“Hiçbir anne, eğer
bulunduğu yerde kalmak
böyle bir botla denizi aşmaya çalışmaktan daha tehlikeli
olmasa, çocuklarını o bota
bindirme riskini göze almaz.”

Sınır Tanımayan Doktorlar’dan (MSF) Courtney Bercan, arama-kurtarma gemisi Dignity I’de görev yaptığı dönemde tanıştığı küçük yolcuları örgütün sitesindeki yazısında anlattı.* Kanadalı hemşire Bercan’ın da görev yaptığı Dignity I, Akdeniz/Ege’yi geçmeye çalışan mültecileri kurtarmak için çalışıyor.

Hâlihazırda 23 Nisan ile ‘ulusal egemenliğin’ çocuklara armağan edilmesini idrak etmişken de mülteci çocukları da hatırlatmak istedim.

Kutlayacak hiçbir şeyi olmayan çocukların Ege yolculuğu hakkında memleket olarak az çok bilgi sahibiyiz, botların yaklaşık yarısını dolduran miniklerin durumunu da Courtney Bercan’dan dinleyelim:

“Ailesiyle birlikte Türkiye’den bindiği tekneyle Yunanistan’a varmaya çalışırken boğulan 3 yaşındaki Alan Kurdi’yi unutmamışsınızdır. Kıyıya vurmuş bedeninin fotoğrafı tüm dünyada infial yaratmıştı. Kendi evlerinde emniyet içinde o fotoğrafı görenler, kimi ailelerin savaştan kaçabilmek için neleri göze aldığını ve Avrupa’nın mültecilere yönelik politikasının sonuçlarını fark ettiler. Bu çocuğunun fotoğrafına herkes gibi acıyla, dehşetle baktığımı hatırlıyorum. İki güzel yeğenim var, onların böyle güvensiz botlarla denize açıldığını hayal etmeye çalışmıştım. Acaba benim ağabeyim hangi şartlar altında, sadece birkaç ay içinde binlerce insanın öldüğü bir denizde böyle elverişsiz bir araçla, can yeleksiz yola çıkmayı, çocuklarını böyle bir tehlikeye atmayı göze alabilirdi? Bir annenin veya babanın bu kadar yüksek bir riski almaya hangi noktada karar verdiğini merak etmiştim. Sonra okuduğum bir röportaj durumu anlamamı sağladı. O Suriyeli kadının sözleri aklımdan çıkmıyor. Şöyle demişti: ‘Hiçbir anne, eğer bulunduğu yerde kalmak böyle bir botla denizi aşmaya çalışmaktan daha tehlikeli olmasa, çocuklarını o bota bindirme riskini göze almaz.’”
Courtney Bercan, teknedeki çocukları da anlatıyor.

O çocuklardan biri Micky, 2,5 yaşında. Tüm fotoğraflarında gülüyor, çünkü Micky sürekli gülüyor:

“Bu fişek gibi çocuğa ayrı bir paragraf gerek. Gemiye biner binmez aile bölümünü araştırmaya daldı ve en son akşam gemiden inerken babasının kucağında uyuyakalana kadar da bir an durmadı. Micky kıkır kıkır gülmeyi ve insanlara komik suratlar yapmayı seviyor. Koşturup zıplamayı seviyor, fotoğrafının çekilmesineyse BAYILIYOR. Kendi fotoğraflarını görünce sevinç çığlıkları atıyor. Micky o kadar hareketli ki dün aile bölümüne bez götürüp de onu koştururken, oraya buraya tırmanırken veya yaramazlık peşinde görmeyince annesine sordum, nasıl bir numara bulmuştu da bu çocuğu nispeten sabit tutmayı başarmıştı acaba? Annesi gülerek oğlanın bacağını gösterdi. Micky’nin ayak bileğine bir ip dolamış, böylece uzaklara kaçmasını engellemişti. Çoktandır bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Böylece anne nihayet biraz dinlenebildiği için çok mutluydu, Micky de her zamanki gibi neşeyle takılıyordu.”
O teknede olanlar sağ salim Avrupa kıyılarına ulaştırıldı.

Ama yolculukları bundan sonra nasıl devam etti, geldikleri Libya ya da Darfur’a geri gönderildiler mi, yoksa yıllarca kamplarda yaşamaya mahkûm mu oldular, bilmiyoruz.

Umarım o çocukların kurtarıldıkları teknenin adı gibi [Dignity] haysiyetli, insan onuruna yakışan hayatları olur.

* http://sinirtanimayandoktorlar.org/saha-projeleri/can-yeleklerinin-en-kucukleri-msf/