Mutfakta tencere kaynıyor mu? Şimdi büyük çoğunluğun derdi bu soruya verilen cevapta yatıyor. Mutfaktaki tencerenin kaynaması ile toplumun fokurdaması arasında hep bir korelasyon vardır. Tencere kaynadıkça toplumdaki fokurdama azalır. Yeter ki tencerede en azından patates soğan olsun. Tencere kaynamadıkça toplumdaki fokurdama artar. Toplum tencereye sığmayacağından, diyelim ki, kazan fokurduyor. Fokurdamaya, fizikte, yanlış hatırlamıyorsam konveksiyon akımları […]

Mutfakta tencere kaynıyor mu? Şimdi büyük çoğunluğun derdi bu soruya verilen cevapta yatıyor.

Mutfaktaki tencerenin kaynaması ile toplumun fokurdaması arasında hep bir korelasyon vardır. Tencere kaynadıkça toplumdaki fokurdama azalır. Yeter ki tencerede en azından patates soğan olsun. Tencere kaynamadıkça toplumdaki fokurdama artar.

Toplum tencereye sığmayacağından, diyelim ki, kazan fokurduyor.

Fokurdamaya, fizikte, yanlış hatırlamıyorsam konveksiyon akımları denilir.

Kazanın altına ateş verilmiştir. Her şey ateş pahasıyken, elbette pahalılık ateşidir bu.

Kazandaki su önce alttan ısınır, toplumun alt kesimlerinden, yoksul kesimlerinden.

Isınan su kabarcıklar halinde yukarıya doğru bir akım yaparak çıkarlar. Kazanın üst kesimindeki su nispeten soğuktur, yani siyasi muhalefet nispeten etkisizdir diyelim. Soğuk kesime ulaşan kabarcıklar bu kez aşağıya doğru iner. Konveksiyon akımı böyledir. Ama alttan ısıtma, her şeyin ateş pahası olması devam ediyorsa, kabarcıklar tekrar yukarıya doğru çıkarlar, suyun yukarıdaki kesimini de yavaş yavaş ısıtırlar. Kabarcıklar bir süre sonra fokurdamaya dönüşür. Kazan henüz kaynamıyordur, ama fokurduyordur.

Fokurdama homurtudur.

Kaynamanın önüne nasıl geçilir? Suyun üstündeki siyasi muhalefeti soğutmak-etkisizleştirmek yetmez. Önce alttaki ateşin kısılması şarttır. Ama bu da mümkün değilse? Yani her şeyin ateş pahası olmasının önüne geçilemiyorsa?

Farazi olarak dışarıdan bir kova buz dökülebilir. (Mesela kimi Arap ülkelerinden gelen milyarlarca kayıt dışı dolar.) Ama bununla da sadece bir süreliğine geciktirilebilir kaynama.

İktidardakiler şimdi “Kazan” denilence sadece kazanmak peşindeler. En korktukları ise yoksulların kazan kaldırması. Osmanlı torunu olduklarından bunun anlamını pekâlâ biliyorlar. Kazanmak veya kazan kaldırılmak! Buna karşı tek çareleri de kürsülerden dedikodu yaparak, iftira atarak, fesat çıkararak bir Cadı Kazanı kaynatmak.

Hemen aklınıza gelmiştir. Isıtılan sudaki haşlanan kurbağa metaforu, siyasi İslamcıların sinsice iktidara yerleşmesi için kullanıla gelmişti. Hani onların iktidarıyla birlikte, laiklik adım adım iptal edilmeye başlandığında hep bu örnek verilirdi. Su yavaşça ısıtıldığından kurbağa (laiklik!) haşlandığını fark etmeden ölüp gidecekti. Belki de devran değişiyor ve metafor da başkalaşıyor. Saraylıların en önemli kaygıları ABD tarafından haşlanmak iken, şimdi kendi attıkları odunlarla yaktıkları pahalılık ateşinde bu kez kendi kendilerini de haşlamaya başlıyorlar. Haşlandıklarının farkındalar mı? Bilemiyoruz. (Bkz., TC’nin resmi sözlüğü TDK sözlüğünde “haşlamak” kelimesinin karşılığı: İlk anlamı, bir şeyi kaynar suya daldırmak ve ikinci anlamı, sertçe paylamak, azarlamak. TDK sözlüğünde kelimenin cümle içinde kullanılışına örnek olarak S. F. Abasıyanık’tan şu alıntı var: “Recep’i kenara çekip fena hâlde haşladılar.” Aman dikkat! Bu örneği ben vermedim, TDK vermiş.)

Kazan fokurduyor ve cadı kazanı kaynatmak da işe yaramıyor, boş patates çuvalı gibi ha bire çuvallıyorlar. Algıda seçicilik de olabilir ama son aylarda artan bina çökmeleri, inşaat sektöründeki çöküşle birlikte yaşanıyor ve insanın da aklına geliyor işte: Bunlar da kârlı inşaatçılıktan başka bir şey bilmeyen müteahhit iktidarının çöküşünün alameti mi yoksa?

Ama yine de net bir alamet görülemiyor. Çünkü kazan ısındıkça buhar da çıkar ve göz gözü görmez. Hava böyle pusluyken etrafınızı göremezsiniz. “Teknoloji gelişti, radar var, navigasyon var, anketler var” diyebilirsiniz. Ama anketlerdeki navigasyonu boş verin.

Devrimcilerin navigasyonları, teorileridir, ideolojileridir.