Western türünün kahramanlık miti Amerikan ideolojisinin ve ana akım sinemasının en önemli öğesini oluşturur. Western oyuncusu Sam Elliot, The Power of the Dog’a “a piece of shit” ifadesiyle hakaret ederek belki de muhafazakâr Amerikalıların öfkesini dile getirmiş oldu.

The Power Of The Dog: Western kovboyunun ölümü

Gül Yaşartürk

Jane Campion The Power of the Dog filmiyle 1929 yılından buyana düzenlenen Oscar ödüllerinde En İyi Yönetmen Ödülü’nü alan üçüncü kadın oldu. Oscar tarihinde en iyi yönetmen ödülü alan ilk kadınsa 2012 yılında 11 Eylül sonrası Amerikan militarist politikalarını yansıtan Zero Dark Thirty ile Kathryn Bigelow’du. Chloé Zhao Nomadland ile 2021’de bu ödülü almayı ‘başaran’ ikinci kadın yönetmendi.

Sinema ödüllerindeki cinsiyetçilik sadece Oscar’a mahsus değil elbette örneğin Cannes Film Festivali’nin tarihinde 1993’te The Piano ile ilk kez Campion Altın Palmiye almıştır. 2021 yılında Titane ile Julia Ducournau Altın Palmiye almayı ‘başarır’. Thomas Savage’ın 1967’de yayımlanan büyük ölçüde otobiyografik romanından uyarlanan The Power of the Dog, Amerikan sinemasında özellikle Coen kardeşlerin No Country for Old Men filminde ya da son olarak da Nomadland’de olduğu gibi, western mitolojisinin eleştirisini yapıyor. Kendisinden önce gelen söz konusu filmlerin ekonomik/ politik temelli eleştirilerinden farklı olarak eleştirisini eril iktidar/ toksik erkeklik üzerinden yapması The Power of Dog’u farklı bir konuma oturtuyor.

Ashley Morgan’a göre toksik erkeklik, iktidar sahibi erkeklerin etrafındakileri bastırmak için kullandığı sistematik saldırgan davranışları tanımlar. Kavram rekabetçiliği, başkalarına karşı hoşgörüsüzlük gibi birçok davranışı da kapsar. Kuşkusuz bizzat erkekler de toksik erkekliğin mağduru olabilir. Doğrudan böylesi bir davranışın hedefi olmasalar da hegemonik/ toksik erkeklik nedeniyle, duyguların zayıflık olduğuna ve bastırılması gerektiğine ancak bu şekilde güçlü olunabileceğine dair kültürün dayattığı ezberi temel alan bir erkeklik modelini benimsemek zorunda hissederler. Oysa yine Morgan’ın ifade ettiği gibi “bazı erkeklerin –özellikle iktidar sahibi ve ayrıcalıklı erkeklerin– erkekliklerini ifade etmelerinin yalnız ve tek bir biçimi olmadığının daha geniş kabulüne ihtiyaç var. Erkekliğin durağan değil dinamik olduğunun kabul edilmesi kadar erkek olmanın doğru bir tek biçimi de olmadığını kabul etmek gerekiyor” The Power of the Dog’ta da Phil, duyguları kadın olmakla zayıflıkla eşleştirir, duygularını, eğilimlerini bastırır. Yerlilerden, kadınlardan, dişil olan her şeyden nefret eder. Peter ise aksine erkekliğin tek bir biçimi olmadığını gösterir. Kendisiyle dalga geçilmesine rağmen kendi olmaktan vazgeçmez. Kâğıttan çiçekler yapmanın, özgüvenin, cesaretin, gücün aynı anda mümkün olduğunu gösterir. Çok sevdiği annesinin yeni eşiyle mutlu olması için bir cinayeti en ince ayrıntısına dek planlar.

Campion sinemasında Portrait of a Lady’de Gilbert, İn the Cut’ta dedektif Malloy, Bright Star’da şair John Keats’in en yakın arkadaşı Charles Brown’da Phil’in izlerini sürmek hayli mümkündür. Campion’un kadın karakterleri toksik erkek karakterlere duydukları arzuyla hayatlarının sınavını verirler adeta. Kimi zaman onlarla yaşadıkları ilişki buna vesile olur kimi zamansa Bright Star’da ya da Top of the Lake dizisinde olduğu gibi doğrudan bir ilişki yaşamasalar da söz konusu erkek karakterlerin iktidarı film evreninin belirleyenidir. The Power of the Dog’ta Peter, Campion kadınlarının yazma, dikiş, piyano çalma gibi ellerle yapılan yaratma eylemiyle ilişkilidir. Cerrah olmak istediği için sürekli ellerini kullanır, beden anatomisiyle ilgilenir ve Phil’e duyduğu tutkunun zehirli potansiyelini fark ederek kontrol altına alır. Phil’de temsil edilen hegemonya zehirli kementte çok güzel simgeselleştirilir. The Piano’da Ada’nın yerli kültürüyle yakınlık kurmasına benzer biçimde Rose yerlilerle arkadaşlık kurar onlardan hediye olarak bir eldiven alır. Konuşkan değildir piyano çalmayı sever ancak Phil’in zorba davranışlarından ötürü çalamaz hale gelmiştir. Ellerin Campion sinemasında dokunma, kendini ifade etme anlamında önemini, filmde kontrol/ hegemonya simgesi olan kementle karşıtlığını düşündüğümüzde eldiven oldukça simgesel bir öğedir.

Western türünün kahramanlık miti Amerikan ideolojisinin ve ana akım sinemasının en önemli öğesini oluşturur. Western oyuncusu Sam Elliot, The Power of the Dog’a “a piece of shit” ifadesiyle hakaret ederek belki de muhafazakâr Amerikalıların öfkesini dile getirmiş oldu. Klasik westernler kovboyların ahlaklı ve onurlu olduklarına inanmamızı ister. Phil ise bu niteliklerden hiçbirine sahip değildir. Kısaca, Western mitolojisinin sunduğu kovboylar aldatmacadan başka bir şey değildir, Phil karakterinde olduğu gibi kişiliklerini, duygularını bastırırlar. Filme göre edebiyata ve tıbba ilgi duyan Peter, teknolojiye ilgi duyan George geleceği temsil eder. Phil’in ölümü de klasik anlamda westernin, Amerikan tipi erkekliğin ölümüdür.

Kaynakça
*Toksik Erkeklikle İlgili Gerçek Sorun Yalnızca Bir Tür Erkeklik Olduğunu varsayması çev: Hanife Aliefendioğlu
https://www.catlakzemin.com/toksik-erkeklikle-ilgili-gercek-sorun-yalnizca-bir-tur-erkeklik-oldugunu-varsaymasi/
*Benedict Cumberbatch Defends Power of the Dog After Sam Elliot Slams Gay Themes: very Odd https://variety.com/2022/film/news/benedict-cumberbatch-defends-power-of-the-dog-sam-elliott-gay-themes-1235197776/
*The Power of The Dog, Ending Explained - The Meaning of The Dog https://www.youtube.com/watch?app=desktop&v=8ox2W6M0ZYU&ab_channel=TheTake