Umarım seneye aynı yerde, şimdi satamayıp çürüttüklerini bırakıp gittiği tarlanın kıyısında, her sene olduğu gibi yaza merhaba derken, yine açar tezgâhını. Zamanına göre kavunları, karpuzları, balkabaklarını, domatesleri, içini gördüğümüz küçüklü büyüklü naylon örgü çuvallardaki soğanları, patatesleri yol ağzına sererek…

Kılıçdaroğlu geçen çarşamba, İ. Küçükkaya’nın çoğu izleyicisinin bilemediği “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TRT röportajına en sert tepkiyi kim verdi?” sorusunu “Dolar” diyerek şıp diye bilince aklıma düştü, uğrayıp biraz dolar sohbeti yapayım dedim. Gitmişti!

Nasıl gitti bilmiyorum. Bilmiyorum, çünkü etrafına naylonlar gerip altına yatak serdiği ve güneşe, yağmura, ayaza karşı sığındığı arabasını çeken atını iki ay kadar önce bir gece o uyurken çaldılar. “Herhalde sucuk olmuştur” diye yazıklandık atın ardından!

Erdoğan’ın TRT’de konuştuğu salı akşamı Ankara’ya kar da yağmıştı ama iki üç haftadır gece sıfırın altına düşüyordu hava. O, sıfırın altında, yorgana-battaniyeye sarınarak sabahlıyordu tezgâhın yanında.

En son 10 kiloluk soğan çuvalını alırken, sabah ayazında sarındığı yorganla yattığı yerden kaldırınca, “Bu çuvalı soba borusuyla mı doldurdun?” diye her zamanki gibi sataşamamıştım.

Yol kenarlarından alışveriş yapıyorsanız dikkat edin, dışından gayet güzel ve büyük görülen patates soğan çuvallarının ortasına küçükler bir soba borusu marifetiyle doldurulmuştur.

Soğuk benim kemiklerimi ısırırken, geceyi orada geçiren adama soba borusuyla takılmak çok acımasız gelmişti o an. Sıcak yaz ayları neyse, ama eylül-ekim-kasım ayazında, biraz kavun karpuz ve soğan patates çuvalı başında insanı yatıran nasıl bir yoksulluktu?

Bu soruyu soruyorum ya, onun yerinde olmayı isteyecek yoksulluk hallerini bilmiyor değilim!

TRT ortak yayını “röportaj” için CHP Sözcüsü Faik Öztrak; “TRT’nin bu gece Erdoğan ile sergilediği müsamere, TRT tarihinin en pahalı prodüksiyonu oldu. Erdoğan ile yapılan müsamere dış borç yükümüzü sadece 2 saatte 192 milyar lira artırdı” demişti ya, bence o son zamanların reytingi en yüksek Erdoğan programıydı aynı zamanda.

Öyle olmalı, çünkü bizim tezgahın satıcısı ve bugün CHP’nin Mersin mitingindekiler dahil, zengin yoksul herkes, Erdoğan’ı değil ama doları merak edip TRT’yi izlediler galiba!

Dünyanın düzeni öyle yoksulluk üretiyor ki 8 milyara yaklaşan nüfusun neredeyse 1 milyarı her gece yatağa aç giriyor.

Sürdürülebilir geçim kaynaklarının olmaması diye tanımlanan yoksulluk; açlığı ve yetersiz beslenmeyi, eğitime ve diğer temel hizmetlere sınırlı erişimi, sosyal ayrımcılık ve dışlanmayla karar alma süreçlerine katılım eksikliğini de ifade ediyor. Ancak, açlık ve yetersiz beslenmeden ötesinin lüks olduğu topluluklar var! Yoksulluk içine doğuyor ve yoksulluk yüzünden yoksulluk içinde ölüyorlar. Hiç işlemedikleri bir suçun cezası gibi çekiyorlar yoksulluğu!

Köle olarak doğduğu düşünülen ve “Zenginlik, büyük mülklere sahip olmaktan değil, az sayıda ihtiyaç sahibi olmaktan ibarettir” diyen Yunan filozof Epiktetos gelsin onu bu insanlara, hatta sıfırın altında tezgâhının başında yatan bizim satıcıya anlatsın!

Tezgâh gitti ama yoksulluk her yerde. Bu konuda bir Yunan filozofa kulak vereceksem, Epiktetos’a değil, “Yoksulluk, devrimin ve suçun ebeveynidir” diyen Aristoteles’e kulak veririm.

Ve okula gitmek için değil, ama maçlarını izlemek için sabahın köründe kalktığımız o boksörün dediği gibi; “Ulusların savaşları haritaları değiştirmek, yoksulluk savaşları ise değişimin haritasını çıkarmak için”* yapılıyorsa, görevimiz o haritanın suçu değil devrimi göstermesi için çabalamaktır.

*Muhammed Ali