Temmuzun ilk çeyreğinde İstanbul’da 22.Dünya Petrol Kongresi gerçekleştirildi. 1933 Yılında kurulan Dünya Petrol Konseyi’nin üç yılda bir düzenlediği kongreler enerji alanında oldukça önemli bir yere sahip. Enerji alanında diyorum zira önceliğin petrol olmasına rağmen doğalgazdan kömüre pek çok kaynak üzerinde tartışmalar yürütülmekte. Nitekim bu yıl da öyle oldu ve doğalgaz neredeyse petrolün önüne geçti. Petrol kartelleri ve emperyalist güçler birbirlerini yoklama fırsatını değerlendirip, argo deyimle arkayı kollamayı ihmal etmeden nasıl birlikte iş kotarabilirizi tartıştılar.

Birkaç başlıkla kongreyi irdelemek gerekirse;

1 Petrolün yakın ve orta vadede nasıl bir seyir izleyeceği doğal olarak başta doğalgazın ve diğer kaynakların bundan nasıl etkileneceği öncelikli konuydu. Yakın gelecekte petrolde bir fiyat artışından söz edilmiyor. Belli oranda arz arttırılsa bile talepte belirgin bir yükseliş olmayıp stoklarında en üst seviyesinde olması fiyatların yerinde saymasına neden oluyor. Daniel Yergin’in kaşlarını çatıp parmağını sallaması boşuna değil, kapitalizmin piyasalarının belirleyiciliği arka planda kalmış durumda. Bu kez ekonomi politikayı değil politika ekonomiyi belirlemekte. Özellikle ABD Venezuela, Rusya, Çin ve İran gibi ülkelere baskı oluşturmaya çalışırken Suudiler vb.de bundan nasibini almakta.

2 Uzak erimde ise işler biraz farklılaşmakta. Bir kere global enerji talebinde 2035’e kadar %30luk bir yükselme beklenmekte. Buna paralel olarak da petrolde talep artışı önümüzdeki 25-20 yıl içerisinde zirve yapma noktasına gelecek. Fransa 2040 yılında benzin ve dizel araba satışlarını yasaklayacağını duyurdu. Her ne kadar elektrikli arabaların artışı söz konusu olsa da bu petrole talepte düşüşü getirmeyecek zira hava ulaşımı bu günün iki katını geçecek. Ancak bütün bu gelişmelere rağmen petrolde çan eğrisi üretim açısından aşağı bir yön izlemekte. Kuzey Avrupa kaynakları hızla tükenmekte. Suudi kaynaklarında belirgin düşüş var. Suudi Aramco’nun % 5 hisse satışının ardında bu düşüşün olduğundan söz ediliyor. Yine Aramco’nun üst yöneticisi Amin Nasser’in Kongredeki; “Enerji sektöründe bir geçiş süreci yaşandığı ve dünyanın bir arz yetersizliğine doğru gittiği” biçimindeki konuşması bunun başka bir şekilde ifadesi. Nasser’in aynı konuşmada,”2030’da Suudi Arabistan’ın bir güneş ülkesi olmasını hedefledikleri “şeklindeki sözleri de bir başka öngörü.

3 Kongrede yeni keşifler ve geliştirme konusunda da önemli vurgular vardı. Dijitalleşme konusunda yaşanan gelişmeler yeni kaynakların daha kolay bulunmasına ve konudaki maliyetlerin düşmesine neden olacağı vurgulandı. Diğer yandan siber güvenlik de bir başka konuydu. Dikkatle izlenmesi gereken bir gelişme ise Japonların metan hidrat araştırmalarıdır. Bu konuda söz konusu gelişmeler ileriki dönemde Türkiye için Karadeniz’in önemini arttıracak ve rahatlatıcı bir kaynak rezervi, kullanılabilir bir konuma gelebilecektir.

