Türkiye, 1980`lerde gündeme gelen özelleştirme-piyasa yanlısı politikaların doğrultusunda, her alanda olduğu gibi elektrik sektöründe de planlama kavramından uzaklaşmıştır.

Termik santrallar gerçeğinde Akbelen direniyor... Halk kazanacak

DR. ALİ UĞURLU
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı

Geçtiğimiz yazın en önemli gündemi ülkenin güney batısında çıkan ve ilgili idarelerin basiretsizliği nedeniyle söndürülemeyen orman yangınlarıydı. TMMOB eylül ayı içerisinde yangının, nedenlerini, sonuçlarını ve bölgede yarattığı tahribatı araştırmak ve sonunda da bir rapor hazırlamak üzere yürütme kurulu üyeleri ve bağlı oda başkanlarından oluşan bir heyetle bölgeye bir inceleme gezisi düzenledi. Oda başkanı olarak ben de bu heyetin içerisindeydim.

Yaklaşık 155 bin hektar alanın kül olduğu bu coğrafyada ormanları tehdit edenin sadece yangınlar olmadığı görüldü. Açılacak olan yollar, yeni maden sahaları ve işletmeleri, turizm tesisleri hepsi yangının sonuçlarından faydalanmak için bekliyordu. Çünkü geçmişte böyle olmuştu. Hatırlanacağı üzere yangın Milas Ören’ e ulaştığında hemen yakınlarda bulunan Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralları için de bir tehdit ortaya çıkmıştı. Neyse ki yangınlar bu santrallara fazla bir zarar vermeden birkaç gün sonra söndürüldü ve halk derin bir nefes aldı.

Anılan bölgede yangın devam ederken yangın riskinin olmadığı santral yakınındaki İkizköy mahallesinin Akbelen orman alanında birilerinin ağaç katliamı yaptığı basına yansıdı. Bu olay kamuoyuna “ağaçlar yangının santrallara ulaşmasını engellemek için kesiliyor “ diye duyuruldu. Elbette ki bu sav doğru değildi. Oluşan kamuoyu üzerine de izinsiz ve kim tarafından yapıldığı o günlerde belli olmayan bu kesim yetkililerce durduruldu. Sonradan anlaşılacağı üzere ağaç katliamı yapılan bu alanın santrallara kömür sağlayacak bir maden sahası olduğu anlaşıldı. Maden arazilerinin sınırı Muğla’nın Milas İlçesine bağlı İkizköy’e kadar ulaşmış durumda. Köyün bazı mahalleleri geçmiş yıllarda kamulaştırma ve satın almalar yoluyla ne yazık ki maden alanına dahil edilmiş. Milas İkizköy halkı yaşam alanlarını ortadan kaldırmak isteyen şirkete karşı 2019 yılından bu yana örnek bir direniş sergiliyorlar. Köylülerin tarım arazilerini satmak istememesi üzerine, köyün hemen yakınında bulunan 740 dönümlük Akbelen Ormanı’na göz diken maden şirketi, arkasına aldığı iktidar desteğiyle burayı maden sahasına çevirmek istiyor. Yangın karmaşasından yararlanmak istemeleri de bundan. Bahane hazır: “buralar orman vasfını kaybetmiş”. Kuruluş amacı ormanların korunması, geliştirilmesi ve devamlılığının sağlanması olan Orman Genel Müdürlüğü, maden şirketinin işini kolaylaştırmak üzere geçtiğimiz Nisan ayı içerisinde Akbelen Ormanında işaretleme ve kesim çalışmaları başlatmak istese de İkizköylüler bu kıyıma izin vermiyor. 17 Temmuz 2021 tarihinde yeniden gelen kesim ekiplerine karşı İkizköy halkı iki aydan bu yana Akbelen Ormanı’nda çadır nöbeti tutuyor. Hukuki mücadele de yürütüyorlar.

