Tembelliğe üşenmek

En verimli çağımda tembelliğe alıştım… Şimdi size çok kolay bir şey gibi görünse de, gerçekten tembel olmak için adeta ruhunuzu terk etmeniz gerekiyor. Kendinizi bırakıp başka bir düzlemde süzülmeniz gerekiyor.

Sabah uyandığınızda yataktan ısrarla kalkmadığınız kaç gün var, bir kendinize sorun… İşe gitmek istemediğiniz zaman gitmeyebiliyor musunuz? İstediğiniz kadar aylak aylak dolaşıp, gece istediğiniz saatte yatabiliyor musunuz? Büyük ihtimalle sanmam. Büyük ihtimalle bir işiniz var, büyük ihtimalle sorumluluklarınız var, yaşınız da ilerledi. Hatta büyük ihtimalle benden çok daha çalışkan olmanıza rağmen benim yaptığım kadar spor bile yapamıyorsunuz.

Kolay olan işe gitmemek değil, işe gitmek sizin için. Tembellik için de cesaret gerekiyor. Fakat bir gerçek var, ne kadar tembelseniz, o kadar özgürleşiyorsunuz. Çalışmak değil, çalışmamak sizi özgürleştiriyor daha farkında değilsiniz…

Tembellik için önce kendinizi işinizden daha çok sevmeniz gerekiyor. Ne iş yapıyorsanız yapın, nerede çalışıyorsanız çalışın, mutlaka sizin yerinize gelecek kişi de aynı işi yapacak. İş yerinizden dünyayı kurtaramayacaksınız. Hatta reklamcılar gibi kafalara, hallere girip, hayatta işten başka hiçbir şey yapamayan, ailesiyle, kedisiyle, köpeğiyle görüşemeyen arkadaşlarınız varsa daha iyi gözlemlersiniz: Onlar için hayatlarının anlamı artık işleri olmuştur.

Sessizce toplumlarının onlara ilk adımda önerdiği kuralları kabul etmenin rahatı içinde tembelliğe yer açamıyor insan. Hep yapacak bir şey var, hep bir iş, hep bir program, tatillere çıkılacak zamanlar, aylar öncesinden programlanacak seyahatler var hep.

“İşini gücünü bıraktı, dünya turuna başladı” haberleri işte bu durumu çok güzel özetliyor. 20 yıl çalışıp işi bırakmanın bir anlamı yok. Kendi işsizliğinden işini yaratmak gerekiyor. Günümüzde Youtuber’lar bu noktada bir çıkış buldular gibi ama onların da farklı kaygıları var. Malum sosyal medya demek “görüntülenmek”, “layklanmak”, sürekli konuşulmak ve beğenilmek demek.

Eğer internette görünmüyorsanız, artık yoksunuz. Yeni gerçekliğiniz kaç “layk” aldığınız. Tabii ki bu da korkunç bir kısır döngü. Daha fazla izlenmek için canlı yayında intihar ettirir insanı…

Mesela şu anda on iki yaşından beri Guitar Hero oynayan, 22 yaşındaki bir Twitch yayıncısını izliyorum. Genç, Dragon Force grubunun, Through the Fire and Flames parçasını (‘Hızlı bir parça’ demek, parçanın hızını anlatmaya yetmez) en yüksek zorluk seviyesinde gözleri kapalı “çalıyor”… On yıldır bunu çalışıyor gencimiz. Çalıyor dediğim de şu, Guitar Hero kontrol yüzeyi olan plastik, üzerinde perde yerine düğmeler olan bir arayüzde, tuşlara belli sıralarda basıyor… Tuhaf bir durum, parçanın kendisini gerçek bir gitarla çalabilecek kadar zamanı varken, gitar çalmayıp “oyuncak gitarla” aşırı zorluktaki işleri becermek ne derece anlamlı acaba? Gencimiz keşke gitar öğrenseydi de gerçekten sevdiği bir parçayı çalabilseydi. Ama içsel tembellik böyle bir şey. Bir şekilde gitarın kendisini çalmak ilk başta perdelere ve tellere basmaktan daha zor geliyor ve o anda karar veriliyor. Artık gerçek gitara gerek yok… İşte tembelliğin de aşırı uçlarında böyle zor kararlar vermeniz gerekebiliyor…

