Terörle mücadele adı altında bir anda her birey ya da grup bir terörist/terör destekçisi konumuna yerleştirilebilir ya da bir anda bu konumdan çıkarılabilir. Bu, iktidarın neyi kendisine faydalı bulduğuna, neyin iktidarını daim kılacağına ilişkin kararına göre değişir

‘Terörle mücadele’ terörü

MUSTAFA KEMAL COŞKUN*

Bir kategori olarak AKP’nin ve onun destekçilerinin ideal tipini oluşturmaya kalksaydık bunun temel niteliği ne olurdu? Baştan belirtmek gerekirse, ideal tip birbirlerinden tamamen farklı içeriklere sahip bir kategori içerisinde işlerliğini daima devam ettiren, dolayısıyla süreç içerisinde ortaya çıkabilecek her türlü içerik farklılığından tamamen bağımsız bir biçimde sürekliliğini koruyabilen bir mekanizmanın varlığı ile ortaya konabilir. Söz gelimi, demokrasi havarisinden otoriterlik sevdalısına, çözüm süreci destekçisinden “Kürt sorunu yoktur”a, milli görüş gömleğini çıkartandan milliyetçiye, muhafazakârından sol-liberaline, laikten İslamcıya, terör karşıtından IŞİD destekçisine kadar envai çeşit bireyi içerisinde barındırabilen bir kategoride ideal tip, bu mekanizmalardan hiçbirine dayanamaz, zira bunlar, somutluk düzeyinde farklı anlam ve niteliklere sahip olabildiğinden AKP’nin ve destekçilerinin içlemini oluşturamaz. Bu durumda AKP’yi AKP, destekçilerini de AKP’li yapan temel çekirdek; ne laiklik karşıtlığı, ne İslamcılık, ne muhafazakârlık ne de anlamı ve niteliği duruma ya da kişiye göre değişebilen herhangi bir içerik değil, fakat tam da bu içeriklerin niteliğini ve derecesini belirleyen onun ‘faydacılığı ve fırsatçılığıdır’. Demek ki, kaplamı -yani içerdiği birey sayısı- sınırlı, içlemi -yani bu bireylerin ortak özelliği- de faydacılık/fırsatçılık olan bir kategori ile karşı karşıyayızdır. Geçerken de yönetimi ele aldığından beri bu içeriği neredeyse hiç değişmemiş olan bir iktidardan herhangi bir sorunu liberal demokrasinin kurallarıyla çözmesini bekleyen birisi, bir çıkar ilişkisi içerisinde değilse eğer, beyinden değil de omurilik soğanından düşünüyor demektir ki bu noktada hiç de haksızlık etmediğimiz bugüne kadar iktidarı destekleyip şimdilerde günah çıkarma yarışına girişen sol-liberal zevata bakılınca anlaşılacaktır.

‘Faydacı ve fırsatçı’ bir tip, elbette ki kendi çıkarına uygun olduğu müddetçe olur olmaz, bilir bilmez, uyar uymaz giremeyeceği kılığı olmayan tipten başka bir şey değildir. Tam da bu nedenle, gündelik hayatında ve özel işinde olabildiğince para kazanma, yaşadığı toplulukta ise tüketim yönelimlidir. Ancak ele aldığımız kategori birey değil de bir parti ve onun politikaları ise, bu faydacı-fırsatçı içeriğin, iktidarını kaybetmemek adına, “1’e karşı 10 öldürüyoruz” hesabında da açık olduğu üzere, tek sermayelerinin şehit tabutları, tek çözüm yollarının da muhalif herkesi “terörist” ilan etme biçiminde yansıması hiç de anlaşılmaz değildir.

Tam da bu noktada, ne olursa olsun iktidardan gitmemek için bu faydacılık ve fırsatçılığın, ekonomik ve kültürel politikalar yanında, terörle mücadele politikasına nasıl yansıdığını artık ortaya koyabiliriz.

Terör, en basit tanımıyla tedhiş etme, korkutarak insanları sindirme ve yıldırma, daha doğrusu insanları dehşete düşürerek hayatta kalabilmek için “ölmemek için ölüymüş gibi yapmak” zorunda bırakmaktır. Tıpkı, Ankara’daki son iki patlama ile birlikte insanların sokağa çıkmaya bile korkar hale gelmesi örneğinde olduğu gibi. Demek ki, ne zaman, ne sebeple ve hangi yollarla başına neler gelebileceğini bilmeyen/bilemeyen bir insan, doğal olarak terörize edilmiş, yani dehşete düşürülmüş, korkutulmuş, dehşet içinde tutulmak suretiyle bırakın kendi hedeflerine ulaşmak için mücadele etmeyi, bunları söylemekten bile aciz hale getirilmiş bir insandır. Ve insanları bu hale getiren her kimse, işte o, teröristtir. Meseleye şöyle bir örnekle devam edelim: Diyelim, yüzlerce faili meçhul cinayetin işlendiği bir ülkede, düşüncelerinden/söylediklerinden dolayı faili meçhul bir cinayete kurban gitme türünden bir korku ve dehşet içine düşürülmüş olan insan, kendi siyasal taleplerini dile getirmekten bile çekinirken, açıktır ki, terörize edilmiştir ve bu faili meçhul cinayetlerin failleri her kimse, işte onlar, teröristin ta kendisidir.

