Yeni Ulusal Güvenlik Belgesi’nde ‘irtica/gericilik/şeriatçılık’ bir tehlike olarak artık yer almıyormuş.

Yeni Ulusal Güvenlik Belgesi’nde ‘irtica/gericilik/şeriatçılık’ bir tehlike olarak artık yer almıyormuş. Cemil Çiçek vurguladı, bunların yasayla tanımlanabilir suçlar olmadığını; ki, doğru ve de  “yasayla tanımlanmamış, içeriği netlikle belirtilmemiş suç olmaz”, hukukun en evrensel ilkelerinden biri.

‘Terör/terorizm/teröre destek’ kavramları da, içine her türlü davranış, hatta tavrın sokulup birer suç olarak cezalandırılmalarına kapı açan ibareler; yani, devletlerin her türlü haydutluğuna yasal kılıf sağlama anahtarları, devlet terörünü meşrûlaştırmanın araçları. Bu durumda ‘terörle mücadele’ de, bütün insanî değerleri bir kenara atmanın dört dörtlük bahanesi oluyor: ‘Teröre bulaşıyorlarsa, güvenlik güçlerimiz, kadındı, çocuktu dinlemez, gerekeni yapar’; bu yöndeki talimatı veren ise, her fırsatta Gazzeli çocuklar için aile boyu göz yaşı dökme şenlileri düzenleyip İsrail’i katil ilân eden başbakan; bu sözü etmesi üzerine hemen üç-beş gün içerisinde Diyarbakır ve Batman’da, biri daha üç yaşında, ona yakın çocuğun kendi polisinin kurşunuyla can verdiğini unutaraktan. Diğer bir unuttuğu da Uğur Kaymaz; daha on iki yaşında, ama vücudunda on üç kurşun, dokuzu sırtından olmak üzere…

Her şeyden önce Terörle Mücadele Yasası’nın kaldırılması gerekiyor; ancak, ondan da önce ‘terör’ün Türkçesine, yani, son on beş-yirmi yıl hariç en az üç yüz elli yıl kullandığımız ‘tedhiş’e geri dönmemiz. Tedhiş, yani insanı dehşet düşürecek eylem ve tasarruflarda bulunmak suretiyle herkesi mefluç (felçli), dolayısıyla tepki veremez, karşı koyamaz, hakkını arayamaz hâle getirme; TDK Sözlüğü’ndeki karşılığıyla ‘yıldırı/yıldırma’.

‘Tedhiş’in dilden atılması, düpedüz ve başlı başına bir psikolojik harekat: Tedhiş kavramını tanıdığı sürece, hiçbir kafa, diyelim yeşil-sarı-kırmızı bir kravat taşımanın insanları dehşete düşürmek gibi bir suç, yani ‘terör suçu’ addedilip cezalandırılmasına kesinlikle yatmazdı. İnsanı ‘dehşet’e esas düşürenin, eylem veya tasarrufun içerdiği şiddetten çok ‘beklenmedik’liği, ‘öngörülemez’liği, dolayısıyla insanı çaresiz bırakması olduğunun bilinmesi ölçüsünde de, hiçbir şeyin devletin keyfî tasarruflarda bulunması kadar terorizan (tedhiş edici) olmadığını anlamak bugünkü kadar zor olmazdı.

 Bu noktada vurgulanması gereken, keyfî bir affın, hatta ödüllendirmenin de aşağı yukarı keyfî bir cezalandırma kadar insanı, keyfîlik tekeline sahip güce teslim olmaya, ona biad etmeye sürükleyecek olduğudur: Tiran, artık sadece hışmını değil, rahmet ve lutfunu da devreye sokmuş olmaktadır, ‘hikmetinden sual olunmaz’ bir varlık statüsü kazanmak üzere.

Bu yolu en iyi uygulayanlardan biri İhsan Doğramacı olmuştur, Hacettepe’nin rektörü olarak, ancak özellikle de YÖK başkanlığı döneminde: Hemen her yıl yönetmelik, kredi alma sistemi, not verme ölçütleri veya vize sınavı sayısı/aralıkları/ağırlıkları vb… konularında, herkes için en beklenmedik sonuçlar doğuracak değişiklikleri getirip, ama zaman zaman da en ümitsiz duruma düşürdüğü insanları birden bire kurtaracak aflar çıkartmak ve yeni düzenlemelere gitmek suretiyle. Bu işin günümüzdeki en mahir üstadı ise, başbakan Erdoğan’dır: Doğan grubuna yaptıklarının yanı sıra, son vergi affıyla aynı grubu nasıl kurtardığına bakmak, ne demek istediğimizi anlamak için yeterlidir.

Hitabette hiddeti, yönetimde de keyfîliği bilinçli bir yıldırma/sindirme yöntemi olarak benimseyen bir iktidarın, sonuçları itibariyle en tehlikeli tasarrufu ise, yargıyı araçsallaştırmasıdır: Habur’da, gerillanın ayağına devletin mahkemesini gönderip, açıkça ve yiğitçe “pişman değilim” diyen adamı ‘etkin pişmanlık’tan serbest bırakırken, silahla uzaktan yakından ilişkisi olmayan seçilmiş siyasetçilere CMK mezalimi uygulamakta beis görmeyen bir yönetimin ülkeyi götüreceği nokta, silahların susup dökülen kanın dinmesi değil, silaha sarılmanın siyaset yapabilmenin yegane etkili yöntemi olarak kurumsallaşmasıdır ve de bu AKP kodamanlarının hiç mi hiç derdi değildir; zira, kendi oğullarına, askerliği ya hakkıyla ya da hiç yaptırmamanın bir yolunu nasıl olsa bulurlar.