İktidarın hesabı ortada: BDP’li seçmene “siz istediğiniz kadar oy verin, sizin seçtiklerinizin milletvekilliklerini...

İktidarın hesabı ortada: BDP’li seçmene “siz istediğiniz kadar oy verin, sizin seçtiklerinizin milletvekilliklerini saymam; hatta çalarım, istediğim gibi içeride tutarım, dışarıda bıraktıklarımın da burunlarını sürterim, ya kuyruklarını kısıp tıpış tıpış Meclis’e gelir benim oyunuma figüran olurlar, yoksa onları da içeri atarım; hele mahallî seçilmişler/siyasîler, onlar ne ki, bak nasıl binlerle içeri tıkıp görevlerinden aldım; kısacası, kendilerine oy verdiğin, sözlerine itibar ettiğin, duruşlarına saygı duyduğun her kim varsa işte görüyorsun, hepsini böcek gibi ezip geçiyorum; sen de artık akıllı ol, bu insanların seni temsil etmelerine, senin hakkına sahip çıkıp savunmalarına izin vermeyeceğimi anla; kes ümidini onlardan, gel bizim eteklerimizin altına sığın, ne varsa bize biad etmekte var; yoksa senin de hayatını karartır, sana da dünyayı zindan ederim” mesajını vermek.

İktidara bu aklı  2009 mahallî seçimlerinden hemen sonra verenlerin tezi şuydu: ”Önde gelenlerin üzerine iyice gidip, bir ‘şahin’-‘güvercin’ ayırımı yaratalım; tabiî mümkün olursa, daha sonra bunları birbirleriyle çatıştırmak üzere. ‘Şahin’leri bir kere tecrit ettik miydi, başsız/beyinsiz/dayanaksız kalan büyük kitleyi bir yandan Fetullah’ın misyonerleri aracılığıyla, olmadı Hizbullah’ın milislerini de devreye sokarak, AKP’nin bendeleri durumuna getirebiliriz”; ki, bu arada, iktidarın silah ruhsat yaşını 18’e indirip, kişi başına sayısını da 5’e çıkartma takıntı ve ısrarını da bu proje çerçevesinde değerlendirmek gerekir.

Bütün bunlar ilk ağızda (kendi tabirleriyle) ‘terörle mücadele’yle ilintiliymiş gibi görünse de, aslında ülkenin tümünü otokratik bir diktatörlük temelinde esir alma stratejisinin adımlarıdır. Lokomotif, başbakandır; ancak, böyle bir rejime ihtiyacı olan, Türkiye’nin ‘korsan’ kapitalizmidir, neo-liberal Yeni Dünya Düzeni’nin yerel vekilharcı olarak. ‘Korsan’dır; zira, egemenliğini, aşağı yukarı yarısı kayıt dışı bir ekonomi üzerinden sürdürmektedir. Dolaylı vergilerin toplam içinde yüzde 70’i bulması da, yine bir korsanlıktır: Dolaylı vergi, korsan vergidir. En önemli düzenlemeleri KHK’larla yapmak da korsanlığın başka bir tezahürüdür; hele, KHK yetki süresinin son günü, ‘ithal doktor ve hemşire’nin önünü açmak, artık işin üzerine tüy dikme faslıdır.

Hükümetin programında, zaten açıkça belirtilmiştir ki, nihaî hedef ‘piyasa toplumu’dur; yani, para dışında hiçbir şeyin bir araya gelip toplumsal bir güç oluşturmasına izin verilmediği bir toplum; sadece niteliksiz değil, nitelikli emeğin de malî sermaye karşısında tümüyle köle konumuna düşürülmesi: Doktor düşmanı bir Sağlık Bakanı, öğretmen düşmanı bir Millî Eğitim Bakanı… Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ise “güzel öldüler” diyebilecektir, üç beş yüz liraya tamah eden taşeronunun gaz sensörsüz-dedektörsüz galerilerde ölüme gönderdiği otuz işçinin ardından. Tersane işçileri ise, ya kendileri iskele platformlarından, ya da kafalarına yüzlerce kiloluk madenî parçalar düşerek ölürler, ‘dağdan inme’/ ‘köyden gelme’ olup da dar yerde yürümeyi bilmediklerinden, bakanlığın işçi sağlığı ve iş güvenliğinden sorumlu müdürüne göre.

Gerek, cesetleri toprak altından tek parça çıktı diye madencilerin ölümünü ‘güzel’ yapabilmek, gerekse bu lafı eden bakanın oradan sağ, üstelik de insan içine çıkmasını, dahası yine bakan olmasını sağlamak açısından ise, ‘terörle mücadele’ stratejik bir zorunluluktur: ‘Terörle mücadele’ sürmelidir ki, bir yandan kolu bacağı kopmuş, dahası tümden parçalanmış cenazeler karşısında madencinin ölümü güzelleşsin, diğer yandan da buradaki güzelliği bir türlü keşfedemeyen ‘terörist’ler, maden değil de polis gazıyla ölüme gönderilsin; olmadı, içeri atılıp susturulsun.

Korsan kapitalizmin siyasal iktidarının hedefi sadece BDP veya Kürtler değil, ülkenin tüm insanlarıdır ve de bu son tutuklamalar, hâlâ uyanamayanlar için, belki de son bir şanstır.