Taşrayı tanımlayan uyaran yoksunluğuysa, Avrupa’nın çoğu merkezi taşradır; steril, beyaz küpler. Tamamen uyaransız bırakılan bir bedenin bir süre sonra çöktüğünü, tecritte yaşayanların yazdıklarından biliyoruz. İktidar bedenleri hücrelerde uyaransız bırakarak cezalandırıyor. Ve uyaran aşırılığından bitkin düşmüş kentli bedenler de uyaranları eksilterek kendi kişisel taşralarını yaratıyor; görünmez hücrelerini. Hücreler, aynalarla çevrili. Ve tek uyaran aynalardaki kendi beden […]

Taşrayı tanımlayan uyaran yoksunluğuysa, Avrupa’nın çoğu merkezi taşradır; steril, beyaz küpler. Tamamen uyaransız bırakılan bir bedenin bir süre sonra çöktüğünü, tecritte yaşayanların yazdıklarından biliyoruz. İktidar bedenleri hücrelerde uyaransız bırakarak cezalandırıyor. Ve uyaran aşırılığından bitkin düşmüş kentli bedenler de uyaranları eksilterek kendi kişisel taşralarını yaratıyor; görünmez hücrelerini.

Hücreler, aynalarla çevrili. Ve tek uyaran aynalardaki kendi beden imgeleridir. Beden, aynadaki imgesini ideal bir forma göre biçimlendirdikçe heykelleşiyor. Toplum, açık hava heykel sergisine dönüştü, dönüşecek. Bedenler kendilerini ve başka bedenleri iktidarın dayattığı ideal forma göre yargıladıkça ilişkiselliğin bedenlerini, devindikçe biçim değiştiren yaşam formlarını göremeyeceğiz artık; sadece biyopolitik iktidarın dayattığı heykel bedenleri.

Boş, beyaz bir yüzeyin olmadığını, boş bir tuvalin bile klişelerle dolu olduğunu Deleuze, ‘Duyumsamanın Mantığı’nda yazmıştı (Norgunk). Kentin aşırı uyaranlarını eksilterek kendilerine boşluk yaratanların tavrı, bir ressamın resme başlamadan önce tuvalini boşaltmasını andırıyor. Ama ressamın bu işlemi yaratıcı bir eylemdir, “sanatta, müzikte olduğu gibi resimde de söz konusu olan biçimleri yeniden üretmek veya icat etmek değil, kuvvetleri ele geçirmektir.” Sanatçı için yaratacağı boşluk, ele geçirdiği kuvvetlerle kendi formunu yaratacağı rahimdir. Oysa uyaranları eksilterek kendilerine boşluk yaratan bedenler, bu kez de iktidarın dayattığı ideal formlara yakalanıyorlar. Formun ideal ile hiçbir ilişkisi yoktur oysa. Çünkü evrenin kuvvetleri, olup bitmiş ideal formları değil, oluş halindeki yaşam formlarını, hiç bir zaman tamamlanmayacak, eksik bedenleri üretiyor.

İdeal formları bozan doğanın dışlandığı bir merkezdeyiz. Theseus Tapınağı’ndan yayılan görünmez şiddet kent boşluğunu ideal fomlarla doldurmaya devam ediyor. Theseus’u biliyorsunuz, labirentin merkezini ucube formlardan arındıran kahraman. Minotor’u, Sentor’u, elindeki sopasıyla kafalarına vura vura katleden kahraman. Theseus, günümüzde biyopolitikaya bulaşmış ve istenmeyen bedenlerin biyolojik süreçlerini kesintiye uğratarak merkezi ucube formlardan arındırıyor. Viyana’nın merkezindeki güvercinlerin üreme sürecine müdahale ediyor mesela; sayılarını bayağı azaltmış. Güvercinler: Kentlerin kanatlanan düşünceleri. Güvercinler, iktidarın beyaz küpünü, merkezini kirleten, istenmeyen bedenler. Dışkılarıyla tarihi formlara zarar vermekle kalmıyor, hastalık da yayıyorlar. Ve Viyana Belediyesi’nin hazırladığı afişte, yarısı insan yarısı boğa olan Minotor’un başka bir versiyonunu görüyoruz: yarısı fare yarısı güvercin, ucube bir beden. Fare, güvercini geçmişteki veba salgınıyla ilişkilendiriyor. İdeal formları bozan fare-güvercinleri beslemenin cezası, 36 euro. Güvercinler, kıpır kıpır yaşam formları; ölü formlara zarar verdikleri için ortadan kaldırılmaları gereken baş belası ucubeler. Dondurulmuş tarih, yaşama tahammül edemiyor. Yaşam, tüm ölü formlara sızarak merkezi, doğanın tarihine katmaya çalışıyor çünkü.

Kentin merkezindeki Volksgarten (Halk Bahçesi)’de yer alan Theseus Tapınağı, dönemin heykeltıraşı Antonio Canova’nın mermer yontusu, “Sentor’u Katleden Theseus”un sergi mekânı olarak 1819-1823 yılları arasında inşa edilmiş; saray mimarı Peter von Nobile tarafından. Yontu burada yetmiş yıl kaldıktan sonra 1890’da Kunsthistorisches Museum’a taşınmış. Şimdi ise İtalyan sanatçı Maurizio Cattelan’ın “Turist” adını taşıyan, 15 tahnit güvercinden oluşan işine ev sahipliği yapıyor. İstenmeyen, kirletici, merkezin saflığını, ideal formunu bozan ucube bedenler, beyaz küpü, Theseus Tapınağı’nı işgal etmiş. Tüm tarihler gibi Viyana tarihi de ötekilerden nefret eden, merkezi ucubelerden arındıran kahramanlarla, Theseus’larla dolu. Sanatçı Cattelan’ın işinde olduğu gibi, ötekiler merkeze ancak içleri boşaltılmış, tahnit formlar olarak girebiliyor, heykeller olarak.