Tercih!

tercih-122192-1.> EZGİ ÇELİK e.ezgicelik@gmail.com

Bir arkadaşımın aldığı karar bu. Dedi ki “Artık bir karar vererek hareket etmeliyiz. Belli tercihler yapıp, onlara uymalıyız. Çünkü ancak bu şekilde ruhsal ve fiziksel sağlığımızı koruyabiliriz.” Ne kadar yükte ağır, ne kadar keskin, ne kadar manidar duyulursa duyulsun, aslında çok olağan durumlar için söyledi bu sözleri. Öyle büyük kararlar, sosyolojik-psikolojik açılımlar, tercihler değil yani mesele. Mesele tamamen gündelik hayat! Sokağa çıkmak, alışverişe gitmek, Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçmek, yaptığın işe devam etmek, üretmek… Senin gündelik yaşamında, varlığının ispatı olan, yaşam gereçlerini yerine getirmek. Bahsettiğimiz gerçekten bu. Trajedimiz, bunların birer seçim haline gelmiş olması. Sokağa çıkmayı tercih ediyorum. O yakadan bu yakaya seyahat etmeye, ben cesaret ediyorum. Mesleğimi en iyi şekilde yapmaya gayret ediyorum. Tepkilere, söylenenlere aldırış etmeden söylemek istediğimi söylüyorum. Bunları tercih ediyorum. Sanki devamlı, yasal bir kâğıda imza atar gibi, büyüklerimizden aferin alır gibi, kendimden onay alıyorum.

Çünkü büyük bir tehdit altındasın. Her an stres ve gerginlik yumağındasın. Ve daha da önemlisi hep kendini kandırır durumdasın. Uyandın, yüzünü yıkarken stres altındasın. Birazdan gazeteye bakacaksın ve içini dışını karartacaksın. Çok da kaptırmamalısın, kuyruğu dik, alnını temiz tutmalısın. Çünkü daha evden çıkacaksın, akşam yatarken duyduğun “DİKKAT EDİN” semtlerinden birine çalışmaya gideceksin. O yüzden, temkinle okuduğun gazetenden kendini aldın, hazırlanıp çıktın. Karar 1! O malum semtlerden birine daldın. Çalışmaya başladın. Karar 2! Ekibinle toplantı yaparken öğrendin ki, işlerinize devlet desteği çıkmamış. Yani Türkçesi, mevcut düzen, senin yarattığını onaylamamış. Hatta tepki çekmiş, düzenin tek kaşı havaya kalkmış.

Tamam dedin. Peki, kendi imkânlarımızla yaparız o zaman sanatımızı, mesleğimizi dedin. Karar 3! Çıktın ortamdan, derin bir nefes alıp, vapura bindin. Çaldı telefon. Arkadaşın aradı, “Ah!” dedi, “Olaylar” dedi, “Etraf karıştı, aç bak sosyal medyaya” dedi. Açtın baktın vapurda sosyal medyaya. Karışmış ortalık, fena. Sen de dedin, “Eyvah.” Hem üzüldün hem de derin bir ortada kalmışlık hali. Akşam da bir doğum günü vardı, şimdi acaba hangisini yapmak daha vicdanlıydı. Hayır hiç mecalin de kalmamıştı ama hayat da durmamalıydı. Sonuçta onların istediği senin durdurmak, mantar tipli bir şey yapmaktı. Diye diye diye, çokça düşünüp, bolca saçmalayarak, karar verdin doğum gününe gitmeye. Karar 4! Gece oldu, döndün evine. Anlamsız bir yorgunluk var üstünde. Oysa ne o kadar yürüdün, ne o kadar konuştun, ne de o kadar çalıştın belki de. Ama kendini dayak yedim zanneden vücudun ve ifadenle attın kendini bir köşeye.

Sonuçta gün, dayak yemiş kadar ağır, aynı zamanda sanki hiç yaşamamışsın gibi anlamsız geçer ve gider. Son olarak, “Ne oluyor yahu?” diye sorarken uykuya dalarsın. Olan şudur; bir insan, bir günde, bu kadar bilinmezlik ve yüke maruz bırakılırsa, yorulur. Bu kadar karar vermek, bu kadar tercih yapmak durumunda kalırsa, yıkılır. Ve hayati ihtiyaçlarını bile yoğun stres altında karşılayıp bunları da ‘tercih etmek ‘ durumunda bırakılırsa, yanar. Yok olur.
Maruz bırakılıyoruz. Ne olduğunu anlamayı çoktan kaybettiğimiz bir takım durumlara maruz bırakılıyoruz. Bununla yaşamaya çalışıp, fark etmeden de akıl sağlığımızı korumaya çalışıyoruz. Çok uzatmak yersiz bir ukalalık olur. Çok kolay gelsin!