Ten sadece bir yüzey değildir

‘En derin olan tendir’ (Paul Valery). “Nasıl olur?” diye itiraz edebilirsiniz, “ten bir yüzeydir”. Ama ten, derinlik yanılsamasına aldanmayacak denli derindir. Derinlik yanılsamasına aldanan gözdür, ten değil. Üstelik ten, derinlik yanılsaması yaratıp bizleri yerin dibine batıranlara direneceğimiz yüzeydir ama derindir. Ten, iktidar için bir yüzey olabilir ama bizim derinliğimizdir. Ten, yeryüzünün derinliğini duyumsadığımız yüzeydir. Tenin derinliğini hissetmeyen var mı?

Aşkın gerkçekliği

Ten, iktidar için haritası çıkarılacak bir yüzey, tıpkı yeryüzü gibi. Neresinin duyarlı, neresinin duyarsız, neresinin kamusal, neresinin özel olduğunu, neresine dokunup dokunamayacağımızı, ne kadarını göstermemiz ya da saklamamız gerektiğini bildiren haritalar. Aşkın gerçekliğin yeri olarak göklerden hakikat ile birlikte bize, yeryüzünde ve bedenlerde izlememiz gereken yollar bildirilmiştir. Mitolojik toplumlardaki bedenin ve tenin nasıl kullanılması gerektiğini gösteren kılavuzlar. Kapitalizm ise teni sömürgeleştirmek üzere haritalandırır, her bölgeyi uluslararası bir şirket işgal etmiştir; iç çamaşırlarınızdan tutun da kozmetiklere kadar, tenimizi tüketim nesneleriyle işgal etmeye çalışsalar da ten, derinliklerinde ele geçmeyeni, en direngen olanı saklayandır. Ama derinlik yanılsamasında olduğu gibi sahte bir derinlik değildir ten, üstelik hakikat bile değil; yüzeydeki kompozisyonu her an değiştirecek olan farklılıkları saklar derinliklerinde. Olay, hep yüzeyde gerçekleşir, tenin yüzeyinde; yüzeyin gerilimi, olaylara gebedir. Ve ten, durmadan dalgalanan kıvrımlı bir yüzeydir. Kıvrımlarının arasında kudret biriktirir.

Teniniz derindir

Şirketin, “En değerli giysiniz, cildiniz” dediğine bakmayın, bedeninizin yüzeyini ele geçirmeye çalışıyor. Ama bu hamleyi boşa çıkaracak olan yine teninizdir, çünkü derindir. Tenin altında başka tenler vardır, dalgaların altında başka dalgalar. Durmadan dalgalanan bir yüzey olarak ten dalgalanmadan başka bir şey değildir. Dalgaları ele geçiremezsiniz. Biz ancak dalgaların sahile vurduğu ölü kabukları tanır ve adlandırırız. Ten adlandırılamayandır. Ten, doğanın kudretidir, kaosun sularından çıkmıştır, o yüzden kaosun dalgalarını taşır. Kaosa direnendir ama aynı zamanda kaosu barındıran. Yaklaşık 4 milyar yıl önce yeryüzünün kaotik sularında ortaya çıkan ilk canlı molekül, hayatta kalmak ve hayatı çoğaltmak için içsel bir kozmosa ihtiyaç duymuş ve etrafında yağdan bir hücre zarı, bir ten oluşturmak zorunda kalmıştı. Ten, dışarıdaki kaosu içerideki kozmostan ayırır ama ten, bir duvar değildir. Ten gözeneklidir; kaos ile kozmos arasındaki geçişleri sağlayan, düzen ile düzensizlik arasındaki dalgalı yüzey. Ama kaosu dışarıda aramayın, kaos aynı zamanda içeridedir de. Yaşam kaos ile kozmos arasındaki bitimsiz geçişlerdir. Ve bu geçişlerin geçici çözüme ulaştığı yüzeydir ten. Ten sakin bir yüzey değildir, olaylıdır; yüzeyinde kasırgalar kopar. Tüyleriniz hiç diken diken olmadı mı?

Yeryüzünün de teni vardır, derindir. Yüzeyi gerilimlidir. Gerilimli olması kaos ile kozmosun birlikte dans etmesinden. Ve gözeneklerinde fırtınalar patlar. Biz ise lodosçular gibi kıyıya vurmuş ölü kabukları, nesneleri toplamakla yetiniriz. O yüzden tenimize ölü kabuk muamelesi yapanlar var, ölü kabuklardan kimlikleri teşhis edenler. Oysa tenin bir kimliği yoktur. Bağrında tüm birey öncesi kuvvetleri taşır, kaosun nabız atışlarını. Hep yüzeylerle karşılarız. Fakat derinlik yanılsaması yaratan yüzeyler de var, sakınınız! Sahte derinlikler yaratmaya ve bizi derinliksiz yüzeylerde avlamaya çalışanlara aldanmayalım. Derinlikten söz edenler, bizi ekranların düz camlarında avlıyorlar, sinekler gibi. Teni de metaların sergilendiği bir vitrin camına dönüştüreceklermiş güya. Ama yanılıyorlar, tenler dalgalı yüzeylerdir, derinlerde büyüyen dalgalar yürür yüzeylerinde. Dalgalı yüzeylerde hiçbir şeyi sabitleyemezsiniz. Kudretlenmek mi istiyorsunuz? Muhtaç olduğunuz kudret tenlerinizdeki dalgalardır.