Yaklaşık 60 yıldır gazetecilik yapmayı sürdüren TGC Başkanı Turgay Olcayto, bugün gazetecilerin soru bile soramaz hale geldiğini söyledi. Olcayto, “Birçok tutuklamanın temelinde hukuk değil kin ve nefret var” dedi.

TGC Başkanı Olcayto: Gazeteciler soru sormasın isteniyor

Semra KARDEŞOĞLU

Gazetecilerin hemen tümünün“Turgay Abisi”, Turgay Olcayto meslekte 60’ıncı yılını doldurmak üzere. Türkiye Gazetecilerin Cemiyeti’nde (TGC) uzun yıllardır görev yapıyor. Üç dönemdir de başkanı. Son yönetimde birlikte çalışıyoruz. Her gün Cemiyet’e gelir, toplantıları hiç aksatmaz. Mesleki sıkıntılar sorunlar üzerine uzun uzun kafa yorar. Evrensel gazetesinde haftada bir gün köşe yazısı da kaleme alıyor. Kısa bir süre önce yeni bir kitabı yayımlandı; Hayatın Renkleri. Gazetedeki genç meslektaşlarıma Turgay Abi’nin yeni bir kitabının çıktığından söz ettiğimde hepsi ‘Nasıl iyi bir enerji?’ diye özendiler açıkçası.

Ben de bunun sırrını bir sorayım dedim.

► Turgay Abi, gazetedeki genç arkadaşlar soruyor; ‘Nedir bu enerjinin kaynağı? 80’li yaşlarda biz böyle olacak mıyız?’ diye…

Sanırım bunun sırrı en çok bizim yetiştiğimiz yıllarla ilgili. Biz aslında 68 kuşağını hazırlayan kuşağız. Her şeyin çok kıt olduğu bir dönemden yavaş yavaş yeni dergilerin çıktığı bir süreçte üniversitedeydik. Yeni çeviriler yapılıyor, yeni kitaplar yayımlanıyor. Biz sürekli tartışıyoruz. Kemal’in Yeri var orada toplanıyoruz. Doğan Hızlan var, Adnan Özyalçıner var. O dönem sanırım bizim sıkı bir çalışma disiplini ve üretkenlik kazanmamızın zeminini oluşturdu. Ben şimdi genç gazeteci kardeşlerime en çok not almaların öneriyorum. Yaşadıklarınız ve gördüklerinizi not alın. Kayda geçirmek çok önemli.

► Söz ettiğiniz isimler bugün halen üretmeye devam eden isimler. Kendi aranızda sohbet ederken takılıyor musunuz birbirinize yaş konusunda?

Tabii, Hıfzı Topuz arar 15 günde bir, 97 yaşında. “Şöyle bir konuda bir şeyler yazacağım” der. Fikir alışverişi yaparız, yazar gerçekten de. Üretmek insanı ayakta tutan güç.

► Siz çok farklı dönemlerde gazetecilik yaptınız. Şu anda da TGC’nin başkanısınız. Gazetecilik yapmak hiç bu kadar zor olmuş muydu?

Tek parti döneminden bu yana Türkiye’de gazetecilik üzerinde hep devlet ağırlığı olmuş durumda. Milli maç oynanıyor. Spiker, milli maçtan çok locadaki bakanları, milletvekillerini, belediye başkanlarını tanıtıyor.

► Bir gazetecinin “Sayın Bakanım”“Sayın Valim” demek size nasıl geliyor? Sizin dönemde de böyle mi söylerdiniz?

Hayır. Biz ‘Sayın Bakan’‘Sayın Vali’ derdik.Demirel mesela çağırırdı bizi. ‘Siz benim yakinimsiniz’ derdi.“Haydi gelin, bir fotoğraf da çektirelim” derdi. Bizden çok o konuşurdu. Ziyaret biter, giderdi. İlişki kurma becerisi olan bir cumhurbaşkanıydı. Ama benim en saygı duyduğum Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer oldu. “Arkadaşlar sizlerle iyi ilişki kurmak istiyorum. Kalemlerinizi cebinize koyun ve istediğiniz gibi konuşalım” derdi. Biz de onu yapardık. Bir saate yakın otururduk.Ülkenin geleceğine ilişkin konuşurduk. Hiçbirimiz de yazmazdık. Bugün yaşadıklarımızı o günden anlatmıştı Sezer. Öngörü olarak, “böyle böyle olacak” derdi. “Türkiye’de siyasi partiler yasası değişmedikçe bir şey olmaz” derdi. Ben de buna katılıyorum. Parti içinde demokrasi olmazsa, dışarıda hiç olmaz. Bunu sağlayamazsanız, itiraz ettiğinizde kapının önüne konuluyorsunuz.

► Peki, biz bugün TGC Yönetim Kurulu olarak Erdoğan’ı ziyaret etme imkânımızvar mı? Bu mümkün mü?