TMMOB heyeti Milas Belediye Başkanını ziyaret ettikten sonra İkizköylülerin nöbet tuttuğu Akbelen Orman alanını da ziyaret etti. Köylüler ve köylülerle birlikte orada onlar destek için bulunan çevreciler coşku ile TMMOB heyetini selamladılar. TMMOB Başkanı Emin Koramaz yaptığı konuşmada kömür yakıtlı termik santralların çevreye verdiği zararlardan da bahsetti. İkiz köylüler birden heyecanlanarak TMMOB başkanını alkışladılar. Nasıl heyecanlanmasınlar ki. Dünyada artık kömür yakıtlı termik santral yapımı durdurulmuşken, finans kuruluşları tarafından bu santralların kurulması için kredi verilmezken, Cumhurbaşkanı Erdoğanın AKP – MHP meclis grubunca onayladığı bu santrallara çevre muafiyeti izni veren yasayı veto ederken köylerinin akıbetini neler beklediğini bilmemeleri beklenemez.

KÖMÜR YAKITLI TERMİK SANTRAL GERÇEĞİ

Kömür temini için Akbelen Ormanlarının yok edilmesi sözkonusu olan Yeniköy santralı ile yakınındaki Kemerköy Santralı geçmişte özelleştirilen santrallar arasındadır. Santralların Kükürt Arıtma tesisi olmasına karşın santralların kurulduğu yıldan sonra getirilen ek kısıtlamalar nedeni ile ek çevre yatırımlarının yapılması gerekmektedir. Köylülerin şu aşamadaki direnişleri orman alanının santrala gerekli kömürü almak üzere açılacak maden sahası nedeniyle ormanın ve köylerinin yokolmasını önlemeye yöneliktir. Altındaki kömürü almak için maden işletmesinden kaynaklı ek çevresel sorunların ortaya çıkması ve köylülerin yaşamlarının etkilenmesi kaçınılmazdır.

Bu konu,aynı zamanda geçtiğimiz yıllarda özelleştirilen kamu santrallarınıntümünün çevre mevzuatına uyum meselesini ve verilen süre uzatımlarını akla getirmektedir. Özellikle yerleşim yerleri yakınında olan santrallar çevresel etkileri açısından sıkıntılıdır. 2013 yılında bu santrallara çevre mevzuatına uyum sağlamaları için gerekli yatırımları yapmak üzere uzunca bir süre verilmişti. O tarihte henüz kamu mülkiyetinde olan termik santralların büyük bölümü zaman içinde özelleştirildi. 2019 yılına gelindiğinde bu santralların gerekli yatırımları yapmadığı görüldü ve süre bir kez daha uzatıldı. Ortada "kirletmeye devam" edilmesi için yaratılmış fiili bir durum vardır. Bu yatırımların yapılması için yedi yıl çevreyi kirletmeleri pahasına bu santrallara izin verilmiştir. Sürenin sonunda bu yatırımlar yapılmayınca süre iki buçuk yıl daha uzatılmak istenmiştir.Geçmişte enerji sektöründe özelleştirilmeler için getirilen gerekçeler arasında, sektörde kamu kaynaklarının yatırım yapmak için yeterli olmadığı, buna karşılık özel sektörün enerji alanına sermaye ve kaliteli yönetim getireceğine dair savlar yer almıştır. Bugün görüldüğü üzere bu savlar tutmamış, birtakım muafiyetler ile özelleştirilen santralların yeni sahiplerine ayrıcalıklar sağlanmış; yapmaları gereken çevre yatırımlarını yapmamaları göz ardı edilerek hem yatırım maliyeti hem de işletme maliyetinden avantaj sağlamalarının yolu açılmış, tüm bunlar yurttaşların sağlığı hiçe sayılarak yapılmak istenmiştir.

Kamuoyundan gelen tepkiler sonucunda, Cumhurbaşkanlığı`nınvetosu üzerine 2020 yılının başında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından üç santrala çevre izni verildiği, beş termik santralın tamamen, bir termik santralın kısmi olarak kapatıldığı, dört santralın ise altı ay süreyle geçici faaliyetine izin verildiği açıklanmış ve kapatılan termik santralların yönetimlerinin, gerekli çevresel yatırımları tamamlamadıkları sürece faaliyete geçmelerine izin verilmeyeceği belirtilmişti. Ancak bir süre sonra çeşitli esnekliklerle bu kısıtlar da aşılmış, santralların işletmeye alınmasının önü açılmıştır.

