“Aklın ve bilimin günümüzde gerçek varisi üniversitelerdir. Üniversitelerin bağımsız ve eleştirel düşünme hakkının ve tarihsel görevinin yerine, başka bir şey koyamayız.”

Bu sözler sayın Prof. Bilsay Kuruç’a aittir. Ve devam ediyor…

“Üniversiteyi salt piyasanın, sanayinin pratik işlerini yapan, yapacak bir yer olarak düşünmek büyük yanlışlıktır. Üniversite, bilgiyi ve teknik ortamı- tabanı yaratır”

Sayın Kuruç herkesin anlayacağı dilden üniversitenin görev ve yapısını çok net anlatmıştır.

Bunu yazmamım nedeni; TFF Gelişim Direktörlüğünün hem üniversitelerdeki futbol ihtisas derslerine bakış açısındaki yanlışlığı ortaya koymak, hem de bu ihtisas bölümlerinden yetişen ve mezun olan antrenör adaylarını yok sayma hususundaki tavırlarının yanlışlığını ortaya koymaktır.

Eğitim bir gelişim sürecidir. Bu süreç sadece mesleki donanımlara sahip futbol piyasasına eleman yetiştirmeyi amaçlayan zaman dilimi değildir.

Özellikle alt yapılarda “İnsan yetiştirmek” üzere anlayışın egemen olması gereken süreçte, ortama katkı sağlayacak bilgili insan unsurun kullanılması için TFF ile üniversite işbirliği kaçınılmazdır.

Üniversite mezunu olmayıp, futbol camiasından gelen antrenörler yerine; alt yapılarda üniversite mezunu antrenör adaylarının kullanılması içinde bulunduğumuz koşullar içinde kaçınılmaz durumdur.

Futbol camiasından gelen antrenörlerin ise üst liglerde görev alması daha doğru bir tercihtir. Tabi burada ki başarı veya başarısızlık durumu sadece kendilerini değil tüm futbol sistemi etkilemektedir. Ve tartışma konusu olabilmektedir.

Çünkü “Futbol gelişimi” için bir tarafı yok sayıp, bir tarafı desteklemek; futbol adına kurumsal anlamda yok hükmünde bir düşüncenin varlığını ortaya koyar.

Üniversite mezunu adayları “C- Lisans” kategorisine düşürerek, iki yıl boyunca üniversitelerden aldıkları eğitimin yok algılanması; bilimin ve teknik donanımın yok sayılması anlamına gelmektedir. Üstelik sadece futbol oynamış adayların bir aylık aldığı eğitimin kabulünü de bu karşılaştırmaya koyduğumuzda; derin bir karanlık ortaya çıkmaktadır.

Eğitimin varlığını inkar etmek; Rönesans öncesi engizisyon dönemi algısı ile eş anlam içermektedir.

Hele hele üniversitelerdeki eğitiminde; İngiltere’den satın aldıkları UEFA Kurs programından yetişmiş eğiticilere yaptırılması gerektiği mantığı ve üstelik eğitim alt yapısının ne olduğu belli olmayan eğiticilerin yaptırılması mantığı; kabul edilemeyecek derece de bir cesaret (!) örneğidir.

Bunun en iyi örneği U-14, U-15 yaş grubundaki okul öğrencilerinin Akademi Elit grubunda hafta içi top oynattırılarak, eğitimlerine sekte vurulmasıdır. Üstelik şehir dışına çıkartılarak eğitimlerini sekteye uğratılması anlamsız bir uygulamadır. Çünkü bu yaş grubundaki çocuklar; sadece futbolcu adayıdırlar fakat gerçek anlamda ise öğrencidirler!!

Hiçbir gücün bu çocukları eğitim sürecinin dışına çıkarmaya hakkı yoktur.

Eğitimi algılamak bir kültürel içeriktir, refleksler ile hareket ise ancak insan kaybına neden olur.