Arkasından bir sevgi seli bırakarak gidenlerden birini; eşim Helga’ya ve bana ikinci bir anne olan sevgili Annette Elisabeth Rittersberger’i, hayatına dokunduklarına zıt bir kalabalıkla toprağa verdik. Helga, ben, Selçuk, Nevzat, Abdullah (Apo), Meryem, Besim, Figen ve Seyit Torun…

Gelmek istediği halde gelemeyenler, kardeşlerim ve çocuklarım dahil, o kadar çoktu ki… Cenazede olma ısrarlarını kabul edememe zorunluluğu için hepsinden özür diliyorum.


Döndü, yıllardır abla-kardeş gibiydi Elisabeth’le, son anlarında da yanındaydı. Emeği unutulmaz. O da gelemedi!
Apo gibi dostunuz olmalı; ne derdiniz olsa koşar… Korona günlerinde cenaze işleri zor, sağ olsun Apo’yla birlikte Nevzat da mezarlıktaydı. Ali Haydar Fırat’ı, Yüksel Işık’ı ve Mezarlıklar Şube Müdürü Şaban Acer’i de anmam gerek…
Selçuk da, kardeşliğimizin bir tek biyolojik yönü eksik, Elisabeth’e evlat gibiydi. Yaşarken de son yolculuğunda da yanındaydı…

Dr. Yılmaz Kurt… “Ağrım var” dediğini duyduğunda, biz sokağa çıkamazken, seğirtip gitti ambulansla. 19 Mayıs Hastanesi’nde son gününü acısız geçirmesi için çırpındı. Ne desek az!

Çaresizlik bir dakika bile sürse yıkıyor insanı… Yoğun bakım ve diğer olanaklarıyla büyük bir hastane ararken çaresiz hissettiğim anda; “Şimdi talimat veriyorum, doğru bize getirin” diyen Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Haberal’ın beni çaresizlikten çekip alan dost sesini unutmayacağım!

Başkent Üniversitesi Hastanesi Acil ekibi… Öyle çabaladılar ki yaşama döndürmek için… “Yapılabilecek bir şey daha var mıydı?” kuşkusu yaşamayacaksak, onlar sayesinde. Sağ olsunlar!

Başkent’te cenaze işlemlerini Elisabeth’in inancına saygılı bir özenle yerine getiren İmam İlyas Bey’le, Maviş Hanım; toprağa verirken “Buraya hep ziyarete gelirdi” diye onu hatırlayan mezarlık görevlileri nefreti çok dünyanın iyi insanlarıydılar.

Rektör Yardımcımız Prof. Dr. A. Varoğlu, İletişim Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Ö. Yağcı ve İletişim Fakültesi’ndeki tüm arkadaşlarım; ODTÜ’deki dostlar, Helga’nın ODTÜ Sosyoloji’deki çalışma arkadaşları hiç yalnız bırakmadılar.
Sağ olsunlar; İsmail Küçükkaya Fox TV’de, Ayşenur Arslan Halk TV’de başsağlığı dileyince memleketin dört bir yanından telefonlar geldi. 42 yıl öncesinin dostları, SK/SAL 78’li arkadaşlar; “Küçükkaya söyledi, kayınvalideni kaybetmişiniz” diyerek aradılar. Bakırköy Belediye Başkanı Dr. Bülent Kerimoğlu aradı. Gazeteden, televizyondan duyup öyle çok arayan oldu ki, hangisini anayım.

Sevgili İlhan Cihaner ve ailesinin, Ömer Kızıl’ın dost dokunuşları da unutulmazdı. Sağ olsunlar.

Her gün 5-6 gazeteyi düzenli okuyan Elisabeth son yıllarda teke inmişti; BirGün. O tek gazeteden de birkaç tane alır etrafına dağıtırdı. Köşe yazarı, muhabiri, yöneticisiyle BirGün ailesi hep bizimleydi. Var olsunlar.

Türkiye tarihiydi Elisabeth; İstanbul doğumlu “Boğaz’ın Almanı”ydı. Dayıları Osmanlı ordusunda miralaydı; bir dedesi eczacılığımızın önde gelenlerinden, eskilerin iyi bileceği Kansuk pastilini yapanlardan...

Türkiye’nin ilk elektrik motorlarından Hofmann babasınındı. Varlık vergisiyle sıfırlanmış, Yozgat’a sürgüne gitmişlerdi. Sonra, hayatını tercümanlıkla kazanmaya çalışmış, bu sayede Tarabya Oteli’nin inşası sırasında Walter’le tanışmış, büyük bir ailenin parçası olarak bizimle mutlu yaşamış ama Walter’le aynı mezara gömülmeyi ve bir an önce ona kavuşmak için ölmeyi de arzulamıştı.

Alaylı biri olarak girdiği Alman Dışişleri’nde diplomat statüsü almış ender insanlardandı. Menderes dahil, emekliliğine kadar gelip geçen bütün Türk ve Alman liderlerin görüşmelerinin tercümanıydı. Ölümün ve sonrasının olağanüstü güzel olduğu inancına sahipti.

Dilerim gittiğin yer inandığın gibidir Elisabeth ve umarım bir gün hayatını yazabilirim!