Madencilik de dahil olmak üzere, kömürün elektrik üretiminde kullanılmasının yarattığı önemli çevre sorunları vardır. Bu nedenle kömür yakıtlı termik santralları çevre mevzuatı açısından sorunlu işletmelerdir. Bu santrallarda uçucu kül (Partikül Madde-PM10 ve PM2.5) kükürt dioksit, azot oksitler, karbon monoksit, karbon dioksit, ağır metaller (civa gibi) emisyonlar vardır. Çevre mevzuatına uyum için yapılan yatırımlar sadece desülfürizasyon ünitesi denilen ve kükürtdioksiti tutmaya yarayan ünitelerdir. Diğer emisyonların özellikle azot oksitlerin, karbon dioksit ve ağır metallerin tutulup arındırılması mümkün olmamıştır. Bunlar ne yazık ki çevreye verilmekte ve çevre felaketine yol açılmaktadır. Sağlık açısından çok daha önemli bir sorun olarak görülen 2,5 mikrondan küçük partiküller ülkemizde yönetmeliklerde ve ölçümlerde dikkate bile alınmamaktadır. Partikül madde ve kükürtdioksit kömür santrallarının yıllardır bilinen ve önlem alınması gereken başat kirleticileridir. Ancak kömür santrallarının yarattığı çevre sorunları bunlarla sınırlı değildir. Güneş ışığında hidrokarbon radikalleriyle reaksiyona girerek yer seviyesinde ozon/fotokimyasal sis yaratan azot oksitler, ağır metaller gibi kirleticilerinin yanı sıra kömür santralları iklim değişikliğinin en önemli nedeni olarak görülen karbondioksit emisyonları açısından da en önemli kirletici kaynaklardan biridir.

Zamanla teknolojik önlemler geliştirilmektese de, çevre ve halk sağlığı açısından önlem alınması gereken kirletici parametrelerin sayısı da artmakta, sınır değerleri giderek düşürülmektedir. Batı ülkelerinde kömür santrallarından uzaklaşılmasının önemli nedenlerinden biri çevre ile ilgili gerekli yatırımların kömür santrallarının maliyetlerini giderek arttırmasıdır.

Söz konusu santrallar kamunun sahipliğindeyken, özelleştirmenin sürekli gündemde tutulması, ilgili kamu kuruluşuna finansman ayrılmasının tercih edilmemesi sonucunda santralların tamamına Baca Gazı Kükürt Arıtma tesisi yapılamamıştır. Zaman içinde kirleticilerin emisyon limitlerinin düşürülmesi de santrallarda azot oksitler, kül depolama alanları vb.açılardan ek yatırım ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Kaldı ki, konu sadece yatırım yapılmasıyla da bitmemektedir. Santralların işletilmesi sırasında arıtma tesislerinin gerekli kapasitede çalıştırılmaları da gerekmektedir. Tüm bunlar, bir yandan denetimin zorunluluğunu gösterirken bir yandan da bu konudaki boşluğu ortaya çıkarmaktadır. Ülkemizdeki kömür santralı işletmeciliği deneyimlerinin çevre açısından iyi bir sınav vermediği bilinmektedir. Yeterli denetim yapılmamasının da bu durumda rolü vardır.

Santralların özelleştirilmesi aşamasında firmaların çevre ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmek için gereken yatırımları yapıp, işin gerektirdiği yetkin bir işletmecilik ortaya koymak yerine kısa vadeli bir bakış açısıyla elektrik satışını sadece bir kazanç alanı olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Söz konusu santrallar üstelik kapasite mekanizması, alım garantisi gibi desteklerden de yararlanmaktadır.

