Irak’taki üzücü gelişmelerin ardından, en dikkat çekici ve sert açıklamayı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaptı. Kişisel hesabından Boğaziçi Üniversitesi protestolarına ilişkin nefret söylemleri nedeni ile Twitter’dan kısıtlama gelmişti. Bu nedenle, sosyal paylaşım sitesini de hedef alan Bahçeli, yine ironik şekilde bu mecrayı tercih etti.

Yazdığı sıralı tweetlerinde özet olarak şu ifadeleri kullandı: “Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, hiç kimse şablon ve bildik ezberlerin arkasına saklanamayacaktır… Herkes tarafını ve tercihini yapmalıdır. Ya hıyanet ya hidayet, ya melanet ya da millet…”

YENİ EŞİK Mİ?

Anlamı açık. Cumhur İttifakı, yeni bir eşik atlıyor ve “Ya bizden olacaksınız ya da etiketlenip, düşmanlaştırılacaksınız” diyor. Bahçeli’nin bu ifadeleri, Fransız edebiyat eleştirmeni Roland Barthes’in o ünlü sözüne adeta can veriyor: “Faşizm, susma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir.”

Cumhur İttifakı’nın oylarının düştüğü, MHP’nin ise mevcut seçim sisteminde barajı bile geçemediği ortada. Popülist siyaset, yurttaşı hafife alma, adaletin çöküşü, toplumsal yozlaşma sonucu ortaya çıkan memnuniyetsizlik ve ağır ekonomik kriz oy dağılımını etkiledi. Toplum, tepkisini mühim yerlerden kuruyor.

TOPLUM BUNLAR YÜZÜNDEN AKP’YE SIRT ÇEVİRDİ!

AKP’nin kurulduğundan beri yüksek oy aldığı, Giresun, Eynesil’de iktidar ile bağı olduğu tartışılan 11 yaşındaki Rabia Naz Vatan’ın şüpheli ölümü sonrasındaki ‘kaybediş’ yozlaşma, tepki, adaletsizliğe ait bir görünümdür. Soma ve Ermenek facialarından günümüze kadar, madenci tazminatını alamamışken, ‘uzayda madencilik’ tartışmasına benzer hafiflikler, seçim simülasyonlarında iktidarın oylarının neden düştüğünün göstergesidir. Bebek mamasına kilit takılırken, yandaş ihalelerin devam etmesi toplumun iktidardan yüz çevirmesinin nedenidir.

İKTİDARIN YOLU: KUTUPLAŞMA

Cumhur ittifakı şimdi bir kez daha bu tepkileri ve yüz çevirme refleksini önlemek istiyor. Uzun süredir alışık olduğumuz ucuz bir yolun taşlarını sağlamlaştırmaya çalışıyor. Kamuoyunu, adalet ve adaletsizlik, yoksulluk ve kolay yoldan ihale ile köşe dönme, sokaktaki açlık ve Saray’daki tokluk çelişkilerinin tartışılmasından uzak tutmak istiyor. Muhafazakâr anlayışın vaat ettiği ahlak anlayışının çürüme ve yozlaşma ile dolduğunu görünmez kılmak için uğraşıyor.

DIŞARDAN SAVAŞ VE GERGİNLİKLE İÇERİYİ DİZAYN

İşte bu ucuz yolun taşları; derin karşıtlıklar yerine, bir defa daha, ‘vatanseverler’ ve ‘ihanet içinde olanlar’ kutuplaşması ile döşenmek istiyor. Dışarıdan ikame edilen savaş ya da uluslararası gerginlikler iç kamuoyunu şekillendirmek için etkili bir araç olarak kullanılıyor.

Her sıkışıklıkta, iktidar gündeminin, toplumsal gerçekliği paramparça yapmasına tanık oluyoruz. Toplumsal muhalefetin büyük devinimini, ne yazık ki siyasi muhalefet tamamlayamıyor. Türkiye’nin taraf olduğu anlaşmaları görmezden gelip, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın arkasında hizalanan muhalefet tavrının yadırganması doğal.

ULUSLARARASI ANLAŞMALAR

Uluslararası boyuttaki, hukuk ve demokrasi çağrısına, “Anlaşmalara uyun” ikazına, “Bizim iç işlerimize kimse karışamaz, Erdoğan dilediği kadar otorite kurup, dilediğini rehine tutmaya devam edebilir” şeklinde yaklaşmak anlaşılır değil. Bilindiği gibi bu minvalli ortak metine, 15 CHP, 2 de İYİ Parti vekili imza attı.

Yine benzer şekilde, çatırdayan otoriteyi, sağlamlaştırıp, üstelik yıllar önce sözü edildiği gibi Cumhuriyet parantezini kapamayı hedefleyen zamanlaması manidar ‘bir taşla 2 kuş anayasası gündemini’, “laikliği çıkaracaklarını düşünmüyoruz” sadeliğinde ele almak tuhaf.

TÜRKİYE YANGINLARI

Türkiye, Gezi Direnişi, Kobane olayları, 7 Haziran-1 Kasım 2015 seçim süreci ve 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından kendine özgü Kristal Gece ya da Reichstag yangınlarını yaşadı. Bu toplumsal olayların ardından, ‘Makul Şüphe’den genişletilen terör yasalarına’ pek çok dizayn yapıldı. Süreç, rejimin değişmesi ile sonuçlandı.

FAŞİZMİN KONUŞMA ZORUNLULUĞU

İktidar tarafından kazanılması mümkün olmayan seçimler, bu yollar ile dolduruldu. 2023’e vurgu yapılırken, Cumhur İttifakı bir kez daha toplumsal kapanlar kuruyor. Yeni anayasa da toplumsal kutuplaşma alanları da bu kapanlardan. Faşizmin konuşma zorunluluğu bu tuzakları söküp atmaz, olsa olsa güçlendirir. En azından demokrasinin susma özgürlüğünü kullanmalı!