Tarihte “ilk” denen şeyler ardı ardına yaşanıyor... İlk kez yargıda şu oldu, ilk kez kuvvet komutanlarına bu oldu... Ama henüz “o” olmadı

Tarihte “ilk” denen şeyler ardı ardına yaşanıyor... İlk kez yargıda şu oldu, ilk kez kuvvet komutanlarına bu oldu... Ama henüz “o” olmadı! İşte şimdi “o”nun ne olacağını merak ediyoruz! “O” nedir? Şimdilik bilemiyoruz.
Çünkü yeni oyun tam olarak kurulmadı... Dolayısıyla, şimdi kural: kuralsızlık... Taşlar yerine oturuncaya kadar görünüşte fiilen tek kural koyucu var: Recep Tayyip Erdoğan...
Gördüklerimiz, bildiklerimiz şunlar: Askeri vesayet sona erdi; yani, darbe yapılmayacak; çünkü sermaye ve ABD buna ihtiyaç duymayacak. Çünkü bu ihtiyacı dış faktörler (AB ve bilhassa ABD) adına AKP pekâlâ karşılayacak... Öyleyse, asıl önemlisi iç faktörler...
“Askeri vesayet”in bitmesi, darbeler döneminin sona ermesi elbette önemli. O halde AKP sevdalılarına sormanın da vakti geldi: “Peki netçeniz şimdi?”
Askeri vesayet bitince, sırada ne var? AKP ile birlikte “işçi vesayetine” karşı bir kavga... AKP ile birlikte “Kürt vesayetine” karşı bir kavga... AKP ile birlikte “Alevi vesayetine” karşı bir kavga... Şaka değil, ciddi: AKP şimdi ya tam susturacağız ya kan kusturacağız triplerinde... “Ya bizdensiniz ya fişlenirsiniz!” Kanı bozukları böyle şeydeceklermiş...
Bunu söyleyen AKP’liler, aslında Başbakanlarını taklit ediyorlar. Başbakan, Meclis başkanına “Sen mi susturacaksın ben mi susturayım” diye kükrerken, medya patronlarına fırça atarken sanki başka bir şey mi kast etmiş oluyordu? Hâlâ bazı cıvık kalemler, AKP sayesinde memlekete AB demokrasisinin de geleceğini iddia etmiyor mu, tansiyonum fırlıyor!
Özellikle bu tür kargaşa-kutuplaşma ortamlarında ortak görüşe sahip olmak hiç mümkün değil. Olup bitenlerin anlamı elbette herkesin durduğu yere göre değişiyor. Ezilenlerin penceresinden bakılığında görülen, bu yüzden, cemaat penceresinden-Taraf gazetesinden gösterilenlerden elbette çok farklı oluyor.
Nihat Fırat, kadim dostum, “ÖDP iletişim”de şöyle yazmış: “Çok karmaşıkmış gibi görünen bütün bu olup bitenler (darbe girişimleri, generallerin gözaltına alınıp sorgulanmaları, eski derin devlet ilişkilerinin etrafında dolanılması vb.) emek, demokrasi ve özgürlükler penceresinden bakıldığında, yılanın deri değiştirmesi kadar doğal, sade ve net görünüyor.”
AKP tasfiye ettiğini iddia ettiği vesayet sistemini her hal ve davranışıyla aslında yeniden üretiyor. Oğuzhan Müftüoğlu vakti zamanında bu tür çatışmaları “ters görünümlü özdeş mantık” diye tanımlardı. Bu satırları yazarken Erdoğan ile Başbuğ yeni bir görüşme yapıyordu, neyi konuştuklarını nereden bileceğiz ki? Ama hiç olmazsa mantıklarını biliyoruz: Ters görünümlü özdeş mantık! Tarz aynı tarz, sadece elbise farklı...  Yani tornistan!
Bilenler bilir, küçüklüğümüzde öyle her eskidiğinde yeni giysi (özellikle takım elbise) almak mümkün olmazdı, kumaşı eprimiş elbise terziye götürülür, terzi elbisenin içini dışına çıkarıp yeniden dikerdi. Tornistan böyle bir şey... Şimdi elbisenin iç yüzeyindeki İslamcılık, muhafazakârlık filan dışa çıktı... Gidişata bakılırsa, muhtemelen artık seküler toplum, laik devlet diye tanımlanan Cumhuriyet de geride kalıyordur. Ama neo-liberal düzen, vahşi kapitalizm tüm kurum ve kurullarıyla dimdik ayakta... Şimdi elbette “türbana özgürlük” diyenler zafer kazandıklarına inanıyorlardır. Ama bu “zaferi” Kürtlere özgürlük diyenler, Alevilere özgürlük diyenler pahasına kazanmış olmadılar mı? Yani kimlik siyasetine ağırlık verenlerden “ötekileri” de bu yolda mağlup sayılmadı mı?
Sınıf siyaseti açısından zaten bu süregelen kavgadan bir beklenti yoktu... Eh artık, Cemaat güçleri şimdi işçileri de “özgürleştirecekler”, “Cemaat dayanışması neyinize yetmiyor bırakın sendikaları” diyecekler: Mem-der üyesi olmayan kamu çalışanının özgürlük nesine? Doktorlar zaten “ateist”, kahrolsun Tabipler Birliği! TMMOB’de örgütlü mimarlar, mühendisler de ikide bir yolsuzluk filan ortaya çıkarıyorlar, münafıklar...
Yok be yahu! AKP’nin işi o kadar kolay değil. AKP’nin giydirdiği tornistan elbise de yırtılır, merak etmeyin. Üniformalılar, siviller birbirlerinin elbisesini yırtsalar dahi sonunda uzlaşırlar. Ama öyle bir çelişki var ki, bu emek ve sermaye çelişkisidir, birinci cumhuriyette de ikinci cumhuriyette de antagonisttir, yani uzlaşmaz çelişkidir. Çözülmeden kalamaz, mutlaka çözülür. Çünkü “o” iç faktördür.
“O” da mutlaka olacak... O kadar!