Hayat böyle bir şey işte. Tembellik ise hayata karşı yapabileceğiniz en tuhaf hareketlerden biri. Bu arada tembellik kavramını hiçbir zaman hiçbir şey yapmama olarak algılamamak lazım. Tembelliği “Sizin istediğiniz zaman istediğiniz şeyi, istediğiniz kadar” yapabilme özgürlüğü olarak görmek lazım.

Bu şartlar altında optimum tembellik, maksimum huzur için nelere ihtiyacımız var peki?

Öncelikle tembelliğe maddi hazırlığınızı yapın. Aynı bir bilgisayar oyunu gibi düşünün. Mesela Age of Empires gibi… Oyunda nasıl bir şeyler inşa edebilmek için, bir şeyler biriktirmeniz (odun – altın – yiyecek, vb…) gerekiyor. Hayatta hiçbir şey havadan gelmediği için, önce dilediğimiz kadar istediğimiz şeyleri yapmayacak kadar bir stoğumuz olması lazım. Neye ihtiyac varsa, neye ihtiyacınız olacaksa önce güzel bir şekilde onları toplamaya başlıyorsunuz. Paraysa, aniden cimrileşip para harcamıyorsunuz. Yaklaşımınız “Şu anda gerçekten buna ihtiyacım var mı?” olmalı. İnternet sayesinde film, dizi, müzik gibi ihtiyaçlarınızı pek de büyük harcamalar yapmadan karşılayabilirsiniz. Netflix, Amazon, Hulu, PS+, AppleMusic ve benzeri hesaplarınızı güvenle kapatın. Size zaman ve dikkat kaybından başka hiçbir şey vermiyorlar, bana güvenin. Yoksa siz de sonsuza kadar dizi izleyen bir insan mı olmak istiyorsunuz?

İnterneti kullanırken, gündelik yaşamın gelişmelerinden uzak durmaya bakın. Haber siteleri ya da çeşitli politik hesapların takibini bırakın.

Sadece ilgi alanlarınızla ilgilenmeye başlayın. Tabii bundan önce “Ben nelerden hoşlanıyorum?” diye kendinize sorun. Dinlediğiniz müzik, gerçekten dinlemek istediğiniz müzik mi? Farklı türlere uzanın, merak etmeyin, her şeyin iyisi iyi oluyor. İnternette aradığınız ya da merak ettiğiniz her konuda yeterinden fazla bilgi bulabilirsiniz.

Bilgi ve ilgi alanlarınız peşinde koşarken şu yanlışa düşmeyin: Sadece bilgi yetmez… Bilgiyi pratikle birleştirmeniz gerekir. Çevremde bir sürü “Nasıl çalışır?” insanı var. Neredeyse her şeyi bilen bu insanlar üzücü bir şekilde bu bilgilerini herhangi bir üretime yönlendirememekte.

Aynı durum, mükemmelliyettçilik peşinde koşanlar için de geçerli. Örneğin müzik okumuş birçok arkadaşımda sık olarak gördüğüm “Bu güzel olmadı, bunu şimdi kaydetmeyeyim” yaklaşımı, sizi üretimden uzaklaştırır. Ürettiğiniz her şeye, gitmek istediğiniz yolda attığınız ufak bir adım olarak bakın. Hiç adım atmazsanız, hiçbir yere gidemez, yerinizde sayar ve mutsuzluğun anaforuna kapılıp gidersiniz.

Hayat uzun ya da çok kısa bir yolculuk. Ne zaman başlayacağı gibi ne zaman biteceği de hiçbir zaman belli değil. O yüzden kendinizi sevin ve kendinize iyi davranın. Gerisi de zaten size kalmış. O yüzden kendinize ne kadar iyi davranırsanız, kendinizi o kadar çok seversiniz.