okuduğunuz romanda iç içe geçmiş dediğiniz her şey aslında gerçek hayatta da aynı şekildedir. Ama biz, yaşadığımız, hissettiğimiz, yaptığımız her şeyi o gün için ‘gerçek’ diye nitelendiririz. Sonra zaman değişir, hepsinin veya bir kısmının ilüzyondan ibaret olduğunu görürüz ama bunu kendi bilincimizde tartışacak vaktimiz yoktur, o an zira o günün başka gerçeklikleri yeterince meşgul eder bizi. Bu sebeple, okuduğunuz romanın tamamı hem benim hem de kurgunun bir karışımıdır diyebilirim.”

Karakoç, ehlileştirilmemiş bir kurguyla gerçeklik arasındaki çizgiyi hep flu tutuyor. Kolay anlaşılmayan bir korkuyu ruhların en mahrem yerlerine sızdırmayı da başarıyor. Ezberleri tuz buz ederken semtin sokaklarından tribünlere tekinsiz bir rüzgâr esiyor. Karşısına aldığı her şeyi insana dair yaşanmışlıklarla bıçaksırtı bir örgüyle dokuyor.

“Kollarınız dövüşmek, ayaklarınız koşmak, aklınız düşünmek için yeterince kuvvetli değilse; parça parça olursunuz sizi sevenlerin ellerinde...” diyor Karakoç. Çok acı bir teşhis bu. Neden sevenlerimiz parçalar bizi? Yanıt yine çarpıcı; “Çünkü çevreniz sizi; davranışlarınız, yaşayışınız, hatalarınız hatta zaaflarınız kendininkilere benzediğinde yani sizin varlığınız onların sağlamasını yaptığı sürece… Yani yalnızca onlara benzediğiniz sürece sever. Eğer onlardan farklı, onların yapmak isteyip de yapamadığı bir şeylere el atmaya cüret ederseniz, toplum kudurur. Öyle ki; her kesimi bir dertten muzdarip ayrı bir diş olup, etinizden bir parça alma yarışına girerler. Çünkü onlara yapamadıkları, cesaret edemedikleri, savaşamadıkları şeyleri hatırlatmanız hoşlarına gitmez. İşte toplum dediğim, sizin toplumunuz. Yani sevenleriniz… Sevenlerimiz…”

‘Gece Köpekleri artık okuyucuya emanet. Yazarın yeni yollara çıkacağı da kesin gibi… Aslında yazar çok uzun süredir yolcunun ta kendisi ve yolculuğun içinde. ‘Gece Köpekleri’ni yalancı çıkartacak başka ve sanırım daha kafa karıştırıcı bir romanın ortalarında kaybolmuş durumda. Yolunu bulduğunda yeniden buluşacağız. Ayrıca okuyucu sürekli tetikte tutan ‘Gece Köpekleri’, bitmeden yakanızdan düşmüyor. Bittiğinde de ensenizde, kalbinizin ve ruhunuzun karanlık dehlizlerinde size rahatsız etmeye devam ediyor.