Netflix’de The Paper dizisini izliyorum; iki sezon ve toplam 23 bölümden oluşan uzun bir dizi… Hikâyesi ve karakterleri gibi oyunculuk yönünden de sürükleyici ve günümüzdeki siyasetin encamına ilişkin cesur çıkışıyla ilgi çekici bir dizi. Hırvatistan’da çekilmiş; ilk sezon bağımsız kalan tek gazetenin inşaat sektöründe büyüyen bir sermaye tarafından satın alınmasından sonra haberlere getirilen sansüre ve […]

Netflix’de The Paper dizisini izliyorum; iki sezon ve toplam 23 bölümden oluşan uzun bir dizi… Hikâyesi ve karakterleri gibi oyunculuk yönünden de sürükleyici ve günümüzdeki siyasetin encamına ilişkin cesur çıkışıyla ilgi çekici bir dizi.

Hırvatistan’da çekilmiş; ilk sezon bağımsız kalan tek gazetenin inşaat sektöründe büyüyen bir sermaye tarafından satın alınmasından sonra haberlere getirilen sansüre ve tahrifata odaklanırken, ikinci sezon cumhurbaşkanlığı seçimindeki yarışın “pisliğini” anlatmakta!…

Ele alınan konuların günümüzde hemen her ülkede yaşanan sorunlarla ilgisi olduğuna kuşku yok; dizinin ilginçliği de, bu sorunları tüm çıplaklığı –çıplaklaştıkça çirkefleştiğini söylemek de kaçınılmaz- içinde ele almaktan kaçınmaması… Öyle güzellemeler ya da kahramanlar yok dizide; hemen herkesin suçlu değilse bile sorumlu olduğu bir döngü söz konusu…

Dizide, siyasetçi, istihbaratçı, polis, piskopos, yargıç ve gazeteci gibi para, güç, hukuk, bilgi, duyguyu harekete geçirebilecek konumda olanların bir araya gelip, istedikleri oyunu sahneye koydukları bir hikaye izliyoruz. Oyunun temeli para ve güce ulaşmak ve bunları ellerinde tutabilmek olmakta; bunun için her yol mubah!…

Öreğin paravan şirketler kurulup ihaleler yoluyla milyar avrolar da toplanmakta; savcıların ve yargıçların bile içinde yer aldığı bu düzende gizli kayıtlar ve şantaj da en büyük silahlardan biri olmakta.

Kısacası herkesin satılık olduğu ve herkesin bir diğerini satmaya hazır olduğu bir düzen… Bir başka deyişle siyasetin piyasalaşmasına anlatan iyi bir örnek!.. Ve yine piyasadaki gibi, satın almalarda formel piyasa gibi enformel piyasa da, mafya da var!…

Paravan şirketi ortaklarından biri olan belediye başkanının cumhurbaşkanlığı yarışına girmesiyle siyasetin encamı iyice ortaya dökülüyor. Sağda yer alan bu aday soldaki adayı da kendi oyununa zorladığından, siyaset de, “para bulma, adam satın alma, birbirlerinin kirli çıkınlarını ortalığa dökme” olarak üç ayakta yürütülmekte!!… Kuşkusuz, siyasetin çirkin ama gerçekçi bu yüzünün halka yapılan nutuklarla örtülmeye çalışıldığını da görüyoruz. Her iki aday da memleket ve ırk sevdasıyla, “halk ne derse o olur” teranesini ağızlarından düşürmemekte, öte yandan güvenlik sorunlarıyla korkuları kaşımaktan geri durmamaktalar.

Kiminle benzeşiyor dersiniz!…

Ne yazık ki bu süreçte gazeteciler de hiç masum değil; kimi, güçlü karşısında el pençe divanda; ,kimi, paranın peşinde; kimi de, gazetecilik yapayım derken o veya bu adayın çirkin yarışının aracı olmaktan öteye gidememekte… Dizi, her türlü pisliğe batmış olmasına karşın yarışı belediye başkanının seçimi kazanmasıyla bitiyor ama bu bir kazanma değil; herkesin yenilgi ve yılgınlık içine düştüğü, demokrasi, hukuk ve gazeteciliğin öldüğü bir son!…

Özetle alından morundan soyunmuş çırılçıplak haliyle siyasetin pek zavallı bir hal aldığı görülüyor dizide… Bu kadar acımasız gerçekler ve bu kadar insafsız karakterleri epeyce “abartılmış” bulmak mümkün ama bugün sıradan insanlar bile siyasetin görünen yüzleri kadar görünmeyen yüzleri ve yeraltına uzanan ilişkilerinin olduğunun farkında olduğundan anlatılanlar üzerine düşünmekte yarar var.

Ülkemizde ise ancak bazı kişilere mahsus kötülüğü ve pisliğin hikayesini anlatabilen “post-truth diziler söz konusu olduğundan siyaset dünyamız ve demokrasimiz gayet aydınlık; pırıl pırıl!…

Medyamız ise, Ülke TV’de Turgay Güler’in Ekrem İmamoğlu ile yaptığı söyleşi gibi ferasetli, zihin açıcı söyleşiler ya da Akit TV’de Ankara haber müdürünün, “Türk kamuoyunun Kemal Kılıçdaroğlu gibi bazı isimlerin de işte bu darağacında asılmasını, idam edilmesini beklediğine” ilişkin sözlerinin de gösterdiği gibi daha da aydınlık ve pırıltılı!…
Halimize şükredebiliriz, yani!…