Cüneyt Çakır'la temsil edildiğimiz, ilk teknolojik gole şahitlik ettiğimiz, kalecilere şapka çıkardığımız, hakemleri gömdüğümüz şampiyona geride kaldı.

Tersinden Dünya Kupası

Cüneyt Çakır'la temsil edildiğimiz, ilk teknolojik gole şahitlik ettiğimiz, kalecilere şapka çıkardığımız, hakemleri gömdüğümüz şampiyona geride kaldı. Tarihin belki de en leziz Panzerleri, Lineker'in meşhur “futbol doksan dakika sürer ve sonunda Almanlar kazanır” sözünü akıllara düşürecek şekilde Arjantin karşısında uzatmalarda gülmesini bildi.

Maracana, iki devin Dünya Kupası'ndaki yedinci kapışmasına ev sahipliği yaptı. Pazar günkü randevu aralarındaki üçüncü finaldi; iki de çeyrek final oynamışlardı. Şampiyona tarihinin en büyük “ezeli rekabeti”nin taraflarıydı onlar.

Haritaya baksanız, birbirine milyonlarca sigara içimi uzaklıktaki iki ülkenin randevusuydu pazar günkü. İlişkilere baksanız, “iki kıtanın büyük gücü”yle başlayan tüm yorumlar, yok hükmündeydi. Coğrafya pekiyi, tarih sıfır demekti!

“Meksikalılar Azteklerden, Perulular İnkalardan, Arjantinliler ise gemilerden geldi” der Güney Amerika’nın sakinleri. Hakikaten 1885 ile Birinci Dünya Savaşı arasında üç milyondan fazla göçmen alan Arjantin’in nüfusu bir anda iki katına çıkmıştı. O Avrupa limanlarından yola çıkıp Buenos Aires’te demirleyen gemilerden binlerce Alman inmişti. Bu tanıma Avusturyalılar, Macarlar, Yugoslavlar, Polonyalılar, İsviçreliler de giriyordu.

Almanca konuşulan topraklardan beş dönemde akın olmuştu Güney Amerika ülkesine 1827’de Buenos Aires’te bir Alman kolonisi kurulurken, 1870’ten Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar gelen 100 bin kişi, Arjantin’in gelişmesinde etkili olmuştu. Açılan okullarda yetişen çocukların sayısı giderek artıyor, bunlar toplum yaşamında önemli rol alıyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra gemilerden inenlerin sayısı giderek artıyordu.

Arjantin’deki okulların sayısı 59’dan 176’ya tırmanırken, göçmenler kimliklerini korumak için çalışıyordu. İsviçrelilerin kurduğu günlük gazete, Nazilerden kaçmak için 1933’ten sonra ülkeye ayak basanların can simidi oluyordu. Beşinci dalga ise tamamen tersten geliyor, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra içlerinde birçok önemli Nazinin bulunduğu 12 bin kişi kıta değiştiriyordu.

Ölüm meleği lakaplı doktor Josef Mengele hiçbir zaman yakalanamazken, Hannah Aredt’in “fazlasıyla normal, ortalama, sıradan bir devlet memuru” olarak tanımladığı Nazi Almanyasının Yahudi politikalarından sorumlu Adolf Eichmann yakayı burada ele vermişti.

Bugünkü Arjantin nüfusunun yüzde 8'ini oluşturan Alman kökenlilerin arasından son iki devlet başkanı da çıkmıştı. Evet, Kirchner'ler de Arjantin için çok önemli olan bu azınlıktandı...

Biraz da çuvaldızı kendimize batıralım...

Sosyal medyaya baksanız, biz de orada olmalıydık, yok Kosta Rika, Yunanistan vardı; hattâ Amerika bile oradaydı. Tabii argüman netti, onların bölgeleri basitti. Türkiye deseniz, Romanya ve Macaristan gibi “mazi kalbimde yaradır” sakızlarını çiğneyen iki eski futbol gücünün bile arkasında kalmıştı...

Gözümüze kestirdiğimiz ülkelerin çoğu gruplardan çıkarmayı başardı. Hele tembel hayvanların diyarı, kimilerinin ellerinden düşürmediği kahvelerin vatanı Kosta Rika, henüz gol bile atamadığımız İngiltere ve müzesinde dört Dünya Kupası bulunan İtalya'yı safdışı bırakarak penaltılarla yarı finalin kapısından döndü.

Komşu deseniz, 2004'te Yaşlı Kıta'nın büyüğü olarak taçlandıktan sonra düzenlenen hiçbir Avrupa Şampiyonası'nı ıskalamadı; 2006'yı görmediyse de 2010 ve 2014'te Dünya Kupası heyecanı yaşadı.

Her gördüğümüzde dalga geçmekten sıkılmadığımız ABD, aslında yedi turnuvadır orada; dört kez de gruptan çıktılar.

“Almanlar yenilince biz de yenilmiş” sayılıyorduk da Brezilya yiyince, sanki biz atmış sayıldık. Onların hezimetleriyle neredeyse Güney Amerikalılardan fazla dalga geçtik. Tüm turnuvalarda kalelerinde gördükleri gol sayısını ağzımız sulanarak paylaştık da araya sıkıştırdıkları 5 Dünya Kupası'nı nedense atladık...

Telaffuz meselesi çığ gibi büyüdü gitti. Turnuvanın gol kralı olan Kolombiyalı Rodriguez'in ismi James, maçlar boyunca büyük dert oldu. Kim bilir onun gülü yüzü hürmetine Fenerbahçe'de iki sezon geçirmiş Dirk Kuyt'un soyadının nasıl okunacağı yeniden moda oldu. Hollandalı biyonik adamın takım arkadaşı Wesley Sneijder'in kazandığı para ve koyduğu performans da kimilerinin çenesini yordu. Maestro hem Dünya Kupası'nın en çok koşan futbolcusu oldu, hem de en iyi 11'e seçildi. Bizim lig açısından bakarsanız, geçen sezonu Türkiye'de bitiren ve samba diyarının yoluna tutan 26 oyuncu arasında, bir o gol attı, bir de Jermaine Jones!

Kendimize dev aynasından bakmaya gerek yok; “oralarda” çok olduğumuzda yok! İki kere Dünya Kupası'na katıldık, üç kez de Avrupa Şampiyonası'ndaydık. Az ama öz katıldık, bir dünya üçüncülüğü; bir de yarı final yaşadık.

Biz otuzuna yaklaşan oyunculara bile yer yer “genç” derken, beş yıl önce 21 Yaş Altı'nda Avrupa şampiyonu olan 11'in 6'sı, pazar günü Maracana çimlerine yeryüzünün en büyüğü olmak için ayak bastılar.

Bazıları Mersin'e gidiyor, kimileri tersine...