Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, hem 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü hem de 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü öncesi yayımlanan genelgesinin zamanlaması pek manidar!

Hani şu İçişleri Bakanı Soylu’nun da anayasaya uygun diye savunduğu, “görevlerini ifa eden” polislerin ses ve görüntülerinin alınmasını yasaklayan genelge…

Manidar olan zamanlama; 1 Mayıs öncesinde sokağa çıkacak insanlara müdahalenin görülmesinin istenmemesi, ABD’de George Floyd’un “nefes alamıyorum”una benzer manzaraların görülmesine engel olunmak istenmesi ya da basın özgürlüğü açısından dünya sıralamasının sonlarında yer aldığımızın bir kez daha altının çizileceği güne denk gelmesi değil.

Manidar olan, bu yasağı koyan aklın kendisini M.Ö. 1200 yıllarında güvercinlerle haberleşilen yıllarda sanması. Oysa o yıllardan bu yıllara iletişim köprüsünün altından çok sular aktı; Gutenberg’in matbaasını, gazeteleri, radyoyu, telefonu, televizyonu geride bıraktık, geldik dijital iletişim çağına. Güvercinlerin yerini artık herkesin elinde olan akıllı telefonlar aldı.

***

Bu işe karar verenlerin kılavuzu Macron ise, orada da yasağın işe yaramadığını, on binlerce insanın, görüntü almayı değil sosyal medyada polis görüntülerinin paylaşılmasını yasaklayan düzenlemeyi protesto için sokaklara döküldüğünü unutmuşlar.

Güvercinlerle haberleştiğimiz günlerden bugüne dünya o kadar değişti ki, 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler’e çarptırılan uçakları 2 milyar insan canlı olarak izledi.

Dünya o kadar değişti ki, bir yandan özel hayatın gizliliğine dair duyarlılık artarken, öte yandan kamu görevlilerinin kamusal alanda yaptıkları konusunda şeffaflık öne çıktı. Bırakın sokakta polislerin görüntüsünün alınmasına engel olmayı, sorgu odalarına, karakollara kamera konuldu 24 saat görüntü alınsın diye. Polislerin kasklarına kamera takıldı ne yaptıkları görülsün diye!

Bunları yapmayıp bir de insanların sokakta tanık oldukları ve aslında suç teşkil eden fiillerin görüntü ve ses kayıtlarını almasına engel olacaksınız, sonra da el alemin liderlerine “Eyyyyy” diye bağırıp “Sen önce kendi polisinin ne yaptığına bak!” diyeceksiniz.

Nasıl diyeceksiniz? Misal, boğazına basılarak öldürülen George Floyd’un birileri tarafından ellerindeki akıllı telefonlarla çekilmiş görüntülerine bakarak diyeceksiniz. Sonra da polis müdahalelerinin ses ve görüntü kaydını almayı yasaklamayı anayasaya uygun diye savunacaksınız!

***

Bu konunun, iktidar için uymanın keyfe keder olduğu anayasaya uygunluğunu tartışmak boş iş olabilir. Ancak, kötü muameleyi belgelemeyi engellemek sadece insan haklarına değil zamana da uymuyor.

Zamanlama o yüzden manidar! Dünyayı ve memleketi güvercinlerle haberleşilen günlere döndüremedikten sonra, bu yasaklar işe yaramadığıyla kalmaz, Meral Akşener’in “eski bir içişleri bakanı olarak” söylediği gibi yasağı koyanların ayağına dolaşır. Polisin şiddet, hukuksuzluk, işkence ve kötü muamele ile anılmasını yaygınlaştırır. Engel olmaya çalıştığı algıyı büyütür!

***

Genelgenin ardından sokağa çıkanlara müdahalenin daha ölçüsüz ve hukuksuz hale geleceğini öngörebiliriz. Sokaklarda ve hayatın içinde olup bitenleri vatandaşlara aktaran bir medyanın kalmadığı ortamda, bu işi yapan cep telefonlarının da insanların ellerinden alınıp ayaklar altında parçalanmaya başlanacağını öngörebiliriz.

Ancak, cep telefonlarının yerine güvercinlerin konamayacağı öngörü değil bilimsel bir gerçek. Baskının en fazla arttığı noktanın en güçsüz olunan nokta ve karanlığın en koyu olduğu anın aydınlığa en yakın olunan an olduğu da...

Yeter ki aydınlığı isteyin!