Yok zannetmiyorum. Erdoğan’ın Başbakan olduğu dönemdi. Öyle bir buluşmamız oldu. O da hazırlıklıydı. Hepimize isimle hitap ediyordu,bugün çok farklı. Tayyip Bey’in çok değiştiğini düşünüyorum. Şimdi İletişim Başkanlığı var. Sistem değişti. CHP’liler bana çok kızıyor ama bu süreçte iktidarınen büyük yardımcısı anamuhalefet oldu. Yetersiz kalmasa her şey bu kadar kolay olmazdı. Bunu herkes biliyor.

► Cumhurbaşkanlığı muhabirliği yaptınız. Geçmişte gazeteciler Cumhurbaşkanı’nın yakınında soru sorardı. Bugün cumhurbaşkanına muhabir olarak yaklaşma imkânıvar mı?

Öyle bir imkân yok. Mesela Demirel ile böyle bir sorun olmazdı. Cevdet Sunay’ın çok iyi bir ekibi vardı. Takibi en zor cumhurbaşkanlarından biriydi. Daha oturduğumuz anda, bir bakarsınız “kalkın gidelim” derdi. Ne zaman ne yapacağı belli olmazdı. Bir gün bir toplantıdan çıktık. Korumalarından alırdım bilgiyi,nereye gideceğini söylerdi onlar… Programda bir şey yok diye o gün diğer gazeteci arkadaşlar ayrıldı. Ama biz bekledik. Çıktı Cevdet Sunay,takip ediyoruz. Boğaz’a birinci köprü yapılıyor o sıra. İnşaat var. Cevdet Sunay,“Yukarı çıkacağım” dedi. Rüzgâr var. Çıktı ve yürümeye başladı. Ben yürüyemedim. Sunay,köprünün yarısına kadar yürüdü. Gözükara ilginç biriydi.

► Cumhurbaşkanı’na yaklaşmak dışında soru sormak da imkânsız gibi…

Gazeteci şimdi soramıyor zaten. Sorulmasından rahatsız oluyorlar. Geçtiğimiz günlerde deneyimli ekonomi gazetecisi Hakan Güldağ,doların yükselişi konusunda bir soru sordu. Neredeyse bir hafta bu konuşuldu. Gazetecinin işlevi bu olmalı. Soru sorulmadığı zaman meslek de bitiyor. Kamuoyu yararına gerçeklere ilişkin bir soru sorunca da memnun kalmıyorlar, akredite kartınızı iptal ediyorlar. TGC Başkanı’yım talepte bulunmamıza rağmen Basın Kartı Komisyonu’nda kimler olduğunu, kaç kişinden oluştuğu bizimle paylaşmadılar. Üstelik bu komisyonda ben yıllarca Başkan olarak görev yaptım. Eğer milletvekili-gazeteci Utku Çakırözersoru önergesi vermese Basın Kartı Komisyonu’nda kimler var, kaç kişi var bilmiyordum, öğrenemeyecektim. Hiç bilgi verilmedi.

► Darbe dönemlerini gördünüz. Gazetecilerin sokak ortasında öldürüldüğü dönemleri. Basın Müzesi öldürülen gazetecilerin fotoğraflarıyla dolu. Böyle baktığımızda bugünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hukuk mekanizması işlemiyor. Gazetecilere yönelik değil sadece. Evet,gazeteciler öldürülmüyor ama içeride çürütülüyor. Kavala ve Demirtaş’ın da içeride yatışının hukukla herhangi bir bağlantısı yok. Kin, nefret meselesi…Ben hukukçuyum. Hukuk bize böyle öğretilmedi. Saygın bir meslektir ama bugün avukatların halini görüyorsunuz. Pek çok avukat arkadaşımız içeride. Herkese terörist damgası vurmak çok kolay. İktidar erki, birine “terörist” dediği zaman, kimse aksini söyleyemiyor. Bu PKK’lıymış, bu FETÖ’cüymüş…Bunu yapıştırdığınızda silmek çok kolay değil. “Bektaşi fıkrası vardır: Şarap tattırıyorlarmış. “Bu harika” demişler. “Bunu beğeneceksiniz, hiç görmediniz böylesini” demişler.Bektaşi de şarabı tatmış ve “Haklısınız bundan daha kötüsü görmedim” demiş. Biz de bundan kötüsünü görmedik.Menderes dönemini yaşadık gençlikte. Sıkı yönetim dönemlerindebile gazetecilere saygıda kusur edilmezdi.

► Ama her şey rağmen gazetecilik yapmak da inat edenler de var.

