Burundi kökenli Jean-Claude Manirakiza, 2009’da Kanada Quebec’te öğretmenlik yaptığı Westwood Lisesi’nin öğrencilerine ülkesiyle ilgili bir sunum yaptı. Hem sömürge döneminde hem de bağımsızlık ilanından sonraki süreçte korkunç bir ‘soykırım tarihi’ne sahip olan Burundi’nin eğitim ve suya erişim gibi yaşamsal konularda nasıl içler acısı bir durumda olduğunu anlattı. Çocuklar belki Burundi ve kuzey komşusu Ruanda ile […]

Burundi kökenli Jean-Claude Manirakiza, 2009’da Kanada Quebec’te öğretmenlik yaptığı Westwood Lisesi’nin öğrencilerine ülkesiyle ilgili bir sunum yaptı. Hem sömürge döneminde hem de bağımsızlık ilanından sonraki süreçte korkunç bir ‘soykırım tarihi’ne sahip olan Burundi’nin eğitim ve suya erişim gibi yaşamsal konularda nasıl içler acısı bir durumda olduğunu anlattı. Çocuklar belki Burundi ve kuzey komşusu Ruanda ile ilgili bir şeyler duymuşlardı belki ama ilk kez birinci ağızdan, ailesi 1993 soykırımında katledilmiş birinden dinliyorlardı.

Aynı yılın kasım ayında lise yönetimi ve öğrenciler elbirliğiyle ‘Westwood Bridge to Burundi’ (Westwood’dan Burundi’ye Bir Köprü) adlı bir kampanya başlattı. Amaçları öncelikle Burundi’nin taşrasına bir ilkokul yaptırmak, ardından su ve sağlıkla ilgili girişimlerde bulunmaktı. Sekiz ay sonra ilkokulun ilk sınıfı 60 çocukla birlikte eğitime başladı. Köprü o günden bu yana 10 sınıf, bir sağlık merkezi ve temiz içme suyu projelerini gerçekleştirdi.

Kampanyanın gelirlerinden birini öğrencilerin yazıp resimlediği bir kitabın satışı oluşturuyordu. Bakuru and the School on the Hill (Bakuru ve Tepedeki Okul) adlı 28 sayfalık bu şirin çocuk kitabında, hayatında ilk kez bir okul binasıyla karşılaşan Burundili kız çocuğu Bakuru’nun hayatındaki muhteşem değişim anlatılıyordu.

Bu sırada Burundi’de başka şeyler oluyordu; 2005 yılında iktidara gelen Başkan Pierre Nkurunziza, manipülatif seçimlerle beslediği göstermelik bir demokrasiyle (bkz. ‘neofaşist bir kavram olarak ileri demokrasi’) diktatörlüğe yürüyordu. 2015’te yasal olmamasına rağmen üçüncü başkanlık dönemine başlayan Nkurunziza’yı kimse eleştiremiyor, hukuk kurumları açıkça diktayı besleyecek biçimde işliyordu.

Haziran 2016’da, ders kitabında yer alan Nkurunziza fotoğrafının üstüne ‘Defol’ ve ‘Üçüncü Döneme Hayır’ yazdıkları gerekçesiyle sekiz ortaöğretim öğrencisi tutuklandı. Başka bir okulda aynı şeyi yapan öğrencilerin kim olduğunu söylemedikleri için 230 öğrenciye uzaklaştırma cezası verildi.

Mart 2019’da, yaşları 13-17 arası yedi öğrenci, devlet başkanının ders kitabındaki fotoğrafına saç ve bıyık çizip boyadıkları için gözaltına alınıp beş yıl hapis istemiyle yargılanmak üzere bir haftadan fazla Ngozi’deki hapishanede tutuldular. Bu hafta gelen son habere göre, bu öğrencilerden üçü başka okullara aktarılırken dört kız çocuğunun öğrenim hayatı tamamen bitirildi; Burundi devleti bundan sonra bu çocukların hiçbir şekilde okuyamamasını sağlayacak…

Klasik olsun neo olsun farketmez, faşizmin temel açmazı, bu çocukların ‘tepedeki okul’a gitmelerini engellerken bunun hayalini kurmalarını engelleyecek güce sahip olmamasıdır. Elbette çok korktukları için çocukların o tepenin etrafına kendi zihinsel gardiyanlarını dikmeleri olasılığı çok yüksek. Ama bu korku, ‘ileri demokrat’ iktidarların korkularının yanında hiç sayılır.

Ve hem çocuklar hem diktatör içten içe bilir ki, tepe de oradadır, okul da…