İnşaat deyince aklıma bir sektör, hatta son dönem ülke ekonomimizin bel bağladığı üretken olmayan bir sektör geliyor. Bu sebeple deprem sonrası yaşanan yıkıma merhem olacak “şey” inşaat, hatta ondan da ötesi bir yılda bitecek şehir inşaatı vaadi olmamalı.

‘Temiz bir sayfa’da şehir planlamak mümkün mü?
Fotoğraf: DepoPhotos

Duygu Cihanger Ribeiro

ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi/ TMMOB Şehir Plancıları Odası II. Başkanı

Depremle ilgili son günlerde haber almaya çalıştığımda “inşaatı bir sene sonra bitirmek” , “inşaatlara bir ay sonra başlamak” hatta “yarın temel atmak” gibi açıklamalara denk geliyor; Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yayınladığı üst üste konan tuğlalarla yayılan geçici konutların her an devrilecekmiş gibi duran eğretiliğinden ürküyorum. Bu yazıyı yazarken dahi “bakanlık hangi il ve ilçeye kaç konut yapılacağını açıkladı” diye bir haber düşüyor ekranıma. Duygu ve düşüncelerime hâkim olmak çok zor, bir yandan şehir plancısı kimliğim bir yanda bu ülkenin güvenli ve sağlıklı yaşam mekânları isteyen bir vatandaşıyım ve bu hakkı kaybetmiş, hem de çok acı bir sınavla kaybetmiş on binleri düşünüyorum. Sonra yine başa dönüyorum, aklımda tekrar eden bir soru: şehirler inşa mı edilir?


İnşaat deyince aklıma bir sektör, hatta son dönem ülke ekonomimizin bel bağladığı üretken olmayan bir sektör geliyor. Bu sebeple deprem sonrası yaşanan yıkıma merhem olacak “şey” inşaat, hatta ondan da ötesi bir yılda bitecek şehir inşaatı vaadi olmamalı. Bir yapı inşa edebilirsiniz, sayısız yapılar grubunu da ama ortaya çıkan bu parçaların toplamı bir şehir etmeyecektir. Örneğin şehir planlama meslek alanı şehirleri kurgular ve önerilerini de kısa, orta ve uzun vadede farklı çıktı ve hedeflerle sunar. Bu kurgu, farklı gelecek durumlarına göre bilimsel bilgi ve disiplinler arası çalışmalara bağlı sosyo-mekânsal, iktisadi ve çevresel senaryolar üretmeyi, son adımda ise yapılı çevreyi tasarlamayı içerir. Bir şehir kurmak ile bir şehir inşa etmek arasındaki fark, birbirine zıt iktisadi, kültürel ve mekânsal değerleri kovalayan iki zihniyet arasındaki fark kadar derindir. Ancak biz bugün küresel etkileri hâlâ geçmemiş tarihsel bir yıkımın bireysel ve toplumsal etkileriyle acıya boğulmuşken inşaat konuşuyoruz. Bir insan hakkı olan barınmanın tek yöntemi bir an önce kalıcı konut üretmek midir? Şehir planlama (eğer varsa) bu işin neresindedir?

Büyük Maraş depremlerinin ardından, aydınlanma çağının kırılma noktası olarak bilinen 1755’teki Lizbon depremi örneği akıllara geldi. 8,5 şiddetindeki bu deprem ve sonrasındaki yangın ve tsunami ile Lizbon’un şehir merkezi büyük oranda yaşanılamaz hale gelmiş, çok sayıda kamu yapısı ve binlerce bina yıkılmış, şehrin o dönem 250.000 olan nüfusunun yaklaşık yüzde yirmisi hayatını kaybetmişti. Peki, bu depremin üzerinden geçen üç asra rağmen tartıştıklarımız, Maraş depremleri örneğinde ne kadar anlamlı?

Lizbon şehri, ortaçağda meydana gelen felaketlerin ardından kentsel dokusunu kaybetti. Şehir, eski haliyle bire bir aynı, eski durumuna en az müdahaleli bir şekilde, köklü bir değişiklikle veya yeni bir yerde yeniden kurulmak gibi dört farklı senaryo üzerinde çalıştı. Kral tarafından şehre düzeni geri getirmesi için görevlendirilen devlet adamı Pombal “temiz bir sayfa” (clean slate) olarak anılan üçüncü ve en radikal seçeneğe odaklandı. Bu yaklaşım, depremde zarar gören bölgenin tamamen yıkılması ve modern bir şehir oluşturulması anlamına geliyordu. Plan, rasyonel bir kartezyen model yaklaşımını benimsedi ve altı farklı plan şeması üretildi. Seçilen planın onaylanması 2,5 yıl sürdü ve ilk yapıların inşası 3,5 yıl aldı. Bu süreçte, barınma ihtiyacına yönelik düzenlemeler yapıldı ve kent planı tamamlanmadan yeni kalıcı konut inşa edilmedi. Ayrıca, şehrin sınırları dışına çıkılmadı, kira ve inşaat malzemeleri fiyatları sabitlendi ve mülkiyet haklarına yönelik yasal reformlar yapıldı.