Evet. Evrensel, BirGün, Sözcü, Cumhuriyet gibi gazeteler, T24, Duvar, Diken gibi internet siteleri var. Genç bir kesim var, umudumu taze tutan. Hem eleştirel habercilik yapıyorlar hem de çok zor koşullarda olmasına rağmen gönül verdikleri mesleği sürdürüyorlar. Bir ayakları yargılamalar nedeniyle adliyede oluyor. Ama bırakmıyorlar işlerini. RTÜK ve Basın İlan Kurumu var. İktidarın kurumları da eleştirel haberciliği yok etmek için idari ceza, kapama cezalarıyla elinden geleni yapıyor. Ama siz bu cezayıkuruma değil halka veriyorsunuz. Doğruları öğrenme ve haber alma özgürlüğünü engelliyorsunuz. Basın özgürlüğü hiçbir zaman olmadı. 1908’de 2. Meşrutiyet Dönemi’nde sansürün ilk kez kaldırılmasıyla kısa bir özgürlük alanı oluştu. Bunu hatta üyemiz, basın tarihçisi Orhan Koloğlu,“1908 Basın Patlaması” diye niteler. Çünkü o zamana değin, sadece 4-5 gazete vardı. Dışarıyla ilişki tamamen kesilmiş durumdaydı.Bir de 27 Mayıs ve sonrası basın için bir dönüm noktasıdır.61 Anayasası’na dayanılarak çıkarılan 5953 Sayılı Yasa’ya ek212 Sayılı Yasa gazetecilerin haklarının evrensel boyuta getirilmesini sağladı. Nitekim günümüzde de gazetecileri koruyan tek yasa 212’dir. Yine aynı dönemde ilanların kamu yararına adil bir biçimde dağıtılması için Basın İlan Kurumu kuruldu. Dolayısıyla 61 Anayasası’ndan sonra bir-iki yıl hiç değilse görece olarak gazetecilerin özgürce yazıp çizebildiği olumlu bir dönemdir. Yasaklanan pekçok kitap, bu dönemde yayımlandı. Yerli ve yabancı yayınlarda büyük bir zenginlik sağlandı. Bugün bile yanına yanaşamayacağımız kadar çağdaş bir Anayasa’ydı 61 Anayasası. Dönemin Başbakanı Nihat Erim, “Bu Anayasa bizim halkımıza lüks” demiştir. Sonra da orası burası biçilmiş kuşa çevrilmiş ve 12 Mart Muhtırası sonrası kaldırılmıştır.

► Son 10 yıldır TGC Başkanı olarak bir ayağınız hep cezaevinde ve adliyede oldu.

Bugün tutuklu gazeteciler sorunu var. Beş tanesinin bile tutuklu olması bir ülkenin ayıbıdır. Sayıları 74…Evet, hangi görüşten olursa olsun, meslektaşlarımızı ayırt etmeden ziyaret ettik. Önce izin veriliyordu görüşmemize,şimdi bu imkân da yok. Çok zor koşullarda yaşıyorlar.Dışarıdan bakınca,“TGC ne yapıyor” diye soranlar oluyor. TGC elinden geldiğince evrensel haber ilkelerine göre habercilik yapılması için uğraşıyor. Gazetecilere hukuk danışmanlığı veriyor. Gazetecilere yıpranma payının basın kartı şartı olmadan verilmesi için çabalıyor. Bu konuda bir hazırlık yaptık. Plan ve Bütçe Komisyonu’nda TGC Ankara Temsilcisi arkadaşımız Taylan Erten, önerimizi paylaştı. Soruları yanıtladı. Ama maalesef iktidar oylarıyla yine erken emeklilik sağlayan yıpranma payı basın kartı şartına bağlı olarak komisyondan geçirildi.

► İletişim Başkanlığı’nın eleştirel habercilik yaptığı için basın kartı vermeyi uygun görmediği gazetecilerin yıpranma payından yararlanamaması gibi bir durum ortaya çıkıyor.

Uğraş veren gazetecilerin bir küçük mutluluğa ihtiyacı var. Önemli bir şey bu. Gazeteciler haftanın altı günü angarya içinde çalıştırılır. Mesai ücreti yok.Sağlık emekçileri çok zor koşullarda virüsle mücadele etti. Bu süreçte ülkenin değerli doktorları, sağlık çalışanlarını kaybettik. Basın sektöründe de Covid-19 salgını gazetecileri çok yıprattı. Hem çalışma koşulları açısından hem de korunma açısından... Gazeteciler de zaman zaman kendilerini çok yalnız hissetti. Bu açıdan hep meslektaşlarımızın yanında olmaya çalıştık. Geçtiğimiz mart ayından sonra salgın yüzünden gazetelerin dağıtımında ve basımında ciddi aksamalar oldu. İstanbul Valiliği ile iletişime geçerek meslektaşlarımızın, matbaa çalışanlarının sokağa çıkabilmeleri, basım ve dağıtım sürecinin sağlıklı yürütülmesini sağladık

► Kendinizi sosyalist olarak tanımlıyorsunuz. Sosyalizm bitti diyenlere cevabınız nedir?

Ben hâlâ iyi bir sosyalist olmaya çalışıyorum. Sosyalizme bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Varsıllıkla yoksulluk arasındaki makas giderek açılıyor. Sadece bizde değil, dünyada da böyle. Açlık sınırında yaşayan artıyor. Salgın döneminde daha arttı. Sosyalizm bu nedenlerle bugün hâlâ en gerekli sistem.