Erdoğan, dershanelerin kapatılmasını gündeme getirdiğinde yıl 2012’ydi. O tarihte kayıtlı 3 bin 500 dershanenin yarısı Gülen Cemaatinin elindeydi. Bizzat Gülen, dershanelerin kapatılması fikrine sert tepki verdi. Henüz “Hocaefendi” unvanını koruyan Gülen’in tepkisini göğüsleme konusunda hazırlıklı olmadığını düşünen Erdoğan, Hoca’ya dershaneleri özel okula dönüştürmeyi teklif etti. Hoca formülü kabul ederse devlet, özel okula dönüşen dershanelere bedava […]

Erdoğan, dershanelerin kapatılmasını gündeme getirdiğinde yıl 2012’ydi. O tarihte kayıtlı 3 bin 500 dershanenin yarısı Gülen Cemaatinin elindeydi. Bizzat Gülen, dershanelerin kapatılması fikrine sert tepki verdi. Henüz “Hocaefendi” unvanını koruyan Gülen’in tepkisini göğüsleme konusunda hazırlıklı olmadığını düşünen Erdoğan, Hoca’ya dershaneleri özel okula dönüştürmeyi teklif etti. Hoca formülü kabul ederse devlet, özel okula dönüşen dershanelere bedava arsa, vergi muafiyeti, öğrenci garantisi ve uygun faizli kredi sağlayacak; özel okul ölçütüne uyamayan dershaneler ise Halk Eğitim Merkezleri tarafından kiralanacaktı. Hoca bu teklifi de elinin tersiyle itti.

Henüz 15 Temmuz olmamış, Erdoğan-Gülen savaşı diplomatik usullerle yürürken Erdoğan kimi vaat ve teşviklerle dershaneleri özel okula dönüştürme kararını hayata geçirdi. Dershaneler konusu 15 Temmuz’un sonuna kalsaydı, dershanelerin özel okula dönüşmesi için ara formül olarak düşünülen Temel Liseler gündeme gelmeyecek, öğrenci teşviki adı altında yılda bir milyar bu okullara aktarılmayacak, dershane öğretmenleri MEB kadrosuna alınmayacak ve anında kapılarına kilit vurulacaktı. Fakat o zaman da 15 Temmuz olmayacaktı! Çünkü Gülen Cemaati ile Erdoğan’ın temsil ettiği cemaatler birliği arasındaki kavganın çıkış nedeni eğitimdir.

Erdoğan’ın derdi dershane sorununu çözmek değildi. Dershaneleri Cemaatle yürüttüğü kavgada koz olarak kullandığı için akılcı ve kalıcı bir çözüm üzerinde düşünmedi. İyi niyetli bir planı olsaydı, dershaneyi okul yapayım derken okullar dershaneye dönüşmezdi. Cemaatin başını yiyen bu mesele, pahalıya mal olmuş, başını ağrıtan maliyetli bir enkaz olarak Erdoğan’ın önünde duruyor.

Kamuoyu, 2019-2020 öğretim yılında faaliyetine son verilecek Temel Liselerdeki 225 bin öğrenci ile toplamı 35 bini bulan öğretmen ve çalışanın akıbetini merak ediyor. Fakat dikkat ederseniz bu okulların sahipleri ve çalışanları ‘ben ne olacağım’ kaygısı içinde değil. O tarafta sızlanan yok, çünkü her Temel Lisenin ayrıca bir özel lisesi var. Büyük ihtimalle 900 civarındaki Temel Lisenin büyük bir kısmı yılsonuna kadar özel okula uygunluk belgesini almış olacak, almayan ise öğrencilerini yan kapıdaki lisesine aktaracak. Bu durumda Eğitim Bakanı’nın öğrencileri devlet okullarına davet etmesine de gerek yok. Çünkü paralı eğitim veren Temel Liselerdeki öğrencilerin gidebileceği kadar özel lise var memlekette. Öğrenci buradan çıkar diğerine gider, yeter ki para olsun.

Eğer bir şeyi merak edeceksek o da ortaöğretimin hali olmalı. Eğitimin her kademesi sıkıntılıdır, fakat ortaöğretim eğitimin çıkmaz sokağıdır. İlköğretimi ve yükseköğrenimi şöyle veya böyle idare edebilirsiniz. Fakat öğrenim sürecinin kritik durağı ortaöğretimi savaş taktikleriyle düzenleyemezsiniz. Çünkü burası ilköğretimden sınavla aldığı öğrenciyi yine sınavla üniversiteye gönderir. Sınav sorununu çözemeyen bu bataklıkta debelenir durur.

Ziya Selçuk da gireni yutan bataklık olduğunun farkında ki ortaöğretimi Vizyon Belgesi’nin ortasına yerleştirdi. Fakat Selçuk ve taraftarları, eğitimin hiçbir probleminin İslamcıların aklıyla çözülemeyeceğinin farkında değil. Bir gün fark ettiklerinde iş işten geçmiş, Cemaatin başına gelen kendi başlarına çoktan gelmiş olacak!