Görüleceği üzere bu santraller sadece kükürt oksitler açısından tehlikeli değillerdir. Azotoksitlerin, ağır metallerin, karbondioksitlerin ve partikül maddelerin emisyonlarını önlemek deyim yerindeyse imkansızdır. Bu nedenle söz konusu santralların çevre mevzuatına uyum sağlaması çok zor hatta saydığımız kirleticiler açısından da imkansızdır. Bu nedenle yapılması gereken kömür yakıtlı bu santrallerin Avrupa da olduğu gibi kapatılması ve yenilerinin de inşa edilmemesidir

İklim değişikliği ve enerji sektöründen kaynaklanan diğer çevre sorunları nedeniyle dünyada enerjide dönüşüm uygulamalarının ele alındığı bu dönemde, aşağıdaki hususlara da açıklık getirilmesinin önemli olduğu düşünülmektedir:

●Geçici faaliyet izni verilen santrallarda, çevre ile ilgili yükümlülüklerinin yerine getirilmesi amacıyla santral işletmecileri tarafından yapılması gereken yatırımların ilerleme-tamamlanma durumunun ayrıntılı olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kamuoyuyla paylaşılması yararlı olacaktır.

●Bilindiği gibi, kömür santrallarından kaynaklanan gaz halindeki kirleticiler kükürtdioksit (SO2) ile sınırlı olmayıp, azot oksitlerin (NOx) de dikkate alınması gereklidir. Dünya Sağlık Örgütü`nün halk sağlığı açısından daha zararlı olarak gördüğü 2,5 mikrondan küçük partiküller konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın çalışmaları ne durumdadır?

●Söz konusu santrallarda sürekli ölçülmesi gereken kükürtdioksit, azot oksitler, uçucu kül ve karbon monoksit (CO) değerleri kamuoyuna açık olmalıdır; ayrıca hidrojen klorür ve hidrojen florür değerlerinin Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği Ek-2`deki kütlesel debileri aşıp aşmadığı kontrol edilmelidir.

●Kömürle çalışan tüm santralların etki alanı içerisinde hava kalitesinin ölçülmesi için hakim rüzgar yönü, gerekli mesafeler, çevredeki yerleşim yerleri gibi faktörler dikkate alınarak, maruz kalınan kirliliği temsil edecek şekilde hava kalitesi ölçümü istasyonları kurulmalı ve sürekli olarak ölçülen kirletici değerleri kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Bu istasyonlar kamunun kontrolünde ve denetiminde olmalıdır.

●Linyitin yakılmasından kaynaklanan kül-cüruf, baca gazı kükürt arıtma tesislerinden kaynaklanan katı atıkların nasıl depolandığı, düzenli depolama tesislerinin durumu ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından gerekli denetimlerin yapılıp yapılmadığı açıklanmalı, sonuçlar kamuoyuyla paylaşılmalıdır.

●Santrallardan kaynaklanan sıvı atıkların ilgili yönetmeliklere uygun olarak bertaraf edildiğinin denetlenmesi ve bu konudaki verilerin kamuoyu ile paylaşılması gerekmektedir. Su kaynaklarının rasyonel kullanımı da konunun önemli bir diğer boyutudur.

●Yıllardır hiçbir önlem alınmadan çalıştırılan santralların hava, toprak ve su üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak amacıyla, santralların çevrelerinde cıva dahil ağır metal kirliliğinin saptanması için üniversitelerimizce bilimsel araştırma çalışmalarının yapılması ve bu tür araştırmaların kömürlü santralların tümü için genişletilmesi ve verilerin kamuoyuyla paylaşılması gereklidir.