Tam da bu noktada, terör/terörizm kavramları adı altında, aslında ne denli bir çarpıtmanın/saptırmanın da gerçekleştiği ortaya çıkar. İktidar, faydacı ve fırsatçı içeriği gereği terör tanımını genişlettiği, dolayısıyla suç ile eylem arasındaki ilişkiyi bütünüyle esnekleştirdiği ölçüde, birileri önce terörist ilan edilip sonra da bu birilerinin her yaptığı terör suçu içerisine sokulabilir. Böylece artık herhangi bir birey ya da grup istenilen anda terörist ilan edilirken, terörist olarak ilan edilen kişi ya da grup, bir anda hiçbir hakkı bulunmayan, hiçbir hukuki statüye sahip olmayan, dolayısıyla her şeye müstahak bir varlık durumuna indirgenmiş olmaktadır. Bu anlamda terörist statüsü öyle bir statüdür ki, terörist ilan edilmiş bir kişiyi, bütün hak, hukuk, vicdan, ahlak söylemlerinden ayrıca değerlendirilmesi gereken, insan-dışı bir varlık olarak bakılan bir nesneye dönüştürüverir, dolayısıyla o, olsa olsa ölü olarak ele geçirilebilen ya da etkisiz hale getirilen, varlık kavramının kaplamı içinde, ama içlemi hayvan ya da bitkinin içleminden fazla olmayan bir nesnedir. Cumhurbaşkanının tutuklu akademisyenler için sarf ettiği “suçlularsa tutuklu yargılanırlar” cümlesi, terörist ilan edilenin nasıl bir hukuksuzlukla karşı karşıya geldiğinin en açık göstergesi olsa gerektir.

Bütün bunlardan sonra artık şunu söyleyebiliriz ki, terörle mücadele adı altında bir anda her birey ya da grup bir terörist/terör destekçisi konumuna yerleştirilebilir ya da bir anda bu konumdan çıkarılabilir. Bu, iktidarın neyi kendisine faydalı bulduğuna, neyin iktidarını daim kılacağına ilişkin kararına göre değişir: İktidarı süresince “ne istediyse verilen” bir cemaat, başka bir sebeple terör örgütü olarak görülebilir, ya da başörtüsünün serbest olması için imza veren akademisyen kahraman ilan edilirken, barış için imza atan aynı akademisyen en tehlikelisinden bir terörist ilan edilebilir. “Faydacı ve fırsatçı” politikanın sonucu budur. İnsanların ne zaman “terörist” ilan edileceklerini bilmemelerinin kendisi zaten onları dehşete düşürmekten başka bir şey değildir ve anlaşılan, bir terör ve terörist korkusu yaratılarak insanlar gerçekten de bütünüyle terörize edilmekte, “eylemek/eylemde bulunmak” gibi insanı insan yapan en önemli özelliklerden biri, yaratılan bu korku ve dehşet sayesinde en asgari düzeyde tutulmaya çalışılmaktadır. Burada söz konusu olan, insanın bizzat “eyleyen” bir varlık olmaktan çıkarılmasıdır. Bu durumda, bugün değilse bile yarın, herhangi bir terör suçlamasıyla karşı karşıya kalmamak için insanın “eyleyebileceği” tek şey, şunu ya da bunu eylemek değil, herhangi bir “eylemde” bulunmamak, doğrusu, insan olmamaktır. Muhalif herhangi bir şey “eyleyen” herkes günün birinde terörist ilan edilebileceğine göre, iktidarın faydacı ve fırsatçı içeriğini olabildiğince destekleyen “organik aydınlar”, örneğin barış için eylemde bulunma “gafletini” göstererek 10 Ekim Ankara katliamında hayatını kaybedenlerin bizzat kendilerini hala terörist ilan etmemişlerse eğer, bilin ki akılları yetmediğindendir, yoksa, utandıklarından değil.

* Doç. Dr., Ankara Üniversitesi DTCF, Sosyoloji Bölümü