Onur Ünlü yeni romanı Hesabım Var’da imamlıktan istifa eden Selman Bulut’un yaşadıklarına ayna tutuyor. Ünlü’ye göre hayatın da edebiyatın da temel sorunu gerçekçilik değil inandırıcılık.

Temel sorun inandırıcılık


​CAN UĞUR

İlk romanı Kız Çocuğu’nun ardından Hesabım Var’ı da okuyucuyla buluşturan Onur Ünlü söz konusu romanında polisiyenin labirentlerinde dolaştırıyor. İtirazım Var filminin başkarakteri Selman Bulut’un hayat mücadelesinin devamı niteliğindeki romanda imamlıktan istifa eden Bulut’un kendini bir cinayetin ortasında buluşuna tanık oluyoruz. Onur Ünlü filmlerinden aşina olduğumuz ‘absürtlükle’ gerçekçiliğin kaynaşmasına söz konusu romanda da sıkça rastlıyoruz. Ünlü ile romanından başlayıp polisiye edebiyata kadar birçok konuyu içerisine alan bir söyleşi gerçekleştirdik.

► Hesabım var bir polisiye roman. Ama başkarakterin imam olduğu bir polisiye yani cinayetleri çözmek isteyen kişi bir polis, dedektif değil imam. Bu tercihinizin nedeni nedir?

Birkaç türlü polisiyeden söz edebiliriz. Bir tanesinde dedektif bizzat polistir. Mesleği kamu adına katil kovalamaktır. Bunu yapar. Başka bir türde dedektif, özel dedektiftir. Kamu yararını umursamaz; müşterileri için çalışır. Bir diğer dedektif de, mevzuyla hiçbir alakası olmayan, bir şekilde cinayete bulaşan kişiden çıkar. Mesela ev kadını; mesela gazeteci, mesela bir imam… Bunların hepsinin polisiye edebiyat içinde yeri vardır.

Ben üçüncüsünü seçtim. Çünkü polisin politize olduğunu düşünüyorum. Türk polisi açısından değil sadece. Devlete iş yapan herkes, maaşını aldığı yer açısından, zorunlu olarak politize olur. İkinci tür, Türkiye’ye çok uygun değildi. Çünkü Türkiye’de hâlâ polisiyelerdeki anlamıyla bir özel dedektiflik müessesesi yok.

Bana da bu gariban imam kaldı işte.

SELMAN BULUT’U BİRAZ DAHA TANIMAK İÇİN YAZDIM

► Romanın başlarında bir cinayet var ama cinayetle ilgili detaylara biraz ileride denk geliyoruz. Bu aradaki boşluğun nedeni nedir?

Selman Bulut, ortalama dedektiften biraz daha karmaşık bir karakter. Hesabım Var, bir yandan elbette bir polisiye fakat diğer yandan da bir çeşit karakter romanı. Bundan dolayı da zaman zaman cinayeti bir tarafa bırakıp karakterin kendisiyle ilgilenmek gerekti. Bundan da çok keyif aldım açıkçası. Hatta romanı sırf Selman Bulut’u biraz daha tanıyayım diye yazdım desem, yeri midir bilmiyorum ama romanı sırf Selman Bulut’u biraz daha tanıyayım diye yazdım.

► İkinci romanınızda olayların katmanlarının azaldığını görüyoruz. Nedeni nedir?

Üzgünüm ama yanlış görmüşsünüz. Katmanların azaldığı yok. Hatta filme göre daha da katmanlı ve bu da beni zaman zaman epey yordu.

► Kendini yalnız realist olarak tanımlayan bir imam… Ana akım İslam söylemleriyle de arası açık… Yalnızlığı ile realistliği arasında bir bağ var mı?

Karakterin yalnızlığıyla realistliği arasında bir bağ belirli açılardan var tabii ki. Realist olduğu için rasyonel olanla ilgisi ortalamanın üzerinde. Oysa dünya öyle bir yer değil. Bildiğimiz gibi insanların akılları en az birer karış havada. Bu da Selman Bulut’u kendi kendine yaşamaya, başkalarına pek bulaşmamaya itiyor.

