Meral ile Gülşah’ı hatırlıyor musunuz? Kürecik radar üssünü protesto ettikleri için terör örgütü üyeliğinden yargılanıp 6 yıl 8 ay hapse mahkûm edilmişlerdi. Şimdi içerdeler.

Meral ile Gülşah’ı hatırlıyor musunuz? Kürecik radar üssünü protesto ettikleri için terör örgütü üyeliğinden yargılanıp 6 yıl 8 ay hapse mahkûm edilmişlerdi. Şimdi içerdeler.

‘Örgüt’, özellikle de ‘terör örgütü’, yürürlükteki faşist rejim açısından maymuncuk işlevi gören terimler.

Gülşah ile Meral, İzmit’te bir avukatın bürosuna girip, pencereden bir protesto afişi sallandırmışlar: A cahil, cahil değilse alçak yaratıklar; bunun neresi terör.

Terör, Fransızca ‘dehşet’ demek; terörizm de ‘insanları dehşete düşürecek eylemler aracılığıyla yıldırıp sindirmeyi temel alan bir strateji izleme’; yani bir fikriyat, ideoloji veya doktrin değil, doğrudan doğruya ve de sadece ve sadece somut eylem düzeyinde ortaya çıkan bir tutum; ve de tekrar belirtelim ki, bir avukat bürosunun penceresinden bir protesto afişi sarkıtmanın insanları dehşete düşürüp sindirmeyle uzaktan yakından hiçbir alâkası yok. Ancak, ne yapıyor faşizmin kansızları; önce seni ‘terör örgütü üyesi’ olmakla, olmadı ‘üye olmamakla birlikte terör örgütünün amaçlarına hizmet etmek’le suçluyor, sonra da eyleminin somut içeriği ne olursa olsun terör suçlusu olarak cezalandırıyor; yani suç ve de ceza, gerçekleştirilmiş olan somut eylemden tümüyle koparılıyor, dolayısıyla ne yaptığın değil kim ve kimlerden olup ne yapmış ve ne yapmamış olursan ol, o yaptığın veya yapmadığın şeyi hangi niyetle yaptığın veya yapmadığın konusundaki yargıç kanaati üzerinden belirleniyor ve bu noktada şöyle bir mantık işliyor: ‘O, öylesine şeytandır ki, şeytanlığını hiç kimseye belli etmez; tam tersine melek olduğuna inandıracak şekilde davranır’; ki, burada ‘melek’lik, ‘şeytan’lığın kanıtına dönüşmüş olmaktadır.

Ne diyor o ‘şey’: “Cadı avıysa, cadı avı”; tabiî, bir zamanlar “Ergenekon öyle bir örgüt ki, insanlar kendileri bile bilmeden üyesi olabilirler” diyen beyinsiz alçakların bugün de hiç eksilmemiş ve aksamayan destekleri eşliğinde.

Kürecik, Gülşah ve Meral: Bir yandan Gazze’ye İsrail, İsrail’e de Hamas-Erdoğan operasyonları, diğer yandan da başka bir ‘şey’in kadınların hayâsına, iffetine müdahil olma girişimi; üstelik de benim -bir zamanların güzel, yeşil- Bursa’mda, babamın, Behice Boran’ın, yeşil gözlü açık tenli Bulgarya göçmeni kızların, "Çaydan geçip, konyak içip, yanakları al al olmuş gelin"lerin memleketi; işte bunlar getirdi bu üçünü aklıma.

Dedim ya, Gülşah’la Meral hapiste; dışarıdakiler ise günde ikişer üçer öldürülüyor ve bu ‘şey’lerin kankalarından biri 9 yaşında kız çocuklarını evlendirmek için savaş verirken bir diğeri de erkeğin ölmüş eşiyle 6 saat geçene kadar ilişkiye girebileceği fetvası veriyor: “Dis-moi qui tu hantes, je te dirai qui tu es”; yani, “kiminle içli dışlısın, söyle bana; ben de sen ne malmışsın söyleyeyim sana”.

Burada Fransızca gösterisi yapmak gibi bir derdimiz yok; sadece bazı şeyler ilk söylendikleri dilde tekrarlanınca daha bir güzel oluyormuş gibi geliyor bana; Besmele’nin ve ezan’ın arapçası, “olmak veya olmamak, işte bütün mesele bu”nun da İngilizcesi söylenmesi misali.

Neyse biz, bize Fransız kalmış Fransızca’dan Türkçeleşmiş Fransızca’ya dönelim: Bunların hepsi -latant veya fiilen- ya pedofil(sübyancı), ya nekrofil(ölüsevici), ya da her ikisi birden. Yoksa, ne 5 yaşındaki kızların başını örtüp, 7-8 yaşındaki çocukları sınıfta/müsamerede kız erkek diye ayırır, kız babalarına da evlatlarını öpüp koklamada 7 yaş sınırı getirirlerdi, ne de ‘seçilmiş meclis’lerinden ölüyle sevişme yasası geçirmeye kalkarlardı.

Devam edersek, yazı daha çok uzar; onun için şunu söyleyip bitirelm: Kadın katillerinin değirmenine su taşıyan canilere, kahkahalı fotoğraflarla cevap vermek, maymun Türkçe söylediğimi anlamadı diye kendisiyle Latince anlaşmayı denemek gibi bir şey; böyleleri konuştu mu, yellenip geçeceksin, ama mutlaka sesli, tercihan da ağır kokulu; ancak bunu anlarlar.