Yeni teşvik paketine ilişkin değerlendirmemiz, Başbakan’ın 4 Haziran’daki basın toplantısındaki açıklamasını temel alıyor. Çünkü ...

Yeni teşvik paketine ilişkin değerlendirmemiz, Başbakan’ın 4 Haziran’daki basın toplantısındaki açıklamasını temel alıyor. Çünkü yeni teşvik modeline ilişkin ortada henüz bir hukuki çerçeve bulunmuyor. Elimizdeki tek belge bu basın açıklaması.
Basın açıklamasının ilginç tarafı, oluşturulacak yeni hukuki çerçeve ve gerektirdiği düzenlemeler sanki varmış gibi paketin dayandığı bölge/il ve sektör tercihlerinin önceden ayrıntısıyla belirlenmiş olmasıdır. Anlaşılan Başbakan tek taraflı bir dayatmayla illerde ağırlığı olan siyasi çevrelerin olası tartışmalarını önceden kesmeyi ve müdahalelerini engellemeyi amaçlıyor. Ancak hemen belirtelim, niyetlenenin tersine bu tutumun bu tür tartışmaları ve müdahaleleri tetiklemesi daha yüksek bir olasılıktır. Nitekim tartışmalar şimdiden başladı bile. Ayrıca tartışmaların haklı da bir zemini var. Çünkü paketin dayandığı illere ait ekonomik gelişme endeksi 2001 yılına ait olup, güncelliğini yitirmiş durumda. Kaldı ki, bu eleştiri yeni de yapılıyor değil. Benzer bir eleştiri, 2004 Mart’ında hayata geçirilen 49 ili kapsayan teşvikler için de yapılmıştı. Aradan geçen bunca zamana rağmen bir güncellemeye gidilmemesi ve yeni teşvik modelinin eski verileri temel alması düşündürücüdür.
Tartışmaları haklı kılan bir diğer eksiklik, gelişmiş iller ile onların gölgesinde kalmış illerin teşvik açısından aynı kefeye konulmuş olmasıdır. Gelişme düzeyi farklı illerin aynı gelişme düzeyindeymiş gibi sınıflandırılıp aynı teşviklere tabi tutulması, haklı olarak kabul edilebilir bir durum değildir.
Bu teknik tartışmaların dışındaki değerlendirmeler ise oldukça renkli. Kimileri bu paketin devrim olduğunu; kimileri çok geç kalındığını; kimileri ise işe yaramaz bir derleme olduğunu ileri sürüyorlar. Aslında bu değerlendirmelerin hiç birisi doğru değil. Gerçek olan, bu paketle geçen yazımızda belirttiğimiz gibi sermaye çevrelerine bir kaynak transferi yapılacak olmasıdır. Asıl olan budur. Paketin krizi çözme diye bir derdi bulunmuyor. Zaten açıklanan hedefler arasında böyle bir amaca yer verilmiyor. Paketin krize bir çözüm olarak sunulmuş olması, paketin zamanlama olarak krize denk düşmesinden ve öncesinde krizi çözmeye yönelik paketlerin peşi sıra uygulamaya konmuş olmasından kaynaklanıyor. Toplumda krizi çözmeye yönelik yeni kapsamlı bir paket beklentisi vardı. Yeni paket bu beklentiye denk düştü ve öyle algılandı. Bu algılama sermaye çevreleri ve Başbakan tarafından da benimsenmiş olmalı ki, paket kamuoyuna kriz çözüm paketi olarak sunuldu.
Pakette eskiden beri var olan, bazı önlemler sanki yeniymiş gibi rötuşlanarak pakete konulmuş durumda. Örneğin, yürürlükteki işveren sosyal güvenlik priminin İşsizlik Sigortası Fonu (İSF) tarafından karşılanması uygulaması bölgelere göre farklılaştırılıyor. Bunun yeni bir teşvik olmadığı açık. Kaldı ki, mevcut uygulamanın bile istenilen sonuçları yaratıp yaratmadığı henüz belirlenmiş değil. Başarıları kanıtlanmamış bir uygulamanın başarılıymış gibi kabul edilerek bölgelere göre farklılaştırılarak sürdürülmesi düşündürücüdür. Bu tür örnekler daha da çoğaltılabilir.
Haksızlık yapmayalım. Paketin getirdiği yeni şeyler de mevcut. Bunlardan biri, 120 bin kişiye geçici istihdam kapısının açılması. Temizlik çevre gibi alanlarda geçici istihdam olanağı tanınıyor. Geçici işçi olarak istihdam edileceklerin sigorta primleri ve ücretleri İSF’den karşılanacak. Bu alanlarda ayrıca staj olanağı da getiriliyor. Ancak staj yapanlara istihdam garantisi verilmiyor. Keynes’in meşhur “çukur kazıp doldurma” formülünün bizdeki bu versiyonunun yetkilisi özel istihdam büroları olacak. Bu bürolar öncülüğüyle, esnek, kuralsız, güvencesiz, kısmi zamanlı çalışmayı yaygınlaştıran bir işgücü piyasası oluşturulması amaçlanıyor. Anlaşılan ILO’nun vazgeçilmez gördüğü “insan onuruna yakışır iş (descent work)” ilkesinin uygulanması bir başka bahara kalacak.
Paketin bir diğer yeniliği, sektörel teşvikleri yeniden gündeme getirebilmesidir. Bu olumlu bir adımdır, ancak teşvikin dayandığı yapının henüz oluşturulmaması önemli bir eksikliktir. Yeni teknolojik atılımları özendirecek yapı oluşturulmadan sektörel teşviklerin açıklanması işin ciddiyetiyle bağdaşmıyor.
Pakette yer alan KOBİ’lere yönelik kredi faizi sübvansiyonu ve kredilere garanti verilmesi gibi düzenlemeler ise mevcut kredi sisteminin uygun koşullarda kredi üretemediği varsayımına dayanıyor. Oysa gerçek sorun bu değil. Sorun, yatırım için uygun kredi bulunamaması değil, mevcut yatırımların kriz nedeniyle sürdürülememesidir. Benzer bir yanlış yaklaşım, öngörülen büyük yatırım projeleri için de geçerli. Son iki yazımızda ifade ettiğimiz gibi, büyük yatırım projelerine girişilmesi mevcut yatırımlarını sürdürmekte zorlanan işletmeleri daha da zora sokacaktır. Sorun yeni yatırımların yapılamaması değil, mevcut yatırımların kriz nedeni ile sürdürülememesidir.
Görülüyor ki, paket bir yenilik getirmiyor; ne mevcut sorunlara çözüm üretiyor ne de geleceğe dönük bir umut yaratabiliyor.