Bugün bu köşede son kez yazıyorum.
Sonunda beklenen oldu.
“ Sekiz senedir yazıyorsun, bir numara yok. Seninle bu köşelerden yola çıkanlar Cumhurbaşkanı’na danışman oldu, senin bir halt olacağın yok” deyip biletimi kestiler.
Ama benden kurtulmak o kadar kolay değil. Kapıdan kovsalar bacadan girer, bakarsınız bu kez enerji politik yazılarla yine karşılarına çıkarım. Yeter ki zaman, benim, gazetenin ve elbette ki siz okurların elini bırakmasın.
2008 yılındaki bir yazımda; “ Yayın hayatına başladığı günden bu yana BirGün ayakta durmayı başardı. Şimdi sıra güç toplama, zorluklarla dolu bir yayın hayatında daha hazır, daha donanımlı olarak yürümeye geliyor. BirGün henüz uçma noktasına gelmedi, kanatlarını açmadı uçmaya. Andre Gide’in dediği gibi “Açılmamış kanatların büyüklüğü bilinmez”. Bu topraklar üzerinde, bu coğrafyada iyiye, güzele bir örnek, bizden bir örnek, soldan bir örnek olarak mutlaka kanat çırpacaktır” demiştim. Kanatlarını çırpmaya hazır genç, dinamik, cesur bir gazete var artık. Şimdi bayrağı genç kadrosu ile genç kalemlere devretme zamanı.
Yazmak insanı geliştiren en güzel eylemlerden biri. Hele bunun bir kısmını BirGün gibi bir gazetede gerçekleştiriyorsanız. Birikimli okur, birikimli yazar kadrosu ile iç içe olmak size o kadar çok şey katıyor ki anlatamam. Sekiz yıldan fazla bir süre bu birikimden yararlandım. Gazetede yazdığımı öğrenen kimileri bu işten maddi kazanç sağlamadığımı öğrenince şaşırıyorlardı. Oysa tam tersi şaşırtıcı olmalıydı; gazetenin böylesi bir birikimle bana kattıkları için bir şey istememesi gibi…
Suya sabuna dokunmadan yazmak BirGün’de olası değildi. Bu eşyanın tabiatına aykırı olurdu. Olabildiğince kırmamaya çalışıp, hicvi de kullanarak, küfür dilinden uzak yazmaya çalıştım. Sekiz yıl içerisinde hiç kimse - birkaç liberal ile Diktatör dışında- yazdıklarımdan alınmadı. O alınanlar ki, kıpti kadar mert olamadılar. Üstelik izdeşleri onlar ve eylemleriyle gurur duyduklarını adım başı haykırırken…

Olabildiğine özgürce yazmak, elinin serbest olması yazanın yaratıcılığını da tetikliyor. BirGün bu süre içinde yeni karakterler yaratma fırsatı da verdi bana. Sırçınar ve müdavimleri söylenebilecek her şeyi söylediler demli çay sıcaklığıyla… O güzelim mahalle kahvesini gömmek olmaz. Bir gün, bir başka yerde yine söyleşiriz koca çınarın altında…
Bütün kahve sakinleri ve ben, iyisi ile kötüsü ile bizleri iş edinip okuyanlara çok teşekkür ederiz.
Haa, bir de tek okurum olduğu, ama yazdıklarımı da anlamadığı konusunda ısrarcı olan A. Kahraman’a da geçmiş olsun. Garibe çok çektirdik. Artık güzel günler ve huzurlu çarşambalar onun için…
Bu arada kimi dar zamanda çalakalem yazıp imla hataları, cümle düşlükleriyle çıkan yazılara rağmen A. Aşut’un kaleminden yırtmanın da mutluluğunu yaşıyorum. Bana ne zaman sıra gelecek korkusuyla yaşanan günler geride kaldı anlayacağınız.
Samimi eleştirilerinden dolayı gazetedeki köşe komşularıma ve ender de olsa “iyi yazmışsın “diyerek beni motive edip yazar havalarına sokan sevgili Doğan Tılıç’a gani gani teşekkürler…
En çok da BirGün emekçilerine, Altan Erbulak Sokak’taki ana kapıyı açtığınızda karşınıza ilk çıkan güler yüzden, Selcan İş Merkezi’nde kapıyı en son çeken Ali Rıza Cihan’a kadar hepsine sonsuz teşekkürler…
Terziler bilir, dikiş bitince ip koparılır. Yeni dikilecek elbiseler için bir başka ip takılır iğneye ve hayat devam eder...