4 Kongrede yapılan ikili görüşmeler içinde bizim için önem arz edenler şüphesiz İsrail ve Kıbrıs’a ilişkin olanlardı. Enerji Bakanı B.Albayrak İsrail enerji Bakanı Yuval Steinitz ile bir araya geldi. İsrailli Bakan konuşmasında;” Bakan Albayrak’la iki ülke arasındaki doğalgaz boru hattının inşa edilmesini sağlayacak hükümetler arası çatı anlaşmayı tamamlamaya karar verdik” dedi.

Son günlerde Kudüs’te yaşananlara yönelik Sinagog saldırıları ve İsrail karşıtı eylemler içinde yer alanlar kutsadıkları politikacılarının bu ilişkilerini bilmiyorlar mı? Şüphesiz biliyorlar ancak tıpkı Erdoğan gibi onlar da Filistinli kardeş takiyesi içinde riyakar bir rol içerisindeler. Filistinlilerinde içinde payı olduğu gazı pazarlayıp İsrail ile birlikte nemalanmak peşindeler. Para söz konusu olunca Müslüman kardeşliğinin ruhuna fatiha…

Mevcut hükümetin bir diğer rol kesmesi de Kıbrıs konusunda. Rumlar Kıbrıs’ta doğalgaz rezervlerinin aranması, çıkartılması ve pazarlanması konusunda kararlılıkla yol alıyorlar. Ay içinde bölgeye giden West Capella adlı gemi ile Fransız Total sondaj çalışmalarına başladı. Beraberinde Fransız savaş gemileri ve Fransa Savunma Bakanı’nın nezaretinde. Bilindiği gibi Türkiye, 1,4,6 ve 7.bölgelerde hak iddia etmekte. Daha önceki yazılarımda münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığı meselesine değinmiş ve uluslararası hukukta bu iddianın pek tutar yanı olmadığını da belirtmiştim. Diğer bölgeler üzerinde ise KKTC’nin de hakkı olduğu meselesine gelince; doğrusu bir hak söz konusu ise bu Kıbrıslıların hakkıdır. Yani KKTC var olduğu sürece, bir başka deyişle birleşik Kıbrıs oluşturulmadığı sürece bu söylem boş bir söylemdir. AKP’nin yaptığı türübinlere oynamaktır zira artık ne Akdeniz eski Akdeniz’dir ne de Barbaros eski Barbaros.

Bir de Kongrede söylenmeyenlerden söz edelim. Karteller ve emperyalist güçlerin hesapları içerisinde ezilen dünya halkları kapitalizmin doğası gereği yer almamakta. Oysa en son Almanya’da enerji yoksulluğu giderek artmakta ve belirgin bir önlem alınmamaktadır. Dünya ölçeğinde enerji kaynakları sömürülürken halklara kan ve gözyaşı bırakılmaktadır. Dünya 2008 Krizi’nden çıkamamış, enerji yatırımlar 2015’e göre %12gerilemiştir. Euler Hermes’e göre, 2017’de 20 ülkenin 2008 kriz öncesi ortalamadan daha fazla iflas sorununa sahip olması beklenmekte olup 50 milyon avroluk ciroya sahip yaklaşık 74 şirket, yılın ilk üç ayında 2016 ya göre %30luk bir artışla borçlarını ödeyememiştir. Bütün bunlar şüphesiz sosyal haklardan, ücretlerden tırpanlamayı ve işsizliği getirecektir.

Ülkemizde de grevin hak değil tehdit olduğunu düşünen çalışanın kıdem tazminatlarına göz diken, sermaye yanlısı AKP, varlıkları sermayeye aktarmaya devam etmekte. Çaykur vb. varlıklar ipotek edilirken, TPAO’nun tüm varlıkları TPIC’e bedelsiz devredilmekte.

Bir başka örnek ise LPG alanından. Son günlerde LPG üzerindeki ÖTV farkı tartışmalarında da soruna çözüm aramalarının sonucunda yoksul halkın tüp kullanımında KDV indirimi yerine yeni zamlarla ile karşılaşması sürpriz olmayacaktır.

Bu baskıların bir yerde patlamaya neden olması kaçınılmazdır. Ama bakalım ne zaman, nerede?