Mevcut ve yeni enerji yatırımlarının tarım ve orman alanlarımızdan su kaynaklarımıza, hava kirliliğine kadar çok yönlü etkileri vardır. Kirletici yükü fazla olan kömür santralleri özellikle kamuoyunun haklı tepkisini çekmektedir; bu tepkilerin artarak devam edeceği açıktır. Ayrıca, elektrik üretiminde yerli kaynakları kullanmak halk sağlığını hiçe saymanın bir gerekçesi olmamalıdır. Bu nedenle, mevcut santrallerin yanı sıra, kamuoyunun tepkisine neden olan, kurulu güç fazlası ve elektrik talep artışları dikkate alınmadan ortaya atılan, plansız, zaman ve kaynak kaybına neden olan yeni kömür santralı projeleri konusunda ısrarlı olunması da anlaşılamamaktadır. Diğer yandan mevcut koşullarda kömür madenciliği- santral işletmeciliği alanından geçimini sağlayan çok sayıda yurttaşımız ve ailesi olduğu, dolayısıyla konunun böylesine bir toplumsal boyutunun bulunduğu da bilinmektedir.

Söz konusu yatırımların yapılabilmesi için santralların üretime ara vermesinin ülkedeki elektrik arz güvenliğini riske sokacağı yönündeki gerekçe de tatmin edici değildir. Türkiye`nin kurulu gücü 97 bin MW` ı aşmış olup, en yüksek talep, yaz aylarında 46 bin MW civarındadır. 2018 yılı rakamlarına göre güvenilir üretim kapasitesi brüt talepten 123 milyar kilowattsaat kadar fazladır. Diğer bir deyişle Türkiye`de kurulu güç fazlalığı görülmektedir. Kaldı ki, çevre konusunda gerekli yatırımların yapılması yükümlülüğü bugünün konusu olmayıp bu santrallar özelleştirildiğinden beri bilinen bir durumdur. Yetkili makamların zamanında konuyu takip ederek gerekli yatırımların yapılmasını sağlamak yerine, şirketleri önlem almamaya teşvik edercesine sürekli olarak erteleme girişimlerini devreye soktuktan sonra, şimdi kamuoyunun önüne arz güvenliği gerekçesi ile çıkmaları kabul edilemez.

Solar fotovoltaik ve rüzgar santrallarının maliyetleri düşerken, çevresel etkilerinin en aza indirilmesi için alınacak önlemler kömür santrallarının maliyetlerini yukarı çekmektedir. İklim krizi nedeniyle karbondan arındırma politika ve uygulamalarının ağırlık kazandığı batı ülkelerinde kömür santrallarından uzaklaşıldığı açıktır. Dünyada finans kuruluşları artık kömür santrallarına kredi vermekten vazgeçmekte ya da kredi vermeyi kısıtlı koşullara bağlamaktadır. Kısa süre önce,Çin Devlet Başkanı da Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'ndaki konuşmasında dış ülkelerde kömür santralı yatırımlarına finans desteği verilmeyeceğini açıklamıştır

Türkiye, 1980`lerde gündeme gelen özelleştirme-piyasa yanlısı politikaların doğrultusunda, her alanda olduğu gibi elektrik sektöründe de planlama kavramından uzaklaşmıştır. İlgili kamu kurumlarındaki teknik birikim yok edilmiş, elektrik alınıp satılan bir meta haline getirilmiş, sektör özel şirketlerin kâr etme beklentisine bırakılmıştır. Dünyada ve ülkemizde bu uygulamaların açmazları, sürdürülemezliği artık açıkça ortaya çıkmaktadır. Genelde enerji, özelde elektrik sektöründe toplum yararını, sosyal adaleti, çevrenin ve insan sağlığının korunmasını öne alan politikaların ve uygulamaların geliştirilmesi, üretimden nihai tüketime kadar verimliliği arttırarak enerji yoğunluğunu düşüren, uzun vadeli, ancak aşamaları ve ara hedefleri belirlenmiş planlama ve programların yaşama geçirilmesi zorunludur.

İkizköylüler Akbelen direnişinde haklıdır. Termik santralların ne kadar sorunlu olduğu ve çevreyi nasıl etkilediği yaşanan örneklerle ortadadır. Bölgedeki termik santral işletmecileri yangın sırasında fırsattan istifade yeni maden sahaları açmak istemişlerdir. Cerattepe’de, Çanakkale’ de ve Fatsa’ da olduğu gibi haklı olan ikizköylüler Akbelen direnişini de kazanacaktır.