Türkiye’yi iki alt kategoride incelemek gerekiyor. Biri yaklaşık 155’e yakın ülkenin bulunduğu Yükselen ve Gelişmekte Olan Ülkeler (GOÜ), diğeri ise Kırılgan Ülkeler. Kırılgan ülkeler olarak tarif edilen, yani özünde dış dünyaya karşı öz güçleri zayıflatılmış ve kırılgan hale getirilmiş ülkeler bu dönemde kriz döngülerinde yer alıyor. Bu kriz döngülerinin uzunluğu ve tahribat gücü ülkeden ülkeye […]

Türkiye’yi iki alt kategoride incelemek gerekiyor. Biri yaklaşık 155’e yakın ülkenin bulunduğu Yükselen ve Gelişmekte Olan Ülkeler (GOÜ), diğeri ise Kırılgan Ülkeler. Kırılgan ülkeler olarak tarif edilen, yani özünde dış dünyaya karşı öz güçleri zayıflatılmış ve kırılgan hale getirilmiş ülkeler bu dönemde kriz döngülerinde yer alıyor. Bu kriz döngülerinin uzunluğu ve tahribat gücü ülkeden ülkeye değişiyor.

Büyüme açısından, sabit fiyatlarla GSYH artışına bakıldığında, 2018 yılına kadar GOÜ ortalamasının hafif üzerinde büyüyen Türkiye ekonomisinin 2019 yılındaki tahminlere göre sert bir düşüşle aradaki makası terse çevirerek oldukça açacağını görüyoruz. 2019 yılı için Türkiye’nin yıllık %0,4 büyüyeceği yani 2018’e göre %3,1 daralacağı tahmin edilirken, GOÜ 2019 büyüme tahmini %4,7’de yer alıyor. Grubu daraltıp, kendine daha benzer ülkelerle karşılaştırıldığında, Türkiye ekonomisinde büyümenin 2019 yılında Arjantin, Brezilya ve Güney Afrika’nın altında kalması bekleniyor.

Tahribat açısından enflasyon oranı önemli bir gösterge. Bilindiği gibi Türkiye’de en son açıklanan Aralık 2018 enflasyonu %20,3. Bu, 2018’in son dört ayının en düşük, ilk beş ayının da en yüksek oranı. Göstergeler, ne yazık ki enflasyonun yükselme eğilimine devam ettiğini gösteriyor. Enflasyon açısından Türkiye, GOÜ’lerden ciddi bir mesafeyle uzaklaşıyor. 2019 tahminlerini de hesaba katarsak, 2010-2019 aralığında enflasyonda GOÜ ortalaması %5 civarıyken Türkiye tam iki katı kadar bir ortalamaya sahip. 2018 Aralık’ta Türkiye’de %20 açıklanan enflasyon yanında 2018 yılında GOÜ’lerde hesaplanan enflasyon %5,7. Kırılgan ülkeler liginde 2018 Aralık itibariyle, Türkiye Brezilya’nın yaklaşık 5 katı kadar, Güney Afrika’nın ise 4 katı kadar yükseklikte bir enflasyona sahip. Türkiye’den önce krize giren ve IMF ile anlaşma yapan Arjantin’de enflasyon oranı ise en son %40 olarak açıklandı.

İçinde yaşadığımız süreci çok genel olarak kur şoku ardından reel kur değer kaybı sonrasında da ekonomik daralma olarak tanımladığımızda, enflasyon dışında bir başka bu döngüyü tanımlayan ve etkisini ortaya koyan değişken de cari denge oluyor. Kırılgan ülkelere finans sermayesi girişlerinin bol olduğu zamanlarda en yüksek cari açığa sahip Türkiye, bu kaynak kesildiğinde cari açığı en fazla daralan ülke oluyor ve Arjantin, Brezilya ve Güney Afrika’nın gerisinde kalıyor. Bu durum, Türkiye’nin kırılgan ülkelerin en kırılganı olduğunu ortaya koyuyor. Kaynak kesildiğinde ithalat faturası kabaran ve ithal edemeyen, bunun da üretim alanına sert düşüş olarak yansıdığı ülke olarak istatistiklerde yer alıyor.

Türkiye’de krizin neresindeyiz, önceki krizlerden nasıl bir farkı olacak sorularına verdiğimiz yanıtlarda krizin tetikleyicisi olan kur şokuna da bakıyoruz. Türkiye’de son 16 yıldır oldukça artan kırılganlıklar ve riskler nasıl bir kuvvetle iteleniyor, bu sorunun yanıtını arıyoruz. Bu yanıtı ararken önceki krizlerle karşılaştırmak çok doğru sonuç vermese de (çünkü 2001’den bu yana dalgalı kur rejimi uygulanıyor), 2001 krizinde reel olarak %37 değer kaybeden TL ile karşılaştırıldığında içinde bulunduğumuz süreçte reel değer kaybının %55’lere kadar çıkması önemli bir gösterge.

Toparlarsak, krize dair yanıtlara ışık tutacak karşılaştırmalardan sadece küçük bir kısmı iyiye işaret etmiyor. Türkiye kendi liginde ve daha geniş bir grupta değerlendirildiğinde, kaynak girişlerinin bol olduğu dönemlerde balonlaşan ve bu kaynak geri çekildiğinde en fazla daralan ülkelerden biri olarak öne çıkıyor. Buna neden olan kırılganlıkların, yapısal bir sorun olarak görülüp çözülmesi yerine bugün bu kırılganlıkları besleyen politikalara devam edilmesini ise başka bir yazıya bırakalım.