İkiz Kuleler’e saldırıdan 9 gün sonra, 20 Eylül 2001’de, TRT 1 Radyo’da “medya ve terör” ilişkisi üzerine konuşurken, dünyanın terörün tanımı üzerinde tam olarak anlaşamamış olduğunu belirtip, “belki en dar ve herkesin üzerinde anlaşabileceği anlamıyla terörü ‘sivillere yönelik şiddet’ olarak tanımlayabiliriz” demiş ve “Böyle bakıldığında; Taksim’in göbeğindeki canlı bomba eylemi de, İsrail’de bir otobüs durağında gerçekleştirilen benzer türden bir eylem de, İkiz Kuleler’e uçaklarla dalmak da tartışmasız birer terör eylemidir. Medya hiçbir şekilde terörü, şiddeti ve savaşı öven ve özendiren yayınlar yapamaz” diye eklemiştim.

Aradan geçen zamana ve 11 Eylül sonrası George W. Bush’un “terörizme karşı savaş”ı ABD dış politikasının merkezine oturtmasına karşın terörün tanımında hâlâ uluslararası bir uzlaşı olmadı. Tersine, Bushgillerin terör kavramının sınırını alabildiğine genişletmesi en çok demokrasi ve özgürlükleri vurdu. Dünya çok daha fazla teröre açık hale geldi.

***

Terörün sosyolojisi üzerine çalışanlar, kavrama “geniş bir kitleye yönelik korku veya yıldırma yoluyla siyasi, dini veya sosyal bir amaç elde etmek için devlet dışı bir grup tarafından önceden tasarlanmış şiddet kullanımı” gibi tanımlar getirebiliyorlar.

Böylesi tanımlar da işi pek kolaylaştırmıyor. Devletlerin terörü bir araç olarak kullandığına dair çok sayıda örnek ve “devlet terörü” diye de bir kavram var. Eğer bir otorite sayarsanız, Erdoğan’ın defalarca İsrail ve terörü birlikte kullandığını, İsrail’e “terör devleti” dediğini hatırlatabilirim.

Britannica da “devlet terörü” diye bir şeyin varlığına işaret eder ve “Genellikle devlet veya devlet destekli terörizm olarak adlandırılan kuruluş terörizmi, hükümetler tarafından veya daha sık olarak hükümetler içindeki fraksiyonlar tarafından o hükümetin vatandaşlarına, hükümet içindeki fraksiyonlara veya yabancı hükümetlere veya gruplara karşı kullanılır. Bu tür terörizm çok yaygındır, ancak esas olarak devletin desteği her zaman gizli olduğu için tespit edilmesi zordur” der.

***

Terör tartışması içindeki başlıklardan biri de “devrimci terör”dür. Burada amaç “bir siyasi sistemin tamamen ortadan kaldırılmasını ve yeni yapılarla değiştirilmesi”dir. Kendisini gizleyen “devlet terörü”nden farklı olarak, genellikle “sahiplenilir” ve kendini olabildiğince görünür/konuşulur kılmak ister.

Dünyanın belli başlı sözlüklerinin terör tanımlarını ortaklaştırmak da kolay değil: “Siyasi amaçlar doğrultusunda, özellikle sivillere karşı şiddet ve yıldırma, şiddetin yasa dışı kullanımı.” “Gözdağı vermek… Siyasi amaçlara ulaşmak veya bir hükümeti harekete geçmeye zorlamak için şiddet eylemi ve tehdit kullanımı.

Terörü diğer şiddet eylemlerinden ayırırken şu nokta önemli; “Yalnızca doğrudan mağdurlar içinde değil, geniş bir kitle arasında korku yaratmaya çalışır. Korkuya dayanma derecesi, terörizmi hem konvansiyonel hem de gerilla savaşından ayırır.

***

Terörün, tarih boyunca sağcı, solcu, milliyetçi ve dini gruplar, devrimciler, ordular, istihbarat servisleri ve polis gibi devlet kurumları tarafından uygulandığına dair sayısız örnek vardır. Bu nedenle ve de herkesin üzerinde anlaştığı bir tanımı olmadığından “Birinin teröristi, başkasının özgürlük savaşçısıdır!” deyimi her dile girmiştir.

Uzattım biliyorum. Şunu söyleyip bitireyim: Terör konusunda yapılabilecek en kötü ve tehlikeli şey kavramın daha da muğlaklaştırılıp sıradanlaştırılmasıdır.

Bir babaya oğlunun kemiklerinin torba içinde verilmesini haberleştiren Halk TV yayınını bir şekilde terörle ilişkilendirerek ona ceza veren RTÜK’ün yaptığı tam da budur!