Bunun hepimizin hayatı açısından ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yok. Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde günde yaklaşık 2,5 milyon hekime müracaat var ve 14 bin 500 ameliyat yapılıyor. Sağlık mesleğinin icrası kapsamında yapılan muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalarda olası hatalar nasıl en aza indirilebilir?

HATALARI ÖNLEMEK Mİ CEZALANDIRMAK MI?

İyi sağlık hizmeti için olmazsa olmaz koşul olası hataları en aza indirecek biçimde organize etmektir. Hekimler ve sağlık çalışanlarının nitelikli eğitiminden tutun çalışma koşullarına, sağlık kurumlarının altyapısı ve donanımına, hastalara yeterli zaman ayrılabilmesine kadar her şey bununla ilişkilidir. Hastaların güvenli sağlık hizmeti alma koşullarında çok eksiğimiz varken meselenin hekimlerin, hemşirelerin, diş hekimlerinin hatalarına indirgenerek tartışılması samimiyetten uzaktır.

Hekimlerin tıbbi uygulama hatası iddiası ile çok sayıda şikâyete maruz kalmaları, ceza ve tazminat yönüyle yargılanmaları sağlık sisteminde istenmeyen sonuçlara yol açmıştır. Hekimlerin meslek yaşamı boyunca kazanamayacakları paralarla cezalandırıldıkları örnekler olmuştur.

Özellikle kadın hastalıkları ve doğum, genel cerrahi, beyin ve sinir cerrahisi gibi son derece önemli uzmanlık alanları genç hekimler tarafından istenmez hale gelmiştir. Hekimlerin suçlamalara maruz kalmamak adına “defansif tıp” uygulamalarına yöneldikleri gözlenmektedir. Zor vakaların tedavilerinden kaçınma, gereksiz hasta sevkleri, kendini güvende hissetmek adına fazla tetkik ve radyolojik görüntüleme isteme uygulamaları bunlardandır. Bu kaygılar aşırı iş yüküyle birleşince hekimleri çaresizliğe, tükenmişliğe sürüklemektedir.

YENİ YÖNETMELİK NE GETİRİYOR, NELER EKSİK?

Bu konuda 12 Mayıs 2022’de çıkan yasa ve son olarak 15 Haziran 2022’de yayınlanan “Sağlık Meslek Mensuplarının Tıbbî İşlem Ve Uygulamaları Nedeniyle Soruşturulmasına ve İdarece Ödenen Tazminatın Rücu Edilmesine Dair Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” ile düzenlemeler yapıldı. Buna göre ceza soruşturmaları (devlet üniversitelerindeki hocalar hariç) ve kamu hastanelerinde yapılan işlemler nedeniyle ödenen tazminatlar için sağlık çalışanlarına rücuen tazminat davası açılabilmesinde Mesleki Sorumluluk Kurulu kararı gerekecek. Kurul Bakan Yardımcısı, dört genel müdür ya da yardımcısı ve biri dahili biri cerrahi branşta, doçent ya da profesör unvanlı iki hekimden oluşacak.

Kurulun tarafsızlığı, etki altında kalmayacak bir işleyişle oluşturulması, karar verilecek konuda uzmanlık bilgisine sahip olması veya uzmanlık bilgisinden yararlanmaya ilişkin işleyişin ve ölçütlerinin belirlenmiş olması gerekiyor. Kurulun bileşiminin idarenin temsilcilerinden oluşması, kurulun kararlarında kamuoyu denetimini sağlayacak düzenlemelerin olmaması dikkat çekiyor.

Yönetmelikte tarif edilen, sağlık çalışanlarının “kasten” görevin kötü yapılması dışında hukuki sorumluluk altında bırakılmamaları olumlu düzenleme oldu. Tazminat talepleri için yapılan düzenlemenin nerede çalışır ise çalışsın bütün sağlık meslekmensuplarını kapsayacak biçimde genişletilmesi gerekiyor. Kasten görevin kötüye kullanılmasının neredeyse hiç görülmeyeceği, çok nadir olacağı ortada. Devlet üniversiteleri ve kamu sağlık kuruluşlarında çalışan hekim ve diş hekimlerinin zorunlu mesleki sorumluluk sigortası adı altında sigorta şirketlerine para ödemek zorunda bırakılmalarına son verilmesi gerekiyor.

Kamu ya da özel sağlık kuruluşu ayrımı olmaksızın, kötü sağlık hizmetinden dolayı oluşacak zararlarda, hastaların zararlarını kısa sürede tespit edip karşılayacak bir kamusal zarar karşılama sistemi oluşturulmalı, hastalar mağdur edilmemeli, hasta ile sağlık çalışanı karşı karşıya getirilmemelidir. Bu sistemin kaynağı sağlık çalışanları değil kurumlar olmalıdır.

Tüm bunların sağlanması özel sigorta ve reasürans şirketlerine giden mali kaynağın çok azı ile mümkündür. Önemli olan hastalarımızı, sağlık çalışanlarını ve kamu yararını düşünen bir sağlık sisteminin kurulmasıdır.