Burada durup yeniden düşünelim: 18'inci yüzyılda bir ortaçağ kentindeyiz. Depremde kaybolan tek bir kentin, bugün tarihi merkezi olarak sınırlanabilecek bölgesi. Sarayını depremde kaybetmiş bir kral ve şehrin yeniden ayağa kaldırılmasından sorumlu bir bakan, planı çizen bir asker mühendis ise temel aktörler. Çağdaş planlama araç ve yöntemleri yok, sınırlı bir alanın yeniden inşaası söz konusu ve kentin planlama sürecinde altı farklı senaryo üretiliyor, yeniden yapılmaya başlaması ise 3,5 yılı buluyor ve bu süreç fiziksel tasarım dili sebebiyle despotik olarak adlandırılıyor. Bu örnekte dahi farklı senaryolar üretmek, seçilen senaryoya göre farklı plan şemaları geliştirmek, bu süreçte insanların hayatlarını sürdürürken yeniden yapılaşma sırasında yasal reformlar yapmak gibi ilkeler göze çarpıyor.

Bugün 21. yy’ın ilk çeyreğini bitirmek, ülkemizde cumhuriyetin 100. yılını kutlamak üzereyiz. Deprem sonrası için bilimsel araştırmalar, örnek olaylar yolumuza ışık tutmalı, akılcı ve toplumcu çözümler üretmek, bu bir sorgu konusu bile olmamalı diye düşünüyor insan. Ancak 24 Şubat 2023 tarihli Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşma İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine göre deprem bölgesinde eski maden sahası, orman arazisi, tarım arazisi gibi alanlarda bakanlığın yetkisinde acele kamulaştırma kararı çıktı, dağlarda tepelerde, tarihsel bağlamından kopuk “il ve ilçe merkezleri”, “yeni yerleşim alanları” seçiliyor. Lizbon yeniden planlanırken tarihsel kent merkezinin dışında yapılaşma kararının gerekçesi olarak, merkezde kalanları ayrıştırmamak sunuluyordu, bugün biz bu tür felaketlerden sonra insanların yaşadıkları eski yere geri dönem eğiliminde olduklarını biliyoruz. Şehir planlama bakış açısından da, yeryüzü şekilleri itibariyle, binlerce yıllık tarihleri boyunca koruma, verimli topraklar, su kaynaklarına yakınlık gibi elzem nitelikleri içinde barındıran yerleşimlerin, kültürel süreklilikleri, yani en öz haliyle mekân ruhu ve aidiyeti, bu tür şehirleri yeniden kurgulanırken en önde gelmesi gereken değerlerdir.

Örneğin Antakya’nın antik Roma yerleşimlerinde şehrin merkezinde kesişen ve kentsel yerleşim için ızgara benzeri bir model oluşturan iki anacadde olan cardo ve decumanus (bugünkü Kurtuluş Caddesi) eksenleri yaklaşık 2500 yıl sonra görülebilir. Maraş, Adıyaman ve depremden etkilenen tüm yerleşimlerin özgünlüğünü ortaya koyan fiziksel ve jeomorfolojik değerlerinin üzerine bir şehir inşa etmek mümkündür, ancak bu bir yılda yapılamaz. Çünkü yaşayan ve yaşatan bir şehir inşa etmek için beyaz ve boş bir sayfadan daha fazlasına ihtiyaç vardır. Bunun için kısa vadede halka nitelikli geçici barınma alanları sağlanmalı, orta vadede jeolojik etüt ve analiz çalışmaları yapılmalı, uzun vadede ise her yerleşime özgü planlama senaryoları üretilmelidir. Planlama ve tasarım süreci kamu ile şeffaf bir şekilde paylaşılmalı ve ilgili halk demokratik yöntemlerle planlama ve tasarım süreçlerine dahil edilmelidir. Merkezi yönetimlerin tepeden inmeci yaklaşımlarının ise afet sonrası iyileşmeyi hızlandırsa da toplum temelli gelişim, katılımcı fikir üretimi, yerele dair özgün ihtiyaç, hatta mimari, kültürel malzeme ve yaşam tarzı geleneklerini göz ardı ettiği için farklı sorunlara yol açtığı, benzer uygulamaların sonuçları incelendiğinde rahatlıkla görülebilir.

Lizbon depremi, Avrupa'nın ortaçağdan aydınlanma çağına geçişinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Aydınlanma çağının filozoflarından Kant, "Sapere aude!" yani "Aklını kullanmaya cesaret et" diyerek akıl çağını tanımlamıştır. Bugün, üç asır sonra biz de deprem sonrası yaşanabilir kentler için aklımızın ürettiği bilimsel yöntemleri cesaretle kullanmalı, kadere değil plana odaklanmalıyız. Nitekim şehir planlama süreçleri afet sonrası iyileştirme ve yeniden yapılanma için olmaktan öte bu afetler bu kadar yıkım ve kayıp getirmesin diye var. Sayısız meslektaşım sahada, bakanlıkta, akademide, binlerce öğrenci yıkım yaşayan alanlarda bir “işe” yaramak için can atarken biz, yerel yönetimlerin bile değil doğrudan bakanlığın şehir inşa etmesini, tertemiz sayfalarda yok-mekânların güzellemesini izliyoruz. Endişem sadece mesleklerin hiçe sayılması değil, bu yaklaşımın bize mekânsal, kültürel ve toplumsal yıkımlar getireceği yönünde. Nitekim acele şehir inşa etme hedefiyle, tek tip yapıları, güvenli dediğiniz zeminde yan yana dizerseniz, halka bir yaşam mekânı değil, en iyi ihtimalle bir yatakhane sunarsınız.