"Ev sahibi olayım derken bir bakmışsınız ev sizin sahibiniz olmuş" sözüne çoktan inanan ve müzmin bir kiracı olan bendeniz, genelde hemen herkesin yaşadığı taşınmanın yarattığı sıkıntıdan kurtulmanın çaresini bulmuş gibi, bir an önce yap kurtul felsefesine dayanarak yarattığım puseido enerjiyle, şuursuzca koli doldurup, boşaltarak haftayı geçirdim. Dolayısıyla yazmam gereken hafta "Ve Fotoğraf" köşesi boş kaldı. Öğrenciliğin gözünü seveyim; eşya yok, sorun yok! Toplantı, tartışmalar, eylem derken iki olasılık var; ya yakayı ele verirsin jopu yersin -şansın varsa işkence görmeden birkaç gün gözaltında geçirir çıkarsın- ya da atlatmanın huşuyla yeni eylemlere yelken açarsın. Ne mutlu ki hayatının her dönemini gençliğinin dinamizmiyle yaşayanlara. Diyeceğim şu ki sevgili okur, bu kolilerin ne dolması bitiyor, ne boşalması. Tüm kaslarım polisten dayak yemiş gibi ağrıyor.

MEHMET ATAY
 Böylesi bir yoğunlukta olmama rağmen iki ay önce Ankara Fotoğraf Sanatı Derneği'nden Erol Bektaş ağabeye verdiğim olur nedeniyle taşınma angaryama rağmen bir günlüğüne de olsa yolumu Ankara'ya düşürdüm. Nedeni; Gazi Üniversitesi Maliye Yüksek Okulu Oluşum Tiyatro oyuncusu, Çağdaş Divriği Gazetesi muhabiri, fotoğrafçı, İstanbul Divriği Kültür Derneği yönetim kurulu üyesi olan, 1968 de Divriği Göndüren Köyü'nde doğan, yaşamı boyunca düzenin pisliklerine, haksızlıklarına, gericiliğine karşı koymuş, barıştan, demokrasiden ve her şeyin eşit olduğu bir düzenden yana olan ve 2 Temmuz 1993’te Sivas'ta gericiler tarafından 32 arkadaşıyla birlikte yakılarak öldürülen Mehmet Atay anısına düzenlenen fotoğraf yarışmasında jüri üyeliği yapacak olmamdı. Erol Bektaş, Beyhan Özdemir, Mehmet Özer diğer jüri üyeleri. Daha önce bu köşede, dergilerde ve kitaplarımda yazdıklarımı okuyanlar benim yarışmalara karşı olduğumu bilir. O yüzden de gelen jüri üyelik tekliflerini reddederim. Bu duruşumu ikinci kez bozuyorum. Diğeri ise -sanırım dört, beş yıl önceydi- Özgür Gündem Gazetesi'nin düzenlediği Musa Anter yılın basın fotoğrafı yarışmasıydı. Biliyorum; reddetseydim, sanki Mehmet Atay ya da Musa Anter anısına ve anısı için çaba gösterenlere yok demişim gibi kendimi kötü hissedecektim. Oysa anmak; saygıdır, onları ve mücadelelerini yaşatmaktır, tarihi sapmalara karşı korumaktır, yeni nesillere gerçeği aktarmaktır. Kararım yalnızca duygusal değil yani. Kendimi savunacak değilim, günahım da bu olsun!

Ancak bu yazı vesilesiyle Mehmet Atay'ın anısını yaşatarak çeşitli etkinlikler düzenleyen Divriği Kültür Vakfı çalışanlarına, yöneticisi Cemal Karahalil'e, organizasyon için büyük çaba sarfeden dernek üyesi Yusuf Bal'a ve fotoğraf etkinliğini yürüten Erol Bektaş'a emeklerinden ve bizlere gösterdikleri misafirperverliklerinden dolayı teşekkür ederim.

Yıllar geçip giderken geriye dönüp baktığımızda, yerimizde saymaya şükreder olduk, bizim memlekette yakma, yakılma haberlerinden kurtulamadık bir türlü. Huzur operasyonları altında tutukevleri yakılır, terörist barınmasın diye ormanlar yakılır, yeni rant alanları açmak için orman arazileri yakılır, zorunlu köy boşaltmak için evler yakılır, kafirler otele dolmuş diye aydınlar yakılır.

Temmuz geldi. Temmuz eski Türkçede çok sıcak, cehennem anlamında tamu-z sözcüğünden gelmekte. Sümerce Tammuz. Süryaniceden temmuz aynen dilimize girmiş. Farklı dillerde farklı anlamı olabilir ve elbette temmuzda güzel şeyler de olmuştur ama her 2 Temmuz geldiğinde Madımak cehenneminin yuttuğu sanatçıları ve aydınları unutmamalı. Ancak anmak yetmemeli. 33 aydınımızın her birinin mücadelesini ileriye taşımalı.

Arada yüzlerce yıl olmasına karşın Galile'yi yakmaya kalkan zihniyetle, 33 aydınını yakan ve bugün heykeller ve heykeltraşlar, tiyatrolar ve tiyatrocular ya da kısaca sanat ve sanatçılar üzerinden tezgahlanan oyunu kurmaya çalışan zihniyet arasında bir fark görmüyorum.

 Her şeye rağmen direniş, isyan, mücadele susmuyor, susmamalı. İşte gerici kararlarına karşı umudu diril tutan bir duruş;
 
SANAT MARATONU
16 Haziran'da başlayarak 22 Haziran gece yarısını geçen ve İŞTİSAN (İstanbul Şehir Tiyatroları Sanatçıları Derneği) tarafından organize edilen Sanat  Maratonu'nda sanatçılar; bir rekora imza atarak -hafta boyunca 24 saat aralıksız yaklaşık 160 saat- çeşitli etkinliklerle desteklerini gösterip özgür tiyatro için Kadıköy Özgürlük parkındaydılar. Kapanış konuşmasında Aslı Öngören ödenekli tiyatroların sanatsal özerkliğini ve kamusal niteliğini değiştirmeye yönelik politikaları eleştirdi. "Korkuya karşı özgür sanat", "susmuyoruz, susmayacağız" sloganlarının sık sık atıldığı alanda etkinlikleri hatırı sayılır bir kitle izledi ve desteklerini her fırsatta gösterdiler.

Temmuzun gelmezden önce getirdiği sıcak cehennemine karşın içimizi serinlettiler. İyi ki tiyatro var, iyi ki varsınız Şehir Tiyatroları Sanatçıları. Birbirimizi eleştirmek elbet gerekli ama şimdi birlik olma zamanı... Öfkede fırtına, sevgide deniz olunmalı. Hasan Hüseyin'in "Temmuz" şiirinin son mısraında dediği gibi; ... bir oğlum olacak / adı temmuz / öfkede benden fırtına / sevgide deniz.