► Sinemadan yola çıkarak hazırlanan bir film ve karakterlerin çoğunu beyazperdede gördük. Bu romanın yazımını nasıl etkiledi. Filmin etkisinde kaldınız mı?

Metnin, daha öncesinde bir film olması elbette işime yaradı. Bir sürü karakterin nasıl davrandığını, jestini, mimiğini, ses tonunu filan zaten biliyordum. Gözümde çok net canlandırarak yazdım birçok şeyi. Sanıyorum bu durum okurun da işine yaradı. Geri dönüşlerin birçoğunda, filmi bildikleri için romanı gözlerinde daha rahat canlandırdıklarını söylüyorlar. E öyle tabi gerçekten de…

► Romanda kızını yaşadığı tüm sıkıntıların dışında tutmak isteyen ama bunu da başaramayan bir baba figürü ile karşı karşıyayız. Bu baba figürünü nasıl değerlendirirsiniz sandığımız gibi olumlu mu yoksa aslında kendine de kızına da zarar veren bir karakter mi?

Eğer bir ruh hastası değilse, hiçbir babanın kızına zarar vermek isteyeceğini sanmıyorum. Selman Bulut da istemiyor elbette. Fakat hayatın kendisi kızıyla arasına girip duruyor. Cinayetlerden dolayı dünyaya karşı sorumluluğu arttıkça, galiba kızından çalıyor biraz daha. Bunun sıkıntısını da yaşıyor sürekli. Ve romanın içinde de dillendiriyor zaman zaman… Bence Selman Bulut, bir baba olarak olumlu ya da olumsuz bir figür değil. İyi niyetli. Fakat birçoğumuz gibi onun niyeti de yeterli olmuyor. Çünkü hayat hepimizden büyük işte…

temel-sorun-inandiricilik-776330-1.

► Hayatın inandırıcı olma gibi bir zorunluluğu olmadığını söylüyor kitaptaki bir karakteriniz siz eserlerinizde inandırıcılık kısmını ne kadar önemsiyorsunuz?

Özellikle sinemanın ama galiba edebiyatın da temel sorunu gerçekçilik değil, inandırıcılıktır. Metin, atmosferi, karakterleri ve o karakterlerin ilişkisi konusunda okuru ikna edemezse, hemen hemen hiçbir şey başaramamış demektir.

ZİHNİMİZDEKİ KATİLLE KENDİSİ ARASINDA FARK VAR!

Polisiye türü için bu önermeyi nereye koyuyorsunuz?

Polisiye edebiyatta ise bu ikna edicilik sınırı biraz daha yukarılara çekiliyor. Çünkü insanların çok büyük bir kısmı hayatlarında hiç ceset görmemişler. Bunun, bir yazar için iyi olduğunu sanabilirsiniz ama değildir. Çünkü cesete dair bilgi nesnel bir bilgiyken, ceset görmemiş birisinin cesetle ilgili fikri, tamamıyla öznel bir tahayyüle dayanır. Bundan dolayı da yazarın, tek tek herkesin hayalindeki cesetten bir ortalama çıkartıp, cesetle ilgili bilgiyi nesnelleştirmesi gerekir. Aynı şey, bir imam için de, bir pavyon sahibi için de ve elbette bir katil için de söz konusudur. Zihnimizdeki katil imajıyla bir katilin kendisi arasında çok fark vardır. Yazar, bu farkı yok edebildikçe ikna edici olur.

► Hakikatin ahlaktan büyük olması biçiminde bir ifade var romanda. Bu ifadenin anlamı nedir?

Bu, aslında kazık bir soru. Cevabı da son derece spekülasyona açık. Ama basitçe şöyle söyleyeyim: Denizde boğulmak üzere iken bizi kurtarmaya gelen tekneyi kullanan kişinin, daha önce rüşvet alıp almadığıyla ilgilenmeyiz.