Terim MD

Galatasaray, Antalya karşısında, kronik hale gelmiş deplasman sorununu sürekli denediği değil, House dizisinde görmeye alıştığımız çılgın bir tedavi ile geçti.

Rafael Benitez, Liverpool’ı çalıştırdığı dönemde sık sık başvurduğu kadro rotasyonu sebebiyle bir hayli eleştiriye uğrardı ve Şampiyonlar Ligi’ni sürpriz bir şekilde kazanıp bir kez de final oynamalarına rağmen Premier Lig’de şampiyonluk yaşayamamaları biraz da buna bağlanırdı. Fatih Terim’in Antalya karşısındaki yaptığı rotasyonda Porto maçında bir hayli yıpranan Nagatomo, ve Linnes’i anlayabiliyorum. Fakat o maçta 68 dakika oynayan Donk’un bir sakatlığı yoksa neden Fernando ile birlikte orta alanda tutulup Ndiaye’nin de Belhanda yerine öne atılmadığının tartışılabileceğini düşünüyorum. Belhanda’nın 15 aydır devam eden (!) formsuzluğu ve boşvermişliği yerine, geçtiğimiz haftalarda Fernando önünde forvete destek verirken başarılı olan Ndiaye bugün de denenebilirdi. Fakat Terim bir kez daha sıkışmış oyunu üçüncü bölgede açacak kişiyi Belhanda olarak belirledi ve Antalya karşısında takım kısır döngünün içine itildi. Zira ortadaki üçlü Ndiaye’nin çabalarına rağmen hiçbir şey üretemeyince Belhanda nerede ise her hücumda Mariano ve Ömer Bayram’ı gördü ve sarı-kırmızılılar Eren’in yokluğunda Onyekuru-Sinan-Rodrgiues gibi hava toplarında oldukça etkisiz oyunculara yan top indirmeye çalıştı. Antalyaspor hiç şikayetçi olmadı bu durumdan ve ilk yarıyı kalelerinde pozisyon dahi görmeden bitirdiler. Burada tek problem özellikle Mariano’nun etkisiz çıkışları sonrası kullanabilecekleri Maicon opsiyonunu çok fazla denememeleri idi. Tabii topu rakip alanda ayağında tutup onlara set hücumu için zaman kazandıracak Mevlüt’ün yokluğu da bunda etkiliydi.

Sadece ikinci yarının değil tüm bir maçın özeti 75’te Maicon’un 85’te Donk’un forvet olarak oyuna girmesi elbette. Ceza sahasına 30’dan fazla orta yapan Galatasaray’ın bu toplara müsait olarak vurduğu ilk an Maicon oyuna girdikten hemen sonra Sinan’ın kafayla Boffin’e teslim ettiği toptu. Donk’un golü ise Mariano’nun ortasından çok rakibin üzerinden topu iyi yere vurmayı başaran kendisine ve elbette kenar yönetime yazılır. Bu tür bir denemeyi son olarak 10 sene önce Feldkamp’ın, maçın sonlarında Servet Çetin’i hücum hattına gönderdiği maçlarda görmüştük. Tabii ondan sonraki aşağı yukarı 10 dakikada yaşanan panik hem deplasmanda sürekli rakip kaleye topu sokmaya çalışan (ekseriyetle mağlup durumda veya berabere olduğundan) takımın bu sefer topu kendi kalesinden uzak tutmaya çalışmasından, hem de son 15 dakika ver golden sonra takım kurgusunun alt üst olmasından. Yine de şampiyonluğa oynamayı düşünen bir takımın son bölümde topu rakip alana göndermek dışında hiçbir şey düşünmemesi ve topu ayağında tutamaması sorgulanabilir. Ozan Kabak’ın da çıktığı üçüncü maçta da hiç fena olmayan bir performans gösterdiğini de belirtelim.

Tabii Terim’in bu maçta kaybetse de vermek isteyeceği mesaj aynıydı. Bu takım hücum oyuncusu olmadan mücadele ediyor ve ben çılgınlıklar denemek zorundayım. Sonuç tabii ki onun dehasına yazılacak